Akil İnsanlar uygulaması, dünyanın birçok yerinde iç çatışmaları durdurma ve/veya yeniden yapılanma dönemlerinde anlaşmazlık yaşayan kesimler arasında uzlaşma sağlama amacıyla farklı isimlerde yapılmıştır. Dünyadaki 148 örnekten sadece 42’si başarılı olamamıştır. Dolayısıyla, bu uygulama çatışma çözümlerinde sıklıkla başvurulan bir yöntem olarak bilinmektedir. Türkiye’de Akil İnsanlar Heyeti oluşturulmasının nedeni ise, PKK’nın silahlı mücadeleyi sonlandırması ve sınır dışına çekilmesiyle ifade bulan çözüm sürecinin tüm kesimler tarafından desteklenen bir barış sürecine dönüşmesine katkı sağlamaktır. Bu çerçevede bir kesimin “Ne verildi?” diğer kesimin “Ne alındı?” sorularına karşılık, “Nasıl birlikte yeniden demokratik bir sistem oluşturabiliriz?” sorusunun sorulması amaçlanmıştır.
Söz konusu faaliyetlerin milletvekilleri yoluyla yapılması, seçimlerin yaklaşmasıyla ortaya çıkan saflaşma nedeniyle mümkün olamamış, STK’lar bu konuda kendiliğinden bir girişim başlatamamış, yerel dinamikler de kendiliğinden devreye girememiştir. Bu nedenle, hükümet bazı aydınlara öneride bulunmuş, onlar da zaten tüm sorunların silahsız koşullarda çözümünü savunan kişiler olduklarından öneriyi kabul etmişlerdir.
Akil İnsanlar öncelikle PKK’nın çekilme sürecinin siyasal pazarlık konusu olduğunu düşünen ve bu konuda endişeler taşıyan kesimlerin endişelerini kaydetme işlevi görmüştür. Ardından, çatışma ortamlarının vesayet rejimini güçlendirici etkilerinin ve daha demokratik bir hukuk devletinin inşasında bu sürecin anlamının anlatılmasına katkı sağlamışlardır. Uygulamada Türkiye’nin yedi coğrafî bölgesi esas alınmış ve her bölgeye dokuz farklı kimlikte kişi öngörülmüştür. Dindar, liberal, Kürt, solcu, laik ya da milliyetçi kimlikleri öne çıkmış bu kişilerin öncelikle birlikte çalışabiliyor olması bile kendi başına bir gösterge olmuştur.
Yetkisiz ve sorumsuz heyetler
Her grup kendi bölgesinde olabildiğince çok sayıda STK temsilcisi ve farklı toplumsal kesimle görüşmüş ve süreci onaylama ya da onaylamama gerekçeleri ile endişe nedenlerini ve önerileri not etmiştir. Yerel basın yayın temsilcileri, siyasî partilere bağlı kuruluşlar, çatışmalarda eşini-çocuğunu kaybeden aileler, Kürt, Türk, Alevi, dindar ya da solcu, laik, İslamcı kimlikleri öne çıkan kesimler bir araya getirilmiş, bütün kesimlerin olabildiğince aynı ortamlarda konuşmasına uğraşılmıştır.
Heyet temsilcileri aslında işlerini güçlerini bırakıp özel bir fedakârlık yapmış, bu işten hiçbir gelir elde etmemişlerdir. Giderler Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’nca karşılanmış, güvenliği polis üstlenmiş, onun dışında devletle herhangi bir bağ sürdürülmemiştir. Dolayısıyla, programlar, uygulamalar, toplantıların formu ya da içeriği konusunda tek karar verici heyet üyeleri olmuştur. Valiliklerden sadece tüm STK, dernek ve vakıfların listeleri istenmiş, o listelerde olmayanlar da heyetçe seçilmiştir.
Bu tür bir heyette olmanın zorluğunun temel nedeni, daha önce bunun bir örneğinin yaşanmamış olmasıdır; dolayısıyla, heyet üyeleri de bir öğrenme süreci yaşamıştır. Bununla birlikte, sadece toplumun konuşmasını sağlamak ve devletin toplumu dinlemek istediğini hissettirmekle sınırlı bir görev üstlenmiş olmak tüm heyet üyelerini en rahatlatan noktadır. Hem her bir heyet üyesi, hem de bütün olarak heyet özgün, özerk, bağımsız ve bağlantısız yapısını koruyabiliyor olmaktan memnuniyet duymuş ve kendilerine daha büyük bir sorumluluk yüklenmediği için de çok rahat çalışabilmiştir. Dolayısıyla, yetki ve sorumluluk sahibi olmamak heyetin bu süreçteki faaliyetlerine büyük yarar sağlamıştır. Netice itibariyle, heyetlere daha fazla yetki ve sorumluluk verilmemesi, son derece olumlu sonuçların yolunu açmıştır.
Bulgular
İç Anadolu Bölgesi’nin genel profili muhafazakâr ve dindar eğilimlerin güçlü olmasıdır. Bununla birlikte, etnik ve dinî bakımdan çeşitlilik gösteren il sayısı az değildir. PKK ile mücadelede en fazla bu bölge şehit vermiştir, ancak bu durum sürecin desteklenmesi yolunda bir etki yaratmıştır. Kendi canı yananlar, başkalarının canının yanmamasını dilemektedir. Ayrıca inançların güçlü olması da çatışmalara karşı çıkmanın gerekçelerini sunmaktadır. Bununla birlikte, milliyetçi çevrelerin en keskin tepki verdiği yer de İç Anadolu’dur. Bu çevrelerde bir kaybetmişlik ruh hali gözlenmekte, Kürt-Türk anlaşmazlığı olmadığı halde neden bir barış sürecinden söz edildiği sorulmakta, vesayet sisteminin ayrımcı politika ve uygulamaları fazla bilinmemektedir.
Dindar kesimlerin ve Kürtlerin iç Anadolu’da sürece güçlü bir destek verdiği söylenebilir. Aleviler bu desteği sunmakla birlikte, nihayetinde kendilerinin de haklarının verileceğini ummakta, “Dağa çıkmadan hak sahibi olunamıyor mu?” diye sormaktadır. Öte yandan, laik yaşam biçimi sürdürenlerin de süreci desteklediği söylenmelidir. Bu kesimin endişesi, sürecin başarıyla sonlanması halinde AK Parti’nin daha da güçleneceği ve kendi yaşam biçimlerine yönelik bir müdahalenin söz konusu olacağı yönündedir.
Sürece açıkça karşı çıkan azınlık ise aşırı milliyetçi kesimdir ve bu grupların da siyasî partilerle bağları bulunmaktadır. Tüm bunlara rağmen, süreci destekleyen de desteklemeyen de meseleyi mutlaka “dış güçlerin oyunu”na bağlamaktadır. “Barış gelmezse dış güçler bizi böler” ya da “Barış projesi dış güçlerin ülkeyi bölme planıdır” şeklindeki açıklamalar her ortamda gözlemlenmiştir. Bu durum Türkiye’de her kesime en büyük başarıyla öğretilen şeyin “Sevr sendromu” olduğunu, bölünme korkusunun çok iyi yerleştirildiğini ve yabancı devletlere güvenmeme duygusunun da gayet uygun biçimde öğretildiğini göstermektedir.
Heyetin katkıları
Yapılan hemen her toplantının gayet gerilimli başladığından, farklı çevrelerin hassasiyetini ifade eden terim ve simgeleri suistimal etmeden konuşmaya çalışmanın sıkıntılarından söz etmek gerekir. Bizleri dinlemeye gelenlerin kuşkularını dile getirdikleri, hatta itham ve suçlamalarda bulundukları aşamadan “karşılıklı konuşma” aşamasına geçilen her toplantıda, gerilimin yavaş yavaş düştüğüne tanık olunmuştur. Bu süreçte en etkili tutum, siyasilerin dillerinden uzaklaşabilmek olmuştur. Heyet siyasî dil yerine her durumda insanî bir dil kullanmış, insan hikâyelerini öne çıkarmış, toplantılara katılanların da kendi insanlık hikâyelerini anlatmalarını sağlamıştır. Bu ortam insanların acılarda birleşmesi durumunu yaratmış ve siyaseten farklı tarafta olanların bile birbirlerinin ruh hallerini anlaması sağlanmıştır.
Heyetin bir diğer katkısı ise, özellikle iç Anadolu’da Kürtlere karşı devletin yaptığı ayrımcılığın öğrenilmesini sağlamak olmuştur. Kürtlük duygusunun bu denli yükselmesine yol açan olumsuz koşulların Kürt olmayanlar tarafından değil, bizzat devlet tarafından yaratıldığı açığa çıkmıştır. Tabii bir diğer yarar da ceberrut devletin sadece Kürtler değil her kesim için acı verici süreçler yarattığının anlatılması olmuştur. Örneğin, iç Anadolu’da Musevi cemaati bulunmamasına rağmen, anlattığım bir hikâye herkesin etkilenmesine ve başka örneklerle “dert ortaklığı” yapmalarına yol açmıştır. İzmir’de yaşanmış olan bu hikâye şöyledir: Kardeşimin yakın arkadaşı Alexander, askere gidecektir ve kaydolmak için sıraya girer. Memur, sıra ona gelince “Adınız?” diye sorar. Zavallı çocuk adını söylediğinde memurdan gelen yanıt “Olmaz öyle şey!” olur ve kayıt “Ali İhsan’dır” şeklinde yapılır.
Heyete iletilen öneriler
Öncelikle belirtmek gerekir ki, hükümetin Akil İnsanlar Heyeti’nden esas beklentisi, gidilen yerlerde alınan notların iletilmesidir. Bölgelerin tepkilerinin, endişelerinin ve önerilerinin toplanması için bu işe kalkışılmıştır.
Muhafazakâr ve dindar kesimlerden gelen önerilerin başında, sürecin kalıcı barışa evrilmesinin din kardeşliğiyle sağlanması gelmektedir. Kürt, Alevi, sol çevrelerin önerileri ise demokratikleşme, hak ve özgürlükler kapsamında ele alınmaktadır. Kürtler ayrılmak gibi bir dertlerinin olmadığını, Türkler de Kürtlerle birlikte yaşama sorunlarının bulunmadığını ifade etmektedir. Bununla birlikte, toplumsal grupların iç içe değil öbek öbek yan yana yaşadığını düşünenler, kadınlar, gençler ya da başka çevreler arasında spor, sanat ve başka girişimlerle daha fazla ortaklık yaratacak projeler önermektedir. Her kesimden gelen en temel öneri ise, siyaset dilinin keskin ve ayrımcı yapısından sıyrılması yönündedir. Bu dilin tüm kesimleri etkilediği ve düşünceleri esir ettiği söylenmektedir.
Çözüm sürecini destekleyen farklı kesimlerin barış sürecine dair beklentileri farklı olmakla birlikte, ihtiyacın tam da bu farklı beklentileri aynı potada birleştirmek olduğu ortaya çıkmış durumdadır. Dolayısıyla, Akil İnsanlar Heyeti’nin en büyük katkıyı bu ihtiyacı ortaya çıkarmakla yapmış olduğu söylenebilir.