Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğünün manzarası, dışarıdan bakanlar için ‘anlaşılmaz’ görünüyor. Yüzeyden bakarsanız, gazeteleri, kitapları, televizyonları, radyoları, filmleri, dernek ve sendikaları, vakıflarıyla canlı bir toplumsal yaşam var. Bir Batı ülkesindekileri aratmayacak kadar sert eleştiriler medyada yer alabiliyor. İşin sadece bu yanını görürseniz, ‘Türkiye ifade özgürlüğü açısından tam demokratik bir ülke’ diyebilirsiniz.
Oysa aynı anda, belki çok daha hafif eleştiriler taşıyan sözler, yazılar, şarkılar, oyunlar yasaklanabiliyor, yazanlar, söyleyenler, oynayanlar hakkında davalar açılıp uzun yıllar hapis cezaları istenebiliyor. Başbakan, kendisini yumağa dolanmış bir kedi olarak çizen karikatürist hakkında dava açabiliyor, resmi ‘TRT 6’ kanalı Kürtçe yayın yaparken, Kürtçe sağlık broşürü bastıran belediye başkanı kendini hapiste bulabiliyor. (Diyarbakır Sur ilçesi Belediye Başkanı)
Hangisi asıl Türkiye, bu ikilemin anlamı ne?
‘Devletin bir oligarşi olduğunu, merkezinde askerin, onun etrafında yargının, üniversitelerin, yüksek bürokrasinin sıralandığı bu yapının -özellikle 1980 askeri dönemi ve 1982 Anayasası ile- tüm yasaları ve uygulamaları etkilediğini, Türkiye’de hükümetle iktidarın aynı şey olmadığı idrak ettiğimiz anda düğüm de çözülmeye başlıyor... du’ diyelim. Evet, yakın zamana kadar böyleydi.
Son 10 yıla damgasını vuran ‘tayin edilmişler’le ‘seçilmişler’ arasındaki amansız çatışma, giderek ikinciler lehine gelişti ama henüz bitmiş değil. Ordunun, büyük skandallarla itibar kaybedip mecburen geri çekilirken kendinden boşalan yere yargıyı sürmesi, yargının yapısına önemli reformlar getiren anayasa değişikliklerine yol açtı. Yargının ‘yansızlığı’ hedefine yönelik bu değişiklikler, bu kez de bağımsızlığını zedelediği iddiasıyla eleştiriliyor.
Türkiye’de İfade özgürlüğüne yönelik sorunlar hala çok yönlü.
Yasalar hala sorunlu: Ceza yasası baştan aşağı değiştirildi ama düşünceyi suç sayan maddeler, numaraları değiştirilerek korundu diyebiliriz. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 125, 288, 301, 318, Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 6 ve 7 gibi daha birçok madde, düşüncelerini açıklayan insanları önce mahkemelere, ardından hapisanelere gönderebiliyor. Ünlü 301’in uygulanması Adalet Bakanlığı iznine bağlanınca, bu maddeden açılan dava sayısı düştü ama daha gülünç bir durum ortaya çıktı. Eğer 301 maddede anılan şeyler suç ise, o vakit bu suçu ‘Adalet Bakanlığı himayesinde’ işlemiş olmuyor muyuz?
Uygulama sorunlu: ‘Söz konusu devleti korumak olunca hukuk teferruattır’ görüşünde olan savcı ve hakimler, gözümüzün içine baka baka en keyfi uygulamaları yapabiliyor. Hatta bazen, sanki Türkiye Avrupa Birliği’ne girmesin diye, bunu istemeyen Avrupa tutucu partilerine koz yaratmak istercesine hukuk rezaletleri yaratılabiliyorlar. (Cumhurbaşkanı seçiminde yaşanan 367 davası gibi)
Genel anlayış da sorunlu: Bütün bunların toplumdan büyük tepki görmemesi, bu gibi olayların sürüp gitmesinde çok önemli bir etken. Toplumun büyük çoğunluğunun devletten duyduğu korku ve Padişahlık döneminden miras ‘teb’a’ mantığı ise bu hukuksuzlukların üstünde yeşerebildiği toprak.
İşte bu zemin üstünde, seçilmiş AKP’nin yargıda yaptığı, yapacağı değişiklikler sonunda ortaya gerçekten bağımsız ve tarafsız bir yargı mı çıkacak, yoksa sadece ‘efendi’ değişip, dünün Deveti’ni koruyan’ savcı ve yargıçlar bu kez ‘hükümetini’ mi koruyacak aynı şevk ve heyecanla? Burası da ciddi bir soru işareti. Bizzat başbakan, heykelleri ‘ucube’ diye yıktırıyorsa, tiyatrocuları halka tepeden bakmakla suçlayıp ‘Tiyatrolarını özelleştirmekle’ korkutuyorsa, geleceğe iyimser bakmak da çok zor...
Türkiye’de fade Özgürlüğü nereye kadar?(*)
Nisan 2012’de hapiste 100 gazeteci ve 35 dağıtımcı var. Genellikle ‘örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte yardım eden kişi’ olmakla suçlanıyorlar. Vedat Kurşun, Ruken Ergün, Ozan Kılınç, Bedri Adanır ise yaptıkları haber, yazdıkları yorum ve kitaplardan dolayı açılan ceza davalarında yargılanıyor.
2012 yılının ilk üç ayında 12’si gazeteci, 21 kişi TMK 7/2 uyarınca ‘örgüt propagandası’ iddiasıyla toplam 254 yıl hapis talebiyle yargılandı. Dördü gazeteci yedi kişi TMK 7/2’den 16 yıl 11 ay hapse mahkum oldu.
Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) 29 milletvekilinden 24’ü hakkında üç ayda toplam 120 fezleke düzenlendi.
‘Hakaret’ iddiasıyla yedi gazeteci toplam 9 ay hapse ve 13 bin 500 TL para cezasına, altı kişi de 2 yıl 2 ay 20 gün hapse ve 8 bin 480 TL para cezasına mahkûm oldu. Bir gazeteye de 4 bin TL para cezası verildi.
Özgür Gündem, Atılım, Demokratik Vatan, Demokratik Ulus, Yeni Demokratik Yaşam gazeteleri yasaklandı, toplatıldı ve yayını durduruldu. BDP’nin Newroz ve Grup Yorum’un konser afişleri yasaklanıp toplatıldı. Aram Yayınları’ndan basılan 10 kitap hakkında soruşturma başlatıldı.
2012’ yılının ilk üç aylık döneminde 37 gazeteci ‘adil yargılanma’, ‘özgürlük ve güvenlik’, ‘ifade özgürlüğü’ ve ‘etkili başvuru’ haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu.
Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Ocak-Şubat-Mart 2012 döneminde radyo-TV kuruluşlarına 327 uyarı, 94 para cezası ve iki program durdurma cezası verdi.
(*) Kaynak: Bağımsız İletişim Ağı (BİA) Medya Gözlem ve İfade Özgürlüğü 2012 Ocak-Şubat-Mart Raporu