Türkiye “tarım ülkesi” olmayı uzun yıllar küçümsedi. Özellikle 1980’li yıllarda, “Avrupa’nın bahçıvanı mı olacağız?” veya “Avrupa’nın çobanı mı olacağız?” söylemiyle tarım ülkesi olmanın kötülükleri dile getirildi. “Tarımla kalkınmış ülke yok” yalanı uyduruldu. Tarım ülkesi olmak utanılacak bir durumun ifadesiydi.
Tarımı küçümseyenlere göre, kalkınma ancak sanayileşmeyle olabilirdi; patates yerine otomobil üretilmeliydi, binlerce yıl ürün veren zeytinliklerin yerini turistik tesisler almalıydı. Verimli tarım alanlarına devasa sanayi tesisleri kuruldu. Ovalar sanayi sitelerine ve konut alanlarına dönüştü. Asırlık zeytinliklerin yerini tatil köyleri, turizm tesisleri aldı. Hedef belliydi: Türkiye köylülükten kurtulmalıydı. Seçimden seçime hatırlanan ve oy deposu olarak görülen kırsal kesim, kaderiyle baş başa bırakılınca tarımsal üretim planlaması da doğal olarak yapılamıyordu. Türkiye sahip olduğu tarım potansiyelini değerlendirerek tarımdan katma değer üretmek ve kırsalda refahı artırmak yerine, sürekli sorun üretir hale geldi. Köyden kente göç sadece kırsalı değil, kentleri de yaşanmaz hale getirdi. Bu yanlış politikalar sonucunda, zaten tarımsal girdilerde dışa bağımlı olan Türkiye, tarımsal ürünlerde de rekabet gücünü yitirerek net ithalatçı konumuna geldi.
Bugün de nerede hangi ürünü ne kadar üreteceğini planlayamayan Türkiye’de “strateji”, “vizyon” ve “stratejik plan” benzeri yaldızlı kelimelerle sunulan birtakım belgelerle tarımın önemine vurgu yapmaya çalışılıyor. Ancak, Ankara’da masa başında hazırlanan bu belgeler tarımsal gerçeklerden kopuk, sivil toplum örgütlerinin ve kırsalda yaşayanların görüşlerini ve ihtiyaçlarını yansıtmaktan uzak.
Strateji belgeleri ve eylem planları
Son birkaç yılda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu şekilde çok sayıda belge hazırladı. “2008-2012 Tarım Vizyonu”, “2006-2010 Stratejik Eylem Planı”, “2010-2014 Stratejik Plan” ve “2013-2017 Stratejik Plan” bunlardan sadece birkaçı. Hayvancılık, organik tarım, kırsal kalkınma ve daha birçok konuda hazırlanan “strateji belgeleri” ve “ulusal eylem planları” da hesaba katıldığında, tarımda tam anlamıyla bir “stratejik plan” ve “eylem planı” çöplüğünden söz edilebilir.
Bu belgelerin hepsinin ortak noktası medyanın da desteğiyle, kamuoyuna bakanlığın ciddi çalışmalar yaptığı algısını oluşturmaktır. Belgeler açıklandıktan ve kamuoyundaki etkisi azaldıktan bir süre sonra rafa kaldırılıyor ve yenisi hazırlanıyor. “2013-2017 Stratejik Plan”da da itiraf edildiği üzere, 2010-2014 stratejisi sadece iki yıl uygulandı. Bakanlık bu belgeleri bir halkla ilişkiler çalışması olarak görüyor.
Ayrıca, bu stratejik planların kamu kurumları açısından hazırlanıp yayınlanmasının yasal bir zorunluluk olduğunu da unutmamak gerek. 2003’te kabul edilen “5018 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu”yla kamu kurumlarına stratejik plan hazırlama zorunluluğu getiriliyor. Bu çerçevede yenisi hazırlanıncaya kadar gündemde olan “2013-2017 Stratejik Plan”a bakmakta yarar var.
Stratejik planda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın misyonu şöyle tanımlanıyor: “Ülkemizin ve dünya pazarlarının ihtiyacı olan güvenilir gıda ve kaliteli tarım ürünlerine erişebilirliği gerçekleştirmek, tarımsal ve ekolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak, kırsal alanda yaşam standardını yükseltmek amacıyla politika belirlemek ve uygulamak.” Bakanlık bu misyonu yerine getirmek için sahip olduğu vizyonu ise “Gıda ve tarım alanında üretici ve tüketici memnuniyetini en üst düzeyde sağlamak, Türkiye’yi bölgesinde lider, dünyada küresel aktör haline getirmek” olarak tanımlıyor.
Tarımda stratejik amaçlar
“2013-2017 Stratejik Plan” ile tarımsal ve ekolojik kaynakları korumak, üretimde verim ve kaliteyi artırmak için uygun yöntem ve teknolojiler geliştirmek ve tarım ürünleriyle gıda maddelerinde arz güvenliğini sağlamak amaçlanıyor. Bu amaçları gerçekleştirmek için tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlikle güvenilir ürün arzını sağlayan, risklerin tespit edildiği ve yönetilebilir hale getirildiği, sigorta sistemiyle güçlendirilen, rekabet eksenli tarım sektörü oluşturulması hedefleniyor.
Planda yer aldığı biçimiyle tarımdaki stratejik amaçlar altı maddede özetlenebilir.
1. Tarımsal üretim kaynaklarını koruyarak kaliteli tarım ürünlerine erişilebilirliği ve gıda güvenliğini sağlamak.
2. Üretimden tüketime kadar, uluslararası standartlara uygun gıda güvenilirliğini sağlamak.
3. Çevreye duyarlı ve etkin bitki sağlığı tedbirleriyle kaliteyi koruyarak bitkisel üretimi artırmak.
4. Hayvan hastalık ve zararlılarını kontrol ve eradike (ortadan kaldırmak) etmek, hayvan refahını sağlamak.
5. Tarımsal ve sosyal altyapı hizmetlerini geliştirmek, kırsal kalkınma ve refahı sağlayarak kırsal alanların cazibesini artırmak.
6. Hızlı, etkin ve kaliteli hizmet sunmak için kurumsal mükemmeliyeti sağlamak.
Gıda güvenliği
Stratejik planla, üretimden tüketime kadar, hammaddelerin elde edildiği ilk aşamadan itibaren her türlü gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin üretimi, işlenmesi, muhafazası, depolanması ve pazarlanması aşamalarında uluslararası standartlara uygun gıda güvenilirliğini temin etmek ve tüketici sağlığını en üst seviyede korumak amaçlanıyor.
Ayrıca, bitkisel üretiminin rekabetçi ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşması için bitki sağlığı konusunda yapılacak çalışmaların önemi vurgulanarak “Bitkisel üretimde iç ve dış karantina hizmetlerinin, entegre mücadele metotlarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, bitki koruma ürünleri ile uygulama ekipmanlarının kontrol ve denetim hizmetlerinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır” deniyor.
Hayvan hastalıkları
Hayvancılığın geliştirilmesi, hayvan ve hayvan ürünlerinin uluslararası hijyen kurallarına uygun üretilmesi için etkin hayvan sağlığı tedbirlerinin uygulanmasının amaçlandığı belirtilen stratejik planda tarımsal ve sosyal altyapı hizmetleri ve kırsal kalkınma konusunda şöyle deniyor: “Kırsal alanda yaşayan ve geçimini tarımdan sağlayan birey ve toplulukların yaşam şartlarını iyileştirmek ve gelirlerini artırmak amaçlanmaktadır. Kırsal alanda ekonomik faaliyetler çeşitlendirilecek, arazi parçalılığı azaltılacak, tarla içi geliştirme hizmetleri ile modern sulama sistemleri kurulacak ve sulama randımanı yükseltilecektir. Kırsal kalkınmanın desteklenmesi amacıyla tahsis edilen ulusal ve uluslararası fonlar etkin olarak değerlendirilecektir. Tarım arazilerinin tarım dışı kullanımı önlenecek ve çevre duyarlılığı içinde toprak ve su kaynakları korunacak ve iyileştirilecektir. Tarımsal bilgi sistemi geliştirilerek elde edilen verilere karar verici ve kullanıcıların kolayca erişimi sağlanacaktır.”
Piyasa düzenleme mekanizmaları
Et ve süt başta olmak üzere tarım ürünlerinde fiyat istikrarının sağlanması, fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkisinin ortadan kaldırılması için piyasa düzenleme mekanizmaları oluşturulacağı ve düzenleyici niteliği olan kurum ve kuruluşların idarî ve teknik kapasitelerinin güçlendirileceği anlatılan stratejik planda, “Ürün arzı ile çiftçi gelirlerinde istikrarın sağlanması amacıyla lisanslı depoculuk ve sözleşmeli üretim geliştirilecektir. Değişen tüketim alışkanlıkları ve ihtiyaçlar doğrultusunda çağdaş, bilimsel ve teknolojik imkânlardan yararlanarak tarımsal üretim ve arz güvenliğini destekleyen politikalar ile yeterli ve güvenilir gıda arzını sağlamak, üretimi yönlendirmek, makro düzeyde üretim ve ticaret politikaları oluşturmak, uluslararası pazarlarda biyolojik çeşitliği avantaja dönüştürmek, işletme yapılarını iyileştirmek, kırsalda yaşam standartlarını ve refah düzeyini yükseltmek temel yaklaşımımızdır” deniyor.
Tarımsal altyapı ve kırsal kalkınma
Planda üzerinde önemle durulan konulardan biri kırsal kalkınma ve tarımsal altyapı. Kırsal alanda yaşayan ve geçimini tarım sektöründen veya diğer kırsal gelir kaynaklarından sağlayanların yaşam şartlarını iyileştirmeyi ve refahını artırmayı hedefleyen planda sürdürülebilir kırsal kalkınma için verimliliği artırıcı tedbirlerle birlikte entegre kırsal kalkınma anlayışı öne çıkarılıyor. Bu konuda yapılmak istenenler planda özetle şöyle anlatılıyor: “Ülkemizdeki tarımsal işletmelerin yapısı dünya ülkeleriyle rekabeti zorlaştırmaktadır. Ekonomik işletme büyüklüğünün korunamaması, sürdürülebilir tarımı tehdit etmekte ve işletmelerin rekabet gücünü zayıflatmaktadır. Ayrıca, bu durum sulama şebekesi ve ulaşım ağından yeterince faydalanılamamasına, üretimin zorlaşmasına, işgücü, sermaye ve üretim kayıplarının artmasına neden olmakta, sınır anlaşmazlıklarına ve sosyal huzursuzluklara yol açmaktadır. Tarımsal altyapı sorunlarının giderilmesi ve kırsal kalkınmanın sağlanması için kırsal alanlarda arazi düzenlemesi, işletme ölçeğinin büyütülmesi, üretim ve verim artışlarının sağlanması, işletmelerin gelir ve rekabet güçlerinin artırılması, tarım sanayi entegrasyonunun sağlanması, istihdam imkânlarının artırılması, kırsal çevrenin korunmasına yönelik tedbirlerin uygulanması önem taşımaktadır.”
Arazi toplulaştırılması ve sulamanın önemi
Tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin önüne geçmek amacıyla planda yasal ve yapısal değişiklikler yapılacağı ifade ediliyor: “Pazar odaklı ve rekabet eksenli tarımsal üretimin önü açılacaktır. Yapısal sorunların çözümünde arazi toplulaştırması önemli bir araçtır. Toplulaştırmayla parseller büyümekte, parsel sayısı azalmakta, her parsel yola ve sulama kanalına kavuşmakta, işletme merkezi ile parseller arasındaki mesafeler azalmakta, sulama oran ve randımanları artmakta, sınır anlaşmazlıkları giderilmekte ve sosyal huzur sağlanmaktadır. Bu kapsamda, tarla tarımı yapılan alanlarda toplulaştırma çalışmalarına daha da hız verilerek her yıl bir milyon hektar alanın toplulaştırılması tamamlanacaktır.”
“Sulama, kırsal kalkınmanın itici gücüdür. Her sulama projesi aynı zamanda bir kırsal kalkınma projesidir” denen stratejik planda, sulamayla ilgili çalışmalar şöyle ifade ediliyor: “Rehabilitasyona ihtiyaç duyulan sulama tesislerinin modernizasyonu gerçekleştirilecektir. Sulamada tasarruf sağlayacak ve toprağı koruyacak yağmurlama ve damla sulama gibi modern sulama sistemlerine verilen desteklemelere devam edilecektir.”
Tarımsal üretimde güçlü ve zayıf yönler
Stratejik planda, tarımsal üretim ve arz güvenliğinde Türkiye’nin güçlü yönleri şöyle sıralanıyor: Stratejik ürünlerin üretim kapasitesi, zengin genetik kaynaklar ve biyo-çeşitlilik; doğal kaynakların ve iklimin üretim çeşitliliğine imkân vermesi; agro-stratejik konum; tarım-sanayi entegrasyonu çalışmaları; tarımsal destekleme sisteminin üretimi yönlendirmedeki etkisi; AR-GE kapasitesi ve yeni bilgi ve teknolojilerin kullanılabiliyor olması; eğitim ve yayım faaliyetlerinin sürekliliği, veri ve bilgi birikiminin varlığı; arazi toplulaştırma çalışmalarının hızlandırılması.
Stratejik plana göre, arazilerin küçük ve parçalı olması, pazarlama mekanizmalarının yeterince gelişmemesi, işletmelerin rekabet gücünün düşük olması, araştırma-yayım-üretici zincirinin etkinliğinin yeterli olmaması, üretim planlamasına temel oluşturacak bütünleşik bilgi sisteminin eksikliği ise tarımsal üretim ve arz güvenliğinin zayıf yönleri olarak tespit ediliyor.
Fırsatlar ve tehditler
“2013-2017 Stratejik Plan”da, tarım arazilerinin tarım dışı kullanımına yönelik talepler, tarım arazilerinin parçalanmasının devam etmesi, bazı tarımsal girdilerde dışa bağımlılık ve maliyetlerin yüksekliği, bilinçsiz kimyasal gübre-ilaç kullanımları sonucu yüzey/yeraltı sularında kirliliğin artması, bilinçsiz sulamalar, biyo-yakıtlara talebin artması, iklim değişiklikleri, su kaynaklarının azalması ve kuraklık, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşların politikaları, alıcı ülkelerin dış ticaret politikalarındaki değişiklikler ve rekabetin artması tarımsal üretim ve arz güvenliği açısından tehdit olarak görülüyor.
Bu tehditlere karşın, Türkiye’nin avantajlarıysa şöyle sıralanıyor: “Sektöre yönelik pazar talebinin sürekliliği, teknoloji kullanımı ve tüketici bilincindeki artış, sermayenin tarıma ilgisinin ve kredi imkânlarının artması, üretim ve ürün işlemede uluslararası standartların uygulanması, toprak ve su kaynaklarının korunması, çevre konusunda bilinç ve duyarlılığın artması, modern sulama sistemlerinin kullanımındaki artış, üreticinin sözleşmeli tarıma yönelmesi, Agro-eko turizm açısından avantajların olması, organik tarım ve iyi tarım uygulamalarının gelişmesi, orijini ülkemiz olmayan ürünlerde çeşit ve teknoloji geliştirme kapasitesinin varlığı, tarım ürünleri ihracat potansiyelinin yüksek olması, pazarlama imkânlarının gelişmesi.”
Stratejik plan nasıl okunmalı?
Hazırlık çalışmaları üç yıl süren “Stratejik Plan 2013-2017” bakanlık açısından pusula niteliğinde bir çalışma olarak görülebilir. Fakat, tarım sektörünün sorunlarına yanıt verecek, çözüm üretecek bir çalışma olmadığını söylemeliyiz.
Tarım sektörünün temel sorunu yüksek girdi maliyetleri. Dünyanın en pahalı mazotunu kullanmak zorunda kalan çiftçiler yaklaşık üç milyon hektar araziyi ekip biçemiyor. Hayvancılık yapanlar için yem fiyatı süt fiyatından daha çok artıyor. Bu nedenle, çiftlikler kapanıyor. Sürdürülebilir üretim koşulları her geçen gün azalıyor. Planda bunlara yönelik tek bir satır yok.
Bu tür çalışmalar gerçeklerden uzak, sivil toplum örgütlerinin görüşü alınmadan, bakanlığın, hatta iktidardaki siyasî partinin gözlüğünden bakılarak tek taraflı hazırlanıyor. Bu planda da Bakan Mehdi Eker ve diğer yetkililerin sık sık tekrarladığı klişe sözler bir araya getirilmiş ve “strateji” gibi yaldızlı bir ad verilmiş. Hiçbir üreticinin, girişimcinin, hatta kurum ve kuruluşun Bakanlığın beş yıllık stratejisine bakarak işini yönlendireceğini, yatırım kararı alacağını sanmıyoruz. Kaldı ki, Bakanlık da bu stratejik planı bir yol haritası olarak görmüyor ve uygulamıyor. Geçmişte yayınlanan belgelere baktığımızda, belirlenen hedeflerin hemen hiçbirinin gerçekleşmediğini görüyoruz. Fakat bu planlarda yer almayan birçok hedefin, hem de üreticiye yarardan çok zarar veren hedeflerin gerçekleştiğini de görmek mümkün.
Bundan önceki strateji ve vizyon belgelerinde hayvancılıkla ilgili çok önemli hedefler konmuştu. Hiçbiri gerçekleşmediği gibi, Türkiye tarihinde ilk kez kurbanlık hayvan ithal etti, saman ithal etti. Son üç yılda üç milyar dolar canlı hayvan ve et ithalatı yapıldı.
ABD’de beş yıllık, Avrupa’da yedi yıllık tarım politikası belirlenerek kamuoyuna açıklanır. Bu ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de tarım politikası en az beş yıllık dönemler itibariyle belirlenip uygulanmalı. Tarımsal destekleme bütçesi ve ana ilkeler beş yıllık açıklanmalı. Çiftçi bugünden 2017’ye kadar hangi ürüne ne kadar destek verileceğini bilmeli. Yakın zamanda Avrupa Birliği bütçesi kabul edildi. Avrupa Birliği’ndeki çiftçi 2020 yılına kadar verilecek destekleri, birçok ürün için hedef fiyatı bilerek üretime karar veriyor. “2013-2017 Stratejik Plan”da ne desteklere ne de geleceğe dair beklentilere yer veriliyor.
Küçük çiftçilik yok oluyor
Stratejik plandaki temel hedeflerden biri arazi toplulaştırılması. Aslında, bu konu uzun yıllardan beri ülke gündeminde. Tarımla ilgili hemen her toplantıda, tarım arazilerinin ve işletmelerinin küçük olmasından yakınılır. Çözüm olarak bu işletmelerin birleştirilmesi veya bölünmesinin engellenmesi önerilir. Bu konuda ilk yasal düzenleme 2005’te Toprak koruma ve Arazi Kullanım Yasası ile yapıldı. Bugün bu yasada değişiklik öngören yeni bir tasarı gündemde. Tasarıyla bir tür toprak reformu yapılacak; ama bildiğimiz reformun tersi. Topraksız köylülerin toprak sahibi yapılması yerine, küçük çiftçinin toprağı büyük sermayeye pazarlanacak.
Tasarı tarımsal işletmelerin ve tarım arazilerinin yeniden sınıflandırılmasını, asgarî büyüklüklerin belirlenerek arazilerin ve işletmelerin bölünmesini önlemeyi amaçlıyor. Belirlenen asgarî parsel büyüklüğü mutlak tarım arazileri, marjinal tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 20 dönüm, dikili tarım arazilerinde 5 dönüm, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 3 dönüm olacak. Günün koşullarına göre, bakanlığa bu büyüklükleri artırma yetkisi veriliyor. Çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak istekleri olan bitkilerin yetiştiği yerlerde Bakanlık uygun görürse, daha küçük parseller oluşturulabilecek. Mirasa konu olan tarımsal arazilerle tarımsal işletmelerde mülkiyetin devri esas olacak. Mirasçılar arasında anlaşma sağlanması halinde, devir işlemlerinin mirasın açılmasından itibaren bir yılda tamamlanması öngörülüyor. Devir bir yılda yapılmadığı takdirde, mülkiyetin üçüncü kişilere devri mümkün olabilecek. Arazilerin bölünmemesi için “ehil mirasçıya” yani tarımı bilen, üretim yapan ve geçimini bu tarım arazisi veya işletmeden sağlayan kişiye mülkiyetin devri öngörülüyor. Ehil mirasçının yeterli parası yoksa, devlet uzun vadeli kredi verecek, faiz desteği sağlayacak. Peki, diğer mirasçılar ne olacak? Bir köyde yaşayan beş kardeşten birine tarım arazileri verildiğinde diğer dört kardeş geçimini nasıl sağlayacak? Ülkede pek çok kişi geçimlik tarım yapıyor. Geçimlik tarım yapan bir çiftçinin elinden toprağı alınınca ya kente göç edecek ya da sahip olduğu toprağı alanın yanında işçi olmaya zorlanacak. İşçilik yapamayacak güçteyse yoksulluğa, ölüme terk edilecek. Miras devri nedeniyle kardeş kavgaları, hatta yeni kan davaları başlarsa kimse şaşırmasın.
Düzenlemeyle tarım arazilerinin ve işletmelerin bölünmesi önlenerek daha verimli bir tarımsal üretim hedefleniyor denebilir. Fakat, maddelere ve satır aralarına yakından bakıldığında, yasa tasarısının giderek yok olan küçük çiftçiliği, aile işletmeciliğini ve kırsalda yaşamı tamamen kaldırarak toprak sahibi büyük işletmelere ve yatırım yapan veya yapacak olan yerli ve yabancı sermayeye toprak kazandırma yasası olduğu açıkça görülüyor.
Tarım topraklarının bölünmesini önlemek için hükümet 2005’te 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Yasası’nı çıkardı. Fakat toprak bölünmesini engelleyemedi. Yeni tasarının da bunu sağlaması çok zor, çünkü Türkiye, sağlıklı bir tarım envanterine sahip değil, kadastro çalışmaları tamamlanmamış, toprak ve arazi sınıflandırması sağlıklı değil.
Tarım arazilerinin bölünüyor ve küçülüyor olması elbette önemli bir sorun. Fakat bundan daha önemli ve öncelikli olan küçük veya büyük, tarımda her işletmenin temel sorunu yüksek girdi maliyetleridir. Bugün beş ineği olan da, beş bin ineği olan da girdi fiyatlarının yüksekliği nedeniyle zarar üretiyor. Dünyanın en pahallı mazotunu kullandığı için beş dekar arazisi olan da beş bin dekar arazisi olan da zarar ediyorsa, rakipleriyle rekabet etmeleri olanaksızdır.
Özetle, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hazırladığı “2013-2017 Stratejik Plan”ın yasal bir zorunlulukla hazırlanmış, sektör gerçekleriyle bağdaşmayan, uygulaması zor hedef ve amaçlar içerdiğini söylemek yanlış olmaz.
2013-2017 TARIM STRATEJİLERİ
• Genetik kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin kayıt altına alınması ve muhafaza edilmesi; • Uluslararası piyasaların talep ettiği kalite ve özelliklerde üretime yönelik tedbirlerin alınması; • Olumsuz çevre koşullarına dayanıklı çeşit ve ırk geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması; • Çevre dostu üretim tekniklerinin kullanılmasının özendirilmesi; • Toprak ve su kaynaklarının korunması ve rasyonel kullanımı için modern sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması; • Yer üstü ve yeraltı su kaynaklarının tarımsal kaynaklı nitrat kirliliğine karşı korunması için tedbirlerin alınması; • Meraların özel sektör yatırımlarına açılması; • Tarımsal ürün piyasalarını düzenleme mekanizmalarının kurulması, lisanslı depoculuk hizmetlerinin yaygınlaştırılması; • Sözleşmeli üretimin yaygınlaştırılması; • Politika oluşturma sürecinde paydaşlar ile işbirliği yapılması; • Sertifikalı girdi kullanımına yönelik sistemlerin etkin hale getirilmesi; • Katma değeri yüksek ve sanayinin ihtiyacı olan ürünlerin geliştirilmesi, çeşitlendirilmesi ve üretiminin teşvik edilmesi; • Yerli teknoloji geliştirme ve kullanımının teşvik edilmesi; • Ürünlerin rekabet gücünü ve tüketimini artırmak üzere, pazar araştırmaları yapılması; markalaşma ve üretim periyodunu genişletici tedbirlerin alınması, reklam ve tanıtım amaçlı faaliyetlerin desteklenmesi; • Geleneksel ürünlerin katma değeri yüksek ürünler haline getirilmesinin teşvik edilmesi; • Ürün depolama ve raf ömrünü uzatacak çalışmaların desteklenmesi; • Arazi toplulaştırma çalışmalarının hızlandırılması ve tarım arazilerinin bölünmesini önlemek amacıyla tedbirlerin alınması; • Stratejik ürünlerin üretim planlamalarının yapılması; • Tarım sigortaları sisteminin kapsamının genişletilmesi ve yaygınlaştırılması; • Biyoyakıtlara olan talep ile gıda ihtiyacı dengesini gözetecek tedbirlerin alınması; • Hayvancılık işletmelerinin kapasitesinin artırılmasının teşvik edilmesi; • Küçükbaş hayvancılığın yaygınlaştırılmasının teşvik edilmesi; • AB’ye uyum yönündeki çalışmaların sürdürülmesi; • Entegre, biyolojik ve biyoteknik mücadele uygulamalarının yaygınlaştırılması; • Hastalık, zararlı ve değişik streslere dayanıklı yeni çeşitler elde edilmesi; • Sertifikalı tohum, fidan ve fide kullanımının yaygınlaştırılması; • Hayvan varlığının kayıt altına alınması ve kimliklendirilmesi; • Teşhis ve tedavide kullanılan aşı, biyolojik madde ve ekipmanların yerli üretiminin teşvik edilmesi.
-------------------------------------------------------
Ali Ekber Yıldırım
1965 Tunceli doğumlu. Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun.1996’da Dünya gazetesinde tarım konusunda köşe yazısı yazmaya başladı. Ekonomi gazeteciliği ve tarım yazılarından dolayı aldığı çok sayıda ödülü var. Dünya gazetesinin yayınladığı Dört Mevsim Tarım dergisinin yayın yönetmenliği ve Dünya Ekonomi TV’de program yapımcılığıyla birlikte tarım yazarlığını da sürdürüyor.