Ayrıca bu soruyu böyle yanıtlamaktan başka –Adalet Bakanlığı hariç- tam ve doğru yanıtlayabilecek kimse çıkabileceğini de sanmıyorum. Neden? Çünkü veriler kamuya açık değil. Siz bakmayın AB zorlamasıyla hayli iyi bir “Bilgi Edinme Yasamız”ın olmasına. Bu yasadaki olanakların toplumca kullanılmasını kolaylaştıracak bir girişimde çalıştığım için, onu çalışmaz hale getiren uygulamaların yakından tanığı oldum.
Bilge Edinme Yasası’ndan yararlanarak sorulan sorular, bilgi içermeyen saçma sapan yanıtını, şikayet edebileceğiniz Bilgi Edinme Danışma Kurulu (BEDK) başlangıçta işliyor, “Ben bu soruyu yanıtlamak zorunda değilim” diyen devlet kurumlarına “Nasıl yanıtlamazsınız, mecbursunuz” diyebiliyor ve bilginin açıklanmasını sağlıyordu. Başlangıçta işleyen bu kurula haddi çok çabuk bildirildi. “Mayınsız bir Türkiye” girişiminin Genelkurmay Başkanlığı’na sorduğu, eldeki mayın stoklarının ne kadar olduğu sorusuna, Genelkurmay’dan gelen “Elimizde yeterince mayın mevcuttur” şeklindeki alay gibi yanıtlamaya yapılan itiraz, BEDK’den döndü.
İfade özgürlüğü ihlallerinin kovalayıcısı mekanizmalar oluşturmak için uğraşan Düşünce Suçuna Karşı Girişim olarak, İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları ve Mazlumlarla Dayanışma Derneği (Mazlumder), İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP), Yayıncılar Birliği, Uluslararası PEN Kulüpleri Federasyonu Türkiye Merkezi (PEN) gibi kuruluşlarla ve Bianet’le birlikte uzun yıllar, eşgüdüm içinde çalıştık. Üşenmezseniz lütfen www.antenna-tr.org adresindeki siteyi ziyaret edip karşınıza çıkan atlıkarıncada “ÇeTeLe” adlı donmuş bilgi bankasını seçin, içine bir göz atın.
Bu bilgi bankasının içini doldurmak için sadece medya takibi yetmiyordu. Başı durmadan bu konuda belaya giren gazete ve dergilerle, siyasi kuruluşlarla da yakın ilişki içinde çalışmaya uğraşıyorduk ama oralarda bile “Aman başımız daha beter derde girmesin” diye bize yardımcı olmaktan kaçınan bireyler, avukatlar hatta koca koca gazeteler çoğunluktaydı.
TCK’nin 301. maddesinin çok can yaktığı sıralarda hem yurtiçinden hem de yurtdışından gelen en yaygın soru şuydu: “ Bu maddeden kaç dava açılmış, içeride kaç kişi var.” ÇeTeLe’nin bu soruya az hatalı bir şekilde yanıtladığını sanıyorduk ki Adalet Bakanlığı yıllık açıklamasını yaptı. Yanılmıyorsam bir milletvekilinin TBMM’de sorduğu soruyu yanıtlamasından da anladık ki bizim ulaşabildiğimiz dava sayısı, gerçeğin yüzde 15’i bile değil.
Özetle: Bu sorunun yanıtını doğru olarak bilen tek kurum olan Adalet Bakanlığı, internet sitesinde herkesin her an ulaşımına açık olması gereken bu bilgileri yılda bir kez ve karışık bir raporla açıklayarak, açıklamaktan çok bulandırmaya çalışıyor. Gene de kutumuz boş kalmasın:
Bianet Medya Gözlem Raporundan:
(Nisan, Mayıs ve Haziran 2012)
Temmuz ayında 95 gazeteci ve 35 dağıtımcı hapishanede ve hepsi de Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında ‘örgüt’ bağlantılı olarak hapiste bulunuyor. 95 gazeteciden 62’si ve 35 dağıtımcının tümü Kürt medyasından.
Gazeteciler ve dağıtımcılar genellikle “haber takibi”, “kitap yazımı”, “iktidara eleştirel habercilik” ve “Kürt medyasında çalışmak” gibi olağan gazetecilik faaliyetleri suçmuş gibi tanımlanarak “yasadışı örgütün medya ortamı”nı oluşturmakla suçlanıyorlar.
İsnat edilen suçlar arasında “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” ve/veya “örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” de bulunuyor. Bazı gazeteciler ise silahlı ya da silahsız örgüt kurmak, sevk ve idare etmek, üye olmak suçlaması ile yargılanıyor ve hakkında hüküm verilenler var.
Sadece dört gazeteci doğrudan yaptıkları haber, yazdıkları yorum ve kitaplardan dolayı açılan ceza davalarında yargılanıyor: Azadiya Welat gazetesi sorumlu yazı işleri müdürleri Vedat Kurşun, Ruken Ergün ve Ozan Kılınç, Aram Yayınları imtiyaz sahibi ve Hawar gazetesi sorumlusu Bedri Adanır.
İfade Özgürlüğü Barometresi ise giderek fırtına gösteriyor
Bunun temelinde yatan bir numaralı faktör ise Erdoğan hükümetinin MHP oylarını da kendine çekmek için giderek daha sağa kayması, bir başka deyişle “içindeki kurdu” salıvermesi. İdris Naim Şahin’in İçişleri Bakanı olması ile iyice belirlenen bu çizgi, sicilli bir işkencecinin İstanbul Terörle Mücadele Şubesi‘nin başına getirilmesiyle tavana vurdu ama bizim “erkek” devlet anlayışımızda uzlaşmak, hatayı kabul edip düzeltmek gibi şeyler zaten zaaf olarak algılandığından, bu tavana vurma durumu da korkarım çökünceye kadar sürecektir. Aynen Lozan’ın 39. maddesinin açık hükmüne rağmen mahkemelerin hâlâ “Sen Türkçe anlıyorsun, o halde Kürtçe konuşmazsın” şeklindeki zoraki yorumla KCK davalarını kilitlemesi gibi.