Bağımlı bir
kapitalist formasyon olarak Türkiye’de medya, dünyadaki sahiplik ve kontrol kalıplarından
farklı özellikler gösterir. Dünyadaki güçlü medya şirketleri her ne kadar diğer
sektörlerle iç içe geçmiş bir kâr mantığıyla hareket etse de, medya üretimi
büyüme stratejilerinin önemli bir parçasıdır. Türkiye’de ise medya şirketleri
esasen kâr amaçlı, medya üretimine dayanan, görece bağımsız yapılar değildir.
Türkiye kapitalizminde medya yatırımları, başka sektörlerdeki yatırımları
güvence altına alma, siyasal nüfuz elde etme, vb. gibi saiklerle “araçsallaştırılmaktadır”.
Kapitalizmin 70’lerdeki küresel kriziyle
birlikte medya yatırımları ivme kazandı ve 1980’li ve 90’lı yıllarda artarak
çoğaldı2. Giderek sayıları azalan medya şirketlerinin genişleme
stratejileri temel olarak üç tip bütünleşmeyi hızlandırdı. Bunları sırayla ve kısaca
tanımlayalım.
Yatay bütünleşme; Şirketler belirli
bir alt sektörde birden fazla ürünle/kuruluşla o sektördeki farklı hedef
kitleleri ve dolayısıyla piyasayı kontrol etmeye çalışır. Örneğin, genel
izleyiciye seslenen bir televizyon kanalının yanı sıra bir de haber kanalı
kurmak ya da farklı okuyuculara seslenen gazeteler çıkarmak bu tip bütünleşme
örnekleridir.
Dikey bütünleşme; Hammadde kaynağının
ya da temel üretim girdilerinin temininden, nihai malın tüketiciye ulaştırılmasına
kadar süren üretim zincirinin bütün halkalarını kontrol etmeye dönük bir
yoğunlaşma biçimidir. Üretim sürecinin tamamı tek bir merkezden kontrol
edilmeye başladığında tekelleşme eğilimi güç kazanmaktadır.
Çapraz bütünleşme; Belirli bir araç
(medium) üzerindeki kontrolün, medyanın diğer sektörlerine de el atarak
güçlenmesidir. Örneğin, müzik piyasasında söz sahibi bir holding kitap ya da
kablolu televizyon piyasasına da girebilir ve böylece bir sektördeki
konjonktürel gerileme eğilimini, diğer sektördeki gelişmeyle giderebilir.
Çapraz medya mülkiyeti, Amerikan yasalarının 1970’lerden 90’lara kadar “büyük
günah” saydığı bir hevesti. Neoliberalizm dalgasıyla birlikte aşama aşama bu
günah mübah sayıldı.3
Ultra-çapraz bütünleşme: Türkiye’de
örneğine sık rastlanan ve medya dışı yatırımları ifade etmek için kullanılan
bir terimdir. Genelleşmiş bir eğilim olarak Türkiye’de medya şirketleri, medya
dışı yatırımların bir tür garantörü gibi çalışmaktadır. Kamu ihale, tahsis ve
teşvikleri, özelleştirmeler bu tip genişlemenin en önemli kaynaklarıdır.
Dünyada ve Türkiye’de ‘80’li yıllardan
itibaren ivme kazanan “yeni medya mimarisi”nde tüm bu örüntüleri çeşitli
biçimlerde görmek mümkün.4 Sermaye cephesinde yaşanan bu
gelişmelerin toplumsal hayatın tamamına nasıl yansıdığını tartışan geniş bir
külliyat oluştu. Bu külliyatın önemli bir kısmında medyanın geleneksel
işlevlerine vurgu yapılır: Medya iktidarın ya da şirketlerin çıkarlarını değil,
kamu yararını gözetmelidir; eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir toplumsal
düzene hizmet etmelidir. Lakin, yeni medya mimarisinde tam da gözetilmeyen, en
iyi haliyle ikinci plana atılan şey kamu hizmeti olmuştur. Medyanın medya dışı
sektörlerle ilişkisi, yani imalat, ticaret, enerji, perakende, savunma gibi
alanlarla dolaylı ya da doğrudan ilişkisi bütün bu alanlardaki çıkar
ilişkilerini zedeleyebilecek her türlü içeriğe karşı şirketleri “hassaslaştırır”.
Dünyanın değişik bölgelerinde medya gücünü kâr ya da siyasî nüfuz için kullanan
iktidar bileşenlerinin (hükümetler, bürokrasi, şirketler, denetleyici organlar,
vb.) bu işi nasıl gerçekleştirdikleri zaman zaman ortaya dökülse de hikâyenin
küçük bir kısmının bize ulaştığını düşünmek için çokça nedenimiz var. Aşağıda,
bütün hikâyeyi değil elbette ama, genel manzarayı bazı güncel örnekler
üzerinden göstermeye çalışacağım.
Kamusal iletişim kurumları hiçbir zaman bu
kadar araçsallaşmamıştı
12 Eylül 1980 askerî darbesinden sonraki uzun
iktidar döneminde ANAP Hükümetleri, hem medyanın büyük sermayeye açılmasına,
hem de bankacılık-finans sektörüyle bütünleşmesine ortam hazırlamıştı. Adalet
ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde ise medyanın imalat ve hizmet sektörlerinin
tamamıyla bütünleştiğini, siyasal iktidarın kendisine organik olarak bağlı bir
medya kompleksi yarattığını, medyanın tarihte belki de hiç olmadığı ölçüde
araçsallaştırıldığını görüyoruz. Söz konusu medya kompleksinin temel özelliği,
siyasî paralelliği de içeren,5 ama belki ondan da önemlisi, siyasî
görüşü ya da yayın politikası ne olursa olsun, AKP iktidarının hedeflerinden
sapmamaktır.6
Belirli bir momentte siyasal
iktidara yandaş olmanın tek bir biçimi olmadığını, her sosyal ilişki gibi
siyasî iktidarla kurulan ilişkinin de çelişkiler barındırdığını düşündüğüm
için, yaygın olarak kullanılan “yandaş medya” yerine “AKP medyası” terimini
tercih edeceğim. Bu bağlamda, “AKP medyası”, son 10 yıllık dönemde zaman zaman
siyasî iktidarla uyumsuzluğa düşmüş olsa bile, AKP ile birlikte varlık ve
etkinlik kazanan bir “siyasal, sosyal, ekonomik ilişkiler bütünü”nü ifade
edecektir.7
AKP medyasının Gezi protestolarına
karşı tutumu “pişti” tabir edilen birörnek manşetlerde sıkça görüldü. Yukarıdaki
manşetler 7 Haziran 2013 tarihli gazetelere ait.
AKP dönemi, medya şirketleri
üzerinde kamu ilanları gibi desteklerden mahrum bırakma, ya da devasa vergi
cezalarıyla uygulanan ekonomik şiddetin ağırlığının arttığı bir dönem olmuştur.
2010’da Doğan Grubu’na kesilen 3,7 milyar TL vergi cezası8 ve Taraf
gazetesinin eleştirel tutumuna karşılık yaşadığı ekonomik açmaz, iki önemli
örnektir.9 İktidar bloğu içerisinde başgösteren ve çoğu kez üzeri
örtülen bu tür çatışmalar olağandır, nihayetinde hiçbir çıkar ilişkisi “mezara
kadar” sorunsuzca sürmemektedir…
2007 yılından itibaren belirgin bir
bünyeye kavuşan AKP medyası, medya üretiminin batılı örneklerinde gördüğümüz
rasyonel kâr mantığından oldukça uzak biçimde, kamu ihalelerine yoğunlaşmış,
yayın organlarını tamamen iktidarın hizmetine sunmuştur. Özellikle haber medyasında
AKP karşıtı tek bir vurguya bile rastlanmayan aylar, yıllar görmüştür Türkiye
halkı. Türkiye’de halkın televizyon ve köşe yazarı bağımlılığından büyük ölçüde
yararlanan bu sistem, bir yandan haber bülteni ve “serbest kürsü” adı altında
tartışmanın terimlerini belirlerken, diğer yandan “kentsel dönüşüm” ya da
“enerji darboğazı” adı altında ülkenin bütün maddî ve insan kaynaklarını kendi
hesabına kullanmıştır. Burada salt yandaş medyadan söz etmiyoruz. Örneğin, bir
zamanlar Akşam gazetesi, Show TV gibi medya kuruluşlarına sahip olan Çukurova
Grubu, Kürdistan bölgesinde petrol arama, çıkarma, dağıtım hakkı kazanan Genel
Enerji ile sadece bir yılda Türk vergi sistemine yeni bir milyarder (Mehmet
Sepil) armağan edebilmiştir.10 Böylesi bir faaliyetin içindeki bir
medya patronu, Kürt sorunuyla ilgili olarak, hükümeti cepheden eleştiren bir
yayın politikasına nasıl bakardı? Herhalde tıpkı Mehmet Emin Karamehmet gibi…
Ya da Gezi protestolarında halkın gözüne iyice batan Doğuş Grubu yayın organlarının
sahibi Ferit Şahenk gibi…
Show TV ve Akşam’ın eski sahibi
Çukurova Holding’e bağlı Genel Enerji’nin Kürdistan bölgesindeki petrol
faaliyet alanı
NTV’nin sahibi Ferit Şahenk 2011’de
Forbes listesinin bir numaralı zengini oldu. Şahenk, 26 Nisan 2009 tarihli
Zaman Gazetesinin manşetindeydi.11
AKP hükümetine organik olarak bağlı
medya şirketlerinin davranış kodları çok daha farklı değil. Zira toplumsal
özgürlük ve eşitlik bakımından yıkıcı neoliberal politikalar AKP iktidarıyla
başlamadı. Misal, 3684 sayılı RTÜK Kanunu’na göre medya şirketleri kamu
ihalesine katılamıyordu. 2001’de, dönemin en büyük medya şirketi olan Doğan
Grubu öncülüğünde yürütülen yoğun lobi faaliyetlerinin hedefi, medya
sermayesine yönelik hem ihale hem de hisse oranları sınırını kaldırmaktı. 3
Mart 2011’de yürürlüğe giren 6112 sayılı yasaya kadar mevzuat belirsiz, dolayısıyla
sermaye açısından –özellikle yabancı ortaklar- güvensizdi. Yasanın değişmesi
için bütün büyük medya kuruluşları aktif bir çabaya girişti. Bugün gazetesi,
televizyonu, radyosu, vesair medya şirketi olan her sermaye grubu rahatlıkla
kamu ihalelerine girebiliyorsa, bunun bir nedeni sermayenin ortak çıkarları
için yürüttüğü politik girişimlerdir. Çalık ya da Kalyon’un medya gibi hassas
bir sektöre elini kolunu sallayarak girip çıkması, “işbirlikçi kartel”12
yapıların gerekli hallerde bütün ayrılıklarını bir yana bırakıp inşaat,
taahhüt, enerji gibi stratejik yatırımların önünü açabilecek politik
girişimlere destek vermesi yüzündendir. Ama biz yine de kamu ihalelerinden
beslenen bu zatı muhteremlerin kimler olduğuna, hangi ilişkiler ağı içerisinde,
ne şekilde yer aldıklarına bakmak, bu ilişkilerde AKP iktidarına özgü olan ve
olmayan yönleri sergilemek niyetindeyiz.
Öne çıkan ultra-çapraz bağlantılar
Sabah-ATV’nin el değiştirmesi: AKP döneminde
medyada en çok konuşulan el değiştirme operasyonu Sabah grubuyla ilişkili
olmuştur. Dinç Bilgin tarafından kurulan Sabah-ATV iktisadî bütünlüğü 2002’de
Turgay Ciner’in kontrolüne geçmiş, 2007’de TMSF tarafından el konmuş, 2008’de
ise hayli şaibeli bir ödeme metoduyla hükümete yakın Çalık Grubu’na adeta
hediye edilmişti.13 Zaman içinde büyük zarara uğrayan Çalık Grubu’nu
bu açmazdan kurtaran yine hükümet oldu. Aralık 2013’te, AKP döneminin yükselen
inşaat devi Kalyon Grubu’na satıldı.14
Bu da tıpkı Çalık’a yapılan satış
gibi çokça söylentiye neden oldu. 17 Aralık’ta başlayan yolsuzluk operasyonları
ile birlikte internet üzerinden yayılan dinleme kayıtlarında,
Cengiz-Limak-Kolin grubunun Çukurova grubu medya varlıkları yerine, Binali Yıldırım
ve Başbakanın oğlu Bilal Erdoğan tarafından Sabah-ATV satışına yönlendirildiği
bilgisi yer alıyordu.15 CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın soru
önergesine konu olan yönlendirme faaliyetiyle ilgili iddiaların ortaya çıkması
üzerine, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) milletvekilinin soru
önergesini paylaştığı web sitesinden önergenin kaldırılmasını istedi!
Çukurova Grubu medya şirketlerinin
el değiştirmesi: 2002’de bankacılık faaliyetlerinden el çektirilen Mehmet Emin
Karamehmet’in elindeki en büyük iştirak, Turkcell ve Digitürk’tü. Show TV,
Skytürk, Akşam gazetesi gibi yayın organları ise kâr etmekten öte sürekli zarar
eden ve çalışanların aylarca ücretlerini alamadığı medya şirketleriydi. 24 Mayıs
2013’te, TMSF grubun medya şirketlerine el koydu ve bu işlemin hemen ardından
Show TV çok ucuz bir fiyata iktidarla yakın ilişkisini koruyan Turgay Ciner’e
adeta devredildi. İçinde Akşam Gazetesi ve Skytürk’ün yer aldığı diğer medya
varlıkları16 ise önce, 3. Köprü ihalesini de alan Cengiz-Limak-Kolin
inşaat ortaklığına satıldı. Bu haberin yayılmasından çok kısa bir süre sonra,
Limak’ın sahibi Nihat Özdemir söz konusu şirketleri almaktan vazgeçtiklerini açıkladı
ve nihayet, 2007’de Star Medya Grubu’nu kurarak sektöre girip bir süre sonra
ayrılan Ethem Sancak, kendisine ihtiyaç duyulduğu anda medyaya dönüş yaptı.17
21 Kasım 2013 itibariyle tamamlanan satışla birlikte, Sancak Show TV dışındaki
Çukurova Grubu’na ait medya şirketlerine 62 milyon dolara sahip oldu.18
Medya sektörüne Başbakan Tayyip
Erdoğan’ı desteklemek için girdiğini açıkça söyleyen Ethem Sancak19
2001’de İngiliz şirketi Alliance Boots’la ortaklaşa Hedef Alliance’ı kurmuş,
2013’te bu şirketteki hisselerinin tamamını Alliance Boots’a satmıştır.20
1976-1978 yıllarında Doğu Perinçek yönetimindeki Aydınlık gazetesinde militan
gazetecilik yapan Sancak bugün Başbakan’a hayran bir işadamı olarak tanınmaktadır.
Ciner Medya Grubu/Turgay Ciner21:
2007’de en büyük medya varlıklarına (Sabah-ATV) el konulan Turgay Ciner aynı yıl,
bu operasyonu sineye çekerek, medya alanına yeni şirketlerle girdi ve bugüne
kadar AKP hükümetiyle sürtüşme yaşamasına neden olabilecek her şeyden kaçınan
bir yayın politikası izledi. Medya yöneticileri, medya dışı yatırımları sekteye
uğratabilecek her türlü içeriğe müdahale etmekten kaçınmadı. Örneğin, Ciner’e
ait Bloomberg HT’de yayınlanan popüler yarışma programı, yapımcı ve sunucu
İhsan Varol’un Gezi hareketine destek verir nitelikte sorular nedeniyle yayından
kaldırıldı. İktidarın tahammülsüzlüğü öyle bir noktaya gelmiş olmalı ki, daha
sonra Show TV’ye geçen program burada da barınamadı ve 17 Aralık operasyonundan
sonra yeniden ekrana veda etti.22
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet
operasyonuyla birlikte hükümet ile Fethullah Gülen Cemaati arasında başlayan
“kaset savaşları” yoluyla, Ciner’in Gülen’le yakın ilişkisi olduğu iddia
edildi. 13 Ocak 2014’te internette servis edilen bir görüşmede, Gülen’e şu
bilgi veriliyordu: “Turgay Ciner (…) ‘Bu gazetede aleyhinize hiçbir şey çıkamaz…
Büyüğümüzün (Fethullah Gülen) aleyhine de ben burada bir şey çıkartmam’ dedi.”23
Gülen Cemaati’nin ilişki ağı tam olarak bilinmese de Ciner’e ait Park
Holding’in 6-7 Haziran 1997 tarihlerinde Fethullah Gülen’in Gazeteciler ve
Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen Medeniyetlerarası Diyalog Kongresi’nin
sponsorluğunu üstlenmiş olduğu bilgisi de bu kayıtlarla birlikte yeniden anımsandı.24
Belki de bu yüzden, yani Ciner medya grubunun Cemaat’le olası ittifakına karşı
tedbir olarak AKP Hükümeti (Başbakan?), en güvendiği kişilerin grupta yönetici
olmasını sağladı. Ciner 2012’de Kasımpaşa Spor Kulübü’nü satın aldı25
ve Başbakan Erdoğan’a çok yakın olduğu bilinen Mehmet Fatih Saraç’ı önce
kulübün, daha sonra hem medya grubunun (21.12.2012’de C Görsel Yayınlar
A.Ş.’nin, 26.12.2012’de Ciner Holding’in yönetim kuruluna) hem de holdingin
yönetimine getirdi. Başbakanın eski danışmanı Cüneyt Zapsu’yla ucuz alışveriş
zinciri BİM’i, Turgay Ciner’le de UCZ Mağazacılık Ticaret A.Ş.’yi kurmuş (Nisan
2012), Yasin El Kadı’nın Türkiye’deki yatırımlarını yönetmiş olan Saraç’ın
doğrudan Başbakanın isteğiyle bu pozisyonlara getirildiği iddiaları peş peşe çıkan
“tapelerde” somutluk kazanmaya başladı. Başbakanın Gezi protestolarının bütün
ülkeye yayıldığı bir günde (4 Haziran 2013), Mehmet Fatih Saraç’ı telefonla
bizzat arayıp Habertürk ekranında kayan yazıyı derhal kaldırma talimatı
verdiğini bu dinleme kayıtlarının internete servis edilmesiyle öğrendik. Hemen
ardından 6.2.2014’te kabul edilen ve yasama yetkisini yürütmeye (TİB) veren
yeni internet düzenlemesinin hedefi, bu tip “sızıntıları” tamamen önlemektir26…
3 Haziran 1997 tarihli Milliyet
Gazetesi’nde İstanbul’da yapılacak Medeniyetlerarası Diyalog Kongresini Park
Holding, Kentbank ve THY’nin desteklediği belirtiliyor.
Neoliberal kapitalizmin Leviathan’ı
Ultra-çapraz bütünleşme dediğimiz şey,
sermayenin büyüme taktiği olarak kullandığı teknik bir operasyon değildir.
Neoliberal kapitalizmin Leviathan’a benzetilebilecek çok kollu girift ilişki ağını
özetlemek için kullandığımız bir terimdir ve 70’li yıllardan itibaren medyanın
bu ağa sıkı sıkıya bağlanması, başta ifade özgürlüğü olmak üzere toplumsal
özgürlük alanlarını nefessiz bırakan bir kuşatma biçimidir. Haziran 2013’te
patlak veren Gezi protestolarına karşı polisiye önlemlerin yanı sıra medya
bariyerlerini de kullanan AKP iktidarı, en banal kuşatma metotlarını medya ve
ifade özgürlüğü üzerinden uygulamaktadır. Siyasî iktidarı desteklemek üzere
mevzilenen medya, Gezi protestolarını önlemeye yetmemiştir. Bu yüzden iktidar,
fiilî zora başvurmaktan başka yol bulamamakta, dünyadan gelen uyarı ve
eleştirileri “komplo” olarak değerlendirmekte27, Türk ortak duyusunu
kolayca harekete geçirebilecek yabancı düşmanlığı ve Türk milliyetçiliği
üzerinden prim yapmaya çalışmaktadır.
Sonuç olarak –en azından şimdilik-
Türkiye’de medya, kolektif sermaye sınıfının temel olarak yaslandığı ve
gündelik dile yerleşen TOKİ, HES, AVM, TFF gibi kısaltmaların mütemmim cüzü…
Bir de tabii bütün bunların sosyal sonuçları var: Savaş, deprem, faili “meçhul”
cinayetler, ırkçılık, Kürt düşmanlığı, zorunlu göç/yerinden edilme, kadın ve
trans cinayetleri, yoksulluk, yoksunluk, kültürel çölleşme, ona çok şey borçlu.
1 “Siyasal
paralellik”; Hallin ve Mancini’nin, bir
ülkedeki medya kuruluşlarının
belirli bir siyasi görüşle mesafesi için kullandığı bir terimdir. Daniel Hallin
ve Paolo Mancini (2004) Comparing media systems: Three models of media and
politics, Cambridge: CUP.
2 Ben Bagdikian “medyaya hücumu”
1960’lı yıllarda aile şirketlerinin vergi yüklerinden kurtulmak üzere piyasadan
çekilmesiyle ilişkilendiriyor. Ben Bagdikian (2000) The Media Monopoly, 6. Basım,
Boston: Beacon Press, s. 11-13
3 1975’te Federal İletişim Komisyonu
(FCC) tek bir şirketin aynı yerel piyasada günlük gazete, ve tv ya da radyoya
sahip olmasını yasaklamış, 2007’de ise bu kuralı revize ederek piyasalaşma
sürecini hızlandırmıştır.
4 Bu mimariye ilişkin ayrıntılı bilgi
için şu çalışmalarıma bakabilirsiniz: Gülseren Adaklı (2009) “The Process of
Neoliberalisation and the Transformation of the Turkish Media Sector in the
Context of the New Media Architecture”, Jackie Harrison and Bridgette Wessels
(der.) Mediating Europe: New Media, Mass Communications and the European Public
Sphere, Berghahn Books, 286-317; (2006) Türkiye’de Medya Endüstrisi.
Neoliberalizm Çağında Mülkiyet ve Kontrol İlişkileri, Ankara: Ütopya (Nisan).
5 “Siyasal paralellik”; Hallin ve
Mancini’nin, bir ülkedeki medya kuruluşlarının belirli bir siyasi görüşle
mesafesi için kullandığı bir terimdir. Daniel Hallin ve Paolo Mancini (2004)
Comparing media systems: Three models of media and politics, Cambridge: CUP.
6 bkz. Gülseren Adaklı (2009)
“2002-2008: Türk medyasında AKP etkisi”, İ. Uzgel ve B. Duru (der.) AKP Kitabı:
Bir dönemin bilançosu, Ankara: Phoenix.
7 Ahmet Altan yönetiminde Taraf
Gazetesi (2007-2012), askeri vesayete karşı AKP Hükümetine verdiği desteğe
rağmen, Başbakanın Genelkurmay Başkanı ile yakınlaştığı bir anda oldukça
radikal başlıklar atabilmiş, Fethullah Gülen Hareketi ile uyuşmazlık anlarında
bu hareketin yayın organları AKP’yi sert bir dille eleştirebilmiştir.
8 CNNTürk (18.02.2009) “Doğan
Holding’e rekor ceza”
http://www.cnnturk.com/2009/ekonomi/sirketler/02/18/dogan.holdinge.reko…
Doğan Grubu devasa vergi borçlarıyla safdışı edilirken, AKP medyası mensupları
tam tersine bu yüklerden kurtarılmıştır. Bu konuda örn. bkz. Taraf (24.06.2013)
“Vergide abidik gubidik işler”,
http://taraf.com.tr/haber/vergide-abidik-gubidik-isler.htm
9 Gazeteci bir arkadaşım, yayın hayatına
2007’de başlayan Taraf’ın kısa tarihinin, “Gülen Cemaati-AKP ilişkisinin gayet
okunaklı bir izdüşümü” olarak okunabileceğini söylemişti. AKP çevrelerinde
Cemaat darbesi olarak algılanan 17 Aralık 2013 emniyet operasyonundan geriye
bakınca bu görüşü doğrulayan bir editoryal kadro ve yayın çizgisiyle karşılaşıyoruz.
10 http://yenisafak.com.tr/Gundem/?i=305755&t=28.02.2011
http://www.genelenergy.com/operations/kurdistan-region-of-iraq.aspx
11 Ekrem Dumanlı ve Turhan
Bozkurt (26.4.2009) “Türkiye, Batı’dan kopmuyor”, (Ferit Şahenk’le röportaj),
http://www.zaman.com.tr/pazar_ayin-konugu-ferit-sahenk-turkiye-batidan-…
12 Ben Bagdikian (2000)… s.
xv.
13 Bkz. Gülseren Adaklı
(2009) “2002-2008: Türk medyasında AKP…
14 Hacer Boyacıoğlu
(20.12.2013) “100 milyar TL’lik ihale devi medyaya girdi”, Hürriyet,
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/25409671.asp; Hürriyet (20.12.2013) “Sabah
ve ATV Kalyon’a satıldı”, http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/25407253.asp
15 Güvenilir bilgi kıtlığının
hat safhaya vardığı Türkiye’de bu tip “sızıntılar”, ünlü sızıntıcı
(whistelblower) Julian Assange’ın “bilimsel gazetecilik” normlarına çok çok
uzaklar ama yine de bunları başlangıç verisi olarak kullanmak ülkemizde bir
mecburiyete dönüşmüştür. Assange’ın gazeteciliği için bkz. Gülseren Adaklı
(2011) “Wikileaks versus Kapitalizm?”, Binark, M. ve Fidaner, I. B. (der.)
Cesur Yeni Medya. Wikileaks ve 2011 Arap isyanları üzerine tartısmalar,
İstanbul: Alternatif Bilişim Derneği,
http://ekitap.alternatifbilisim.org/files/cesur-yeni-medya.pdf Sabah-ATV satışına
ilişkin kayıtlar için bkz.
http://haramzadeler.weebly.com/1/post/2014/02/turkuaz-medya-fezlekesi.h…
(erişim tarihi: 3.2.2014)
16 16.01.2014 tarihli
Rekabet Kurulu Kararı, Ethem Sancak’a ait ES Mali Yatırım ve Danışmanlık
A.Ş.’nin (TSN: 750749) Çukurova Grubuna ait T Medya Yatırım ve Sanayi A.Ş.,
Atlas Yayıncılık ve Ticaret A.Ş., Alem Radyo ve Televizyon Yayıncılık Ticaret
A.Ş., Bilişim Radyo Televizyon Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş., Sakarya Kent
Radyo ve Televizyon Sanayi ve Ticaret A.Ş.,T Medya Magazin Yayıncılık Sanayi ve
Ticaret A.Ş., T Medya Televizyon Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş., Karova
Medya Sanayi ve Ticaret A.Ş., T Medya Pazarlama ve Dış Ticaret A.Ş., T Medya
Baskı Teknolojileri A.Ş., Ad Grup Basın Servisleri ve Ticaret A.Ş.’nin tüm
hisselerini devralınması işleminin izne tabi olmadığına hükmediyor
http://www.rekabet.gov.tr/default.aspx?nsw=SdEReVrahMmojT7mo8o9zg==-H7d…
17 Gazetecileronline.com
(4.10.2013) Akşam ve Sky’ı AKP medyası mimarına sattılar”
http://www.gazetecileronline.com/newsdetails/11416-/GazetecilerOnline/a…
18 Hürriyet (22.11.2013)
“Sancak, Akşam ile Skyturk’ü satın aldı”,
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/25178294.asp http://www.turkmedya.com.tr/
19 Patronlar Dünyası (2013)
“Ethem Sancak: Medyaya Erdoğan’ı desteklemek için girdim”,
http://www.patronlardunyasi.com/yhaber.asp?haberid=121933
20 Songül Hatısaru (2013)
“İlacı İngilizlere sattı, Ruslarla Yandex’e giriyor”, Milliyet, 7 Eylül.
http://ekonomi.milliyet.com.tr/ilaci-ingilizlere-satti-ruslarla/ekonomi…
21 http://www.cinermediagroup.com/index//en
22 Radikal (2013) “Kelime
Oyunu yayından kalkıyor”, 23 Aralık, http://www.radikal.com.tr/hayat/show_tv_uc_programi_yayindan_kaldirdi-1…
23 Takvim (13.1.2014)
“Gülen’in skandal ses kaydı ortaya çıktı”,
http://www.takvim.com.tr/Guncel/2014/01/13/gulenin-skandal-ses-kaydi-or…
24 Perihan Çakıroğlu (1997)
“Fethullah Hoca’dan işadamı destekli din kongresi”, Milliyet, 3 Haziran.
25 Tolga Arslan ve Volkan
Öner (17.12.2013) “Kasımpaşa Spor’un ‘başarı’ öyküsü”,
http://www.habervesaire.com/news/kasimpasa-spor-un-basari-oykusu-2634.h…
26 Düzenlemeyle gelen yeni yasakçı
uygulamalar üzerine ayrıntılı bir değerlendirme için bkz. Kerem Altıparmak ve
Yaman Akdeniz (2013) “5651 sayılı Kanunun değişiklik tasarısının getirdiği
değişiklikler üzerine bir değerlendirme”,
http://cyber-rights.org.tr/docs/5651_Tasari_Rapor.pdf
27 Başbakanın Gezi
protestolarını ve Hükümetin medya politikasını haberleştiren yabancı basın
kuruluşlarını sert dille eleştirmiştir. Ör. Bkz. Hilmi Hacaloğlu (16.6.2013)
“Başbakan Erdoğan’dan Batı Medyasına Eleştiri”, http://m.amerikaninsesi.com/a/1682948.html
Bu süreçte Başbakanın doğrudan hedef gösterdiği kişiler arasında, Paul Mason ve
Selin Giritli gibi BBC muhabirleri vardır. Eleştiri oklarına neden olan iki
tipik haber için bkz. Paul Mason (3.6.2013) “Analysis: The hopes that blaze in
Istanbul”, http://www.bbc.co.uk/news/world-europe-22752121 Selin Giritli
(13.8.2013) “Turkey media crackdown: Who to blame?”
http://www.bbc.co.uk/news/world-23628066
---------------------------------------------------
Gülseren Adaklı
1966 İskenderun doğumlu. 1988’de Gazi Üniversitesi BYYO’dan mezun oldu. TRT, Hürriyet Production, THA, ATV gibi kuruluşlarının program-haber kadrolarında çalıştı. 1995’te Araştırma Görevlisi olarak Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne girdi. “Türkiye’de Reality Şovlar” başlıklı yüksek lisans tezini 1998’de, “Türk Medya Sektöründe Mülkiyet ve Kontrol İlişkileri (1980-2003)” başlıklı doktora tezini 2003’de verdi. 2010’dan bu yana Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde medya politikaları, iletişim tarihi, medyanın ve kültürün ekonomi politiği konularında ders veriyor.