Üç ayrı “yargı reformu” paketinin ardından gelen 4. Yargı Paketi kamuoyunda hayal kırıklığı yarattı. Bu kanun değişiklikleriyle Ergenekon, KCK Diyarbakır-İstanbul, KCK Avukatlar ve gazeteciler ve Balyoz adıyla anılan bazı ceza davalarında tutuklu bulunanların tahliyesi umut ediliyordu. Ancak, 4. Yargı Paketi sadece “ifade özgürlüğü bağlamında” bazı kanunları değiştirerek, uzun “tutukluluk” halinin kaldırılmasına dair toplumsal beklentiyi karşılamadı.
Kamuoyunda 4. Yargı Paketi olarak bilinen 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun1 30 Nisan 2013’te yürürlüğe girdi. Kanunun Meclis’e gönderildiği 2013 Mart ayı itibarıyla, AİHM önünde Türkiye’den yapılan 16 bin 900 şikâyet bekliyordu. Kanunun genel gerekçesinde istatistik bilgi olarak sadece bu rakam yazılıdır.
2011’de, 159 kararla ve toplamda 286 hak ihlâli dosyasıyla Türkiye hak ihlâlinde AİHM önünde birinci sıradadır. 2012’de Rusya’nın ardından ikincidir. Avrupa Konseyi’ne üye 47 ülke içinde Türkiye, AİHM’in kuruluşundan itibaren 25 yıl içinde verdiği 2521 mahkûmiyetle hak ihlâlinde yine birincidir. 2013 yılında, AİHM’in Türkiye aleyhine verdiği ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından izlenen ve Türkiye’den uygulaması istenen icra edilmemiş 1854 ihlâl kararı vardır. AİHM’e başvuruların çoğunun Türkiye aleyhine ihlâl kararıyla sonuçlanacağı öngörülmektedir. Dolayısıyla, 6459 sayılı kanunun kabulüyle, Türkiye’nin AİHM kararları nedeniyle önemli miktarda tazminat ödemekten kurtulması amaçlanmaktadır. Ayrıca, bu nedenle insan hakları alanında uluslararası toplumdaki olumsuz görüntü de önlenmek istenmiştir.
İfade özgürlüğünün sağlanmasında, 3. veya 4. Yargı Paketleri ile değiştirilen kanunlar acaba ne kadar yarar sağlamıştır? Terörle Mücadele Kanunu’nun mevcudiyetinde ifade özgürlüğü nasıl korunmalıdır?
Terörle Mücadele Kanunu ve terör tanımı
Türkiye’de ifade özgürlüğünün karşısında asıl sorun, 1991 yılında kabul edilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’dur.2 Kanunun gerekçesine göre amaç terörizmle mücadeledir. Eski Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163. maddeleri yürürlükten kaldırılarak, onların yerine bu yasa getirilmiştir. Ancak, terörle mücadele edilirken getirilecek yeni hükümlerle, çağdaş demokratik toplum düzenine ulaşmak için şiddeti vasıta kılmayan düşünceleri ifade etme hürriyeti sağlanmalıdır. Şiddeti benimsemeyen düşüncelerin örgütlenebilmesi mümkün olmalıdır.
1991’de kabul edilen Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde getirilen “terör ve örgüt” tanımı 2003’te revize edilmiş, yeni Türk Ceza Kanunu’nun 2005 yılında kabulü nedeniyle soruşturma, kovuşturma ve infaz rejimine ilişkin hükümlerle uyum sağlanması amacıyla 2006’da da Terörle Mücadele Kanunu değiştirilmiştir.3 Yürürlükteki Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesindeki “terör” tanımı şöyle:
“Terör; cebir ve şiddet kullanarak, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa’da belirtilen cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin ve cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”
TMK’nın “Açıklama ve yayınlama” başlıklı 6. maddesi ve “Terör örgütü” başlıklı 7. maddesi halen yürürlüktedir. Kanunun ilk halinde bulunan “Devletin bölünmezliği aleyhine propaganda” başlıklı 8. madde ise yürürlükten kaldırıldı.
Madde 8: Devletin bölünmezliği
aleyhine propaganda
1991’de kabul edilen TMK’nın 8. maddesinin başlığı “Devletin bölünmezliği aleyhine propaganda”dır. “Hangi yöntem, maksat ve düşünceyle olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı hedef alan yazılı ve sözlü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapılamaz.” Türkiye bu madde yüzünden gazetecileri, aydınları, yazarları hapseden ve düşüncelerini açıkladıkları için yargılayan bir ülke durumuna düşürülmüştür. Terör ve şiddet eylemini tahrik ve teşvik etmeyen birçok yazıdan dolayı mahkûmiyet kararı verilmiştir. Türkiye hakkındaki ilerleme raporlarında çok eleştirilen ve AİHM’in Türkiye aleyhine çok sayıda karar vermesine neden olan bu 8. madde 2003’te yürürlükten kaldırılmıştır.
Madde 6: Açıklama ve yayınlama yasağı
Kanunun 6. maddesiyle basın yayın fiillerine “açıklama ve yayınlama” yasağı getirilmiştir. Terörle mücadelede görev alan kişilerin isim ve kimliği açıklanmak suretiyle terör örgütlerine hedef gösterilmeleri beş milyondan on milyon liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılan bir suç sayılmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre ise terör örgütlerinin bildirilerini ve açıklamalarını basmak veya yayınlamak suçtur; cezası beş milyondan on milyon liraya kadar ağır para cezasıdır. Eleştiri sınırlarını aşmayan, terör eylemlerinin faillerini eleştiren veya açıklayan, topluma tanıtan, mahkeme kararları veya uygulamalarını haber yapan yazılar dahi 6. maddeye göre suç sayılmıştır. TMK’nın 6. maddesi 2006’da değiştirilmiş, bu suçun cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası olarak ağırlaştırılmıştır.
Yine yapılan değişiklikle suçun işlenişine iştirak etmemiş olan basın yayın organlarının sahipleri ve yayın sorumluları da “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranış” gerekçesiyle ceza yaptırımıyla karşı karşıya bırakılmıştır. Yapılan itiraz üzerine, Anayasa Mahkemesi 18 Eylül 2009 tarihli kararıyla, yayın sahipleri hakkındaki 6. ve 7. maddedeki düzenlemeyi iptal etmiştir. Basın ve yayın fiilinden dolayı “suçun işlenişine iştirak etmemiş olması” halinde bile “yayın sorumlusu” için ceza getirilmesi hukuka aykırıdır. Çünkü yayın eyleminden dolayı kişinin sorumlu tutulabilmesi için yayın fiilinin bilerek ve isteyerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Terörle Mücadele Kanunu’ndaki sorumluluk sistemi hukuka ve çağdaş ceza hukuku ilkelerine aykırıdır.
6. maddeye eklenen 5. fıkraya göre, terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işlemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçlularını övme veya terör örgütünün propagandası niteliğinde içeriğe sahip süreli yayınların basım ve dağıtımı tedbir olarak durdurulabilecektir. Bu düzenleme açıkça “sınırlandırma - sansür”dür. Bir yayının yargıç kararıyla dahi olsa 15 gün süreyle durdurulması sansürdür. Cumhuriyet savcısına bir gazete yayınını durdurma yetkisi tanınması basın özgürlüğünü zedeler.
Madde 7: Terör örgütü propagandası
TMK 7. maddenin birinci fıkrasında “terör örgütleri” tanımı verilirken ikinci fıkrada terör örgütünün propagandası suçu düzenlenmiş, bu madde 2002 ve 2006’da değiştirilmiştir.
Maddenin 2. fıkrasında, örgüt mensuplarına yardım etmek veya terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapmak suç olarak kabul edilmiştir. 2002’deki kanun değişikliğiyle “Terör örgütünün veya amacının propagandasını yapan kişi” için bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası getirilmiştir. Eğer bu suç basın ve yayın yoluyla işlenirse verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır. 7. maddedeki ceza bir buçuk yıl ile yedi buçuk yıl arasında değişen hapis cezası olmuştur. 7. maddenin 2. fıkrasındaki “terör örgütünün veya amacının propagandası” ibaresi 2006’da 5532 sayılı kanunla “terör örgütünün propagandası” olarak değiştirilmiş, cezanın üst sınırı üç yıldan beş yıla çıkarılmıştır.
Ayrıca, terör örgütünün propagandası suçunun basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde “sorumluluk” 6. maddedeki gibi değiştirilmiştir. 7. maddedeki yayın sorumluları hakkındaki düzenleme de ceza hukuku ilkelerine aykırıdır. Maddenin 2. fıkrasının a bendinde yer alan “Örgütün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması veya bu işaret ve amblemlerin üzerinde bulunduğu üniformayı andırır giysiler giyilmesi veya toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması” ve c bendindeki “Örgüte üye kazandırmaya yönelik faaliyetlerde bulunulması” bu kapsamda cezalandırılacak fiil ve davranışlar suç kabul edilmiştir.
Sonuç olarak, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu terör tanımı (md.1), terör suçlusu (md.2), terör amacıyla işlenen suçlar (md.4), cezaların artırılması (md.5), açıklama ve yayınlama (md.6), terör örgütleri (md.7), hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilememesi, seçenek yaptırımlara çevirme ve erteleme yasağı (md.13) gibi düzenlemelerle ifade özgürlüğünün sağlanmasında sorun yaratmaktadır.4 Bu sorunların çözümünde 3. ve 4. Yargı Paketi olarak adlandırılan kanun değişiklikleriyle olumlu adımlar atılmış, ancak sorun tamamen çözülmemiştir.
3. Yargı Paketi ve Terörle Mücadele Kanunu
3. Yargı paketi olarak bilinen 6352 sayılı“Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun” ile Terörle Mücadele Kanunu’nun bazı maddelerinde değişiklik yapılmıştır.5
Terörle Mücadele Kanunu’nun “Terör Suçlusu” başlıklı 2. maddesindeki “ve örgüt mensupları gibi cezalandırılırlar” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. Terörle Mücadele Kanunu’nun 6. maddesinin 5. fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. 2006’da 5532 sayılı kanunla 6. maddeye eklenen 5. fıkraya göre, terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işlemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçluları övme veya terör örgütünün propagandasını içeren süreli yayınların hâkim kararı ile ve Cumhuriyet savcısının emriyle tedbir olarak on beş günden bir aya kadar yayınlarının durdurulabileceği şeklinde düzenlenmişti. 6352 sayılı kanun değişikliği ile 6. maddedeki “yayın durdurma” cezası yürürlükten kaldırılmıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesine göre, sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmektedir.
Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde yapılan yargılamalar sonunda verilecek cezalar bakımından “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı” verilemeyeceği hakkındaki 13. maddedeki düzenleme 6352 sayılı kanunla yürürlükten kaldırılmıştır.
6352 sayılı kanunun geçici 1. maddesi ile 31 Aralık 2011’e kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olan ve temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı soruşturmanın veya kovuşturmanın veya kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesi kabul edilmiştir. Böylece, ifade özgürlüğü kapsamında basın ve yayın yoluyla işlenmiş suçlar için erteleme getirilmiştir.
4. Yargı Reformu Paketi ve ifade özgürlüğü
4. Yargı Paketi olarak anılan 6459 sayılı kanunla Terörle Mücadele Kanunu ile Türk Ceza Kanunu’ndaki bazı maddelerde değişiklik yapılmıştır. Bu kanunun amacı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından icra süreci denetlenmekte olan kesin hükme bağlanmış ve halen uygulanmamış olan AİHM kararları bakımından rahatlama sağlamaktır.
Türkiye, AİHM’in zorunlu yargı yetkisini 1990’da tanımış olmasına rağmen aleyhine verilmiş 1854 kararı neden uygulamadığını soran Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne makul ve haklı bir yanıt verememektedir. Uygulanmayan davalar arasında Kıbrıs’taki kayıplar ve mülkiyet hakkı ile ilgili davalar da vardır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2004 yılından beri üye ülkelere tavsiyesi ise hak ihlâllerinin önlenmesi için etkin ve çözüm üreten iç hukuk yollarının sağlanmasıdır.
6459 sayılı kanunun kabulüyle öncelikle AİHM önünde Türkiye’nin görünümünün daha iyi bir noktaya taşınabilmesi amaçlanmıştır. Bugüne kadar yargı reformlarıyla insan hakları konusunda sürekli olarak iyileştirmeler yapıldığı ifade edilmektedir. Bu kanunun genel gerekçesi “insan haklarına saygı ve bu konuda ortaya çıkan aksaklıkları iç hukukumuzda çözüme bağlama gereğinin yerine getirilebilmesi” olarak belirtilmiştir. Bu kanunla “hak ihlâllerini önlemek için iç hukukta çözüm sağlamak” istenmiştir. Amaç, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre tanınmış hakların ihlâline sebep olan çeşitli kanunlarda değişiklik yapmak ve bu yolla hak ihlâllerini ortadan kaldırmaktır.
Türk Ceza Kanunu değişiklikleri
TCK 215. maddesine göre, “İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır”. Suçu veya suçluyu övme suçunun işlenebilmesi için madde metnine “kimse” kelimesinden sonra gelmek üzere “bu nedenle kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde” cümlesi eklenmiştir.
TCK’nın suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun düzenlendiği 220. maddenin 8. fıkrasında aynı kalıp cümle kullanılmıştır. (Örgütün) “cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır”. Aslında, TCK 220. madde 8. fıkra yürürlükten kaldırılmalıdır. Aynı konuyla ilgili hem TMK hem TCK düzenlemesi gereksizdir.
Halkı askerlikten soğutma suçunun düzenlendiği TCK madde 318 in 1. fıkrası ise suç olan fiil askerlik hizmetini yapanları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Madde 318 şöyle değiştirilmiştir: “Askerlik hizmetini yapanları firara sevk edecek veya askerlik hizmetine katılacak olanları bu hizmetten vazgeçirecek şekilde teşvik ve telkinde bulunanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.”
Askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik ve telkinde bulunmak ve propaganda fiilinin yerini “vazgeçirme” eylemi almıştır. Türk Ceza Kanunu’nda askerlik hizmetinden “soğutacak” veya “vazgeçirecek” fiillerle düzenleme yapmak yerine, bu suç tipinden vazgeçmek gerekir. TCK 318. maddenin yürürlükten kaldırılması gerekir. Etkili ve özgürlüklerden yana en doğru çözüm budur.
Terörle Mücadele Kanunu değişiklikleri
TMK 6. maddenin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle artık terör örgütlerinin “cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren veya öven ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik eden” bildiri veya açıklamaları basanlara veya yayınlayanlara bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilecektir.
Aynı şekilde, TMK 7. maddenin 2. fıkrası şu şekilde değiştirilmiştir: “Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde” propagandasını yapan kişi bir yıldan beş yıla kadar cezalandırılacaktır. Ayrıca, bu maddenin devamında “resim”lerle ilgili yeni düzenleme getirilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde örgüte ait amblem, yeni ekleme ile “resim ve işaretlerin asılması” ya da taşınması suçtur ve cezası da aynıdır.
6. ve 7. madde bakımından da yayın sorumluları için eskiden bin günden onbin güne kadar olan para cezaları, bin günden beşbin güne kadar adlî para cezası olarak değiştirilmektedir.
İfade özgürlüğü bakımından bulunan formüle göre, “cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri meşru gösteren veya öven ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik eden” şeklinde sıralanan unsurlar basın ve yayın ve propaganda fiillerinde suçun oluşması için aranacak. Önce bildiri veya açıklamanın terör örgütüne ait olup olmadığı ve örgütün “terör örgütü” olup olmadığı tespit edilecek. Bu örgütün yöntemlerinin cebir, şiddet, tehdit içerip içermediği belirlenecek. Daha sonra da yayınlanan bildiri veya açıklamanın “cebir, şiddet veya tehdit içeren” yöntemleri “meşru göstermek”, “övmek”, “teşvik ve telkin etmek” amacıyla yayınlanıp yayınlanmadığına ve propagandasının yapılıp yapılmadığına bakılacak. Yargı uygulamasında bütün bu fiillerin “yayın” eyleminde aranması sorun yaratacaktır.
Uygulamada yayınlanan yazının, haberin veya açıklanan görüşün cebir, şiddet ve tehdidi “meşru gösterip göstermediği”, övme, teşvik, telkin olup olmadığı, propagandasının yapılıp yapılmadığı tartışma konusu olacaktır. Bu yüzden, TMK’nın bu maddeleri hakkındaki değişiklikte kullanılan “kalıp cümle” sorun yaratacaktır. Maddelerdeki bu düzenlemeler hakkındaki görüş, bir kuşkunun ifadesi olsa da kanun değişiklikleri uygulamada ve yargılamalarda sorun yaratacaktır. Bu nedenle de TMK’daki “terör tanımı”, “terör suçlusu”, “terör suçu” ve 7. maddedeki “terör örgütleri” gibi tanımlamalara başvurulacaktır. Oysa bu düzenlemeler tartışma yaratmaktadır, çünkü geniş tanımlardır ve net değildir.
Buna karşılık, kanun değişikliği sırasında maddelerin yazımında kullanılan kalıp cümle, yazının, haberin ve söylenen sözün kendisinin içerik ve anlam bakımından cebir, şiddet, tehdit içerip içermediğinin tartışılmasını da beraberinde getirecektir.
7. maddeyle ilgili, amblem vb. taşınmasına ilişkin suçun unsuruna ayrıca “asılma” fiili de eklenmekte ve madde içeriği genişletilmektedir. Düzenlemenin “toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmemesi” halini de kapsayacak biçimde genişletilmiş olması ifade özgürlüğünü sınırlandırmakta ve yasaklama alanını genişletmektedir.
TMK’daki terör tanımının değiştirilmesi gereklidir. Aksi takdirde, düşünce ve ifade özgürlüğünü kullananların eleştirileri, görüş açıklamaları herkesin TMK kapsamında “terör suçu işleyen/işlemiş terörist” olarak soruşturulmasına neden olmaya devam edecektir.
İfade özgürlüğünün önünde engel oluşturan Terörle Mücadele Kanunu’nun 6. ve 7. maddeleri yürürlükten kaldırılmalıdır.
Eğer mümkün görülmüyorsa, Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinden başlanmak üzere Kanunun tümünün gözden geçirilerek değiştirilmesi zorunluluktur. Bu değişiklik yapılırken kural ifade özgürlüğünün korunması olmalıdır. Sınırlandırma istisna olmalıdır. Terörle Mücadele Kanunu 1991 yılında kabul edilirken genel gerekçesi şiddeti vasıta kılmayan düşünceleri ifade etme hürriyetinin sağlanması ve şiddeti benimsemeyen düşüncelerin örgütlenebilmesinin mümkün olmasıdır.
Giderek her iyileştirme, her reform, her kanun değişikliği başka sorunlar üretmektedir. İfade özgürlüğünün korunması için getirilen her kanun değişikliği olumludur. Özellikle ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasında kullanılan “sınırların” azaltılmasında gösterilen çabalar doğrudur. Özgürlükler kural, sınırlandırmalar ne kadar istisna haline gelirse o kadar iyidir.
Bu yönüyle değerlendirildiğinde AİHM kararlarında şiddet içermeyen görüş açıklamalarının korunması gerektiği hakkındaki ilkelerin iç hukuka aktarılması olumlu karşılanmalıdır; zaten demokrasinin gereği budur.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili yorumunda da belirtildiği üzere, taraf devletler terörizme karşı önlemlerin Medenî ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 19. maddesinin 3. paragrafına uygun olmasını sağlamalıdırlar. “Terörizmi teşvik” ve “aşırı faaliyet”, ayrıca terörizmi “yüceltme”, “övme” veya “haklı gösterme” gibi suçlar net bir biçimde tanımlanarak bu gerekçelerle ifade özgürlüğüne gereksiz veya oransız müdahalelerde bulunulmasına meydan verilmemelidir.6
BM İnsan Hakları Komitesi’nin, Türkiye’nin Başlangıç Raporu’na ilişkin sonuç gözlemleri (Ekim-Kasım 2012) arasında yer alan Terörle Mücadele Kanunu’nun uygulanmasıyla ilgili dikkat çekici tespitlerine göre, “Komite, 1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda yer alan bazı hükümlerin sözleşmeyle bağdaşmamasını kaygıyla karşılamaktadır. Komite özellikle a) terör eylemi tanımındaki muğlaklık; b) adil yargılanma hakkı üzerindeki geniş kapsamlı kısıtlamalar; c) oldukça yüksek sayıda insan hakları savunucusu, gazeteci ve hatta çocukların fikir ve düşüncelerini özellikle de Kürt sorununa dair şiddet içermeyen tartışmalar bağlamında özgürce ifade etmelerinden dolayı Terör Mücadele Kanunu kapsamında yargılanmasından kaygı duymaktadır.”
Yasalar açık ve anlaşılır olmalıdır. Herkes neyin suç olup olmadığını ve hangi yayın fiili nedeniyle niçin haklarında cezalandırma isteği ile dava açılabileceğini bilmelidir.
Kanunsuz suç olmaz ilkesinin ve cezaların şahsîliği prensibinin en çok ihlâl edildiği yasa Terörle Mücadele Yasası’dır. Bu nedenle, bu yasa tamamen kaldırılmalıdır. Aksi düşünülüyorsa, Terörle Mücadele Kanunu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerinde yer alan hukukî normlara, AİHM kararlarına ve özellikle Uluslararası Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi’ne uygun hale getirilmelidir.
Dipnotlar
1. 11 Nisan 2013 kabul tarihli 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 30 Nisan 2013 tarihli ve 28633 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
2. 12 Nisan 1991 kabul tarihli 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu Resmî Gazete’nin 12 Nisan1991 günlü ve 20843 mükerrer sayılı nüshasında yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
3. 29 Haziran 2006 kabul tarihli 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun (Resmî Gazete 18 Temmuz 2006 tarih ve 26232 sayı).
4. Türkiye’de ifade özgürlüğü konusunda AİHM 2. Daire’nin 23 Şubat 2010 tarihli (38841/07) Ürper ve diğerleri- Türkiye davasında mahkûmiyet kararından sonra verilmiş yayın durdurma cezasının sansür olduğuna değinen ve yine 2. Daire’nin verdiği 16 Şubat 2010 tarihli (4870/02) Gözel ve Özer-Türkiye kararları, şiddet içermeyen düşünce açıklamalarının korunması gerektiğine dair Terörle Mücadele Kanunu’nun 6. ve 7. maddeleriyle ilgili önemli kararlardır. Daha geniş bilgi için bakınız: İHOP, Türkiye’de İfade Özgürlüğü: Mevzuat Ve Yargı Gözlem Raporu, hazırlayan: Hüsnü Öndül Mayıs 2012.
5. 02 Temmuz 2012 Kabul Tarihli 6352 sayılı bu kanun 05Temmuz 2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
6. Birleşmiş milletler İnsan Hakları Komitesi 102. oturum. Cenevre. 11-29 Temmuz 2011. Genel Görüş No:34. (Geniş bilgi için bakınız İHOP web sayfası.)
------------------------------------------------------
Fikret İlkiz
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1992-1996 yıllarında Basın Konseyi’nin Hukuk Danışmanlığı ve Genel Sekreterliği, 1997-2002 yıllarında Cumhuriyet gazetesinin Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü, 2002-2005 yılları arasındaTürkiye
Barolar Birliği’nin İnsan Hakları Araştırma Merkezi Yürütme Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Halen İstanbul ve Anadolu Üniversiteleri İletişim Fakülteleri ile Bilgi Üniversitesi Hukuk ve İletişim Fakültesi öğretim üyeliği yapan İlkiz, 2011 yılı Aralık ayından bu yana, Türk Ceza Hukuku Derneği Başkanlığı’nı ve Güncel Hukuk Dergisi
Genel Yayın Koordinatörlüğü görevini yürütüyor.
Perspectives dergisinde daha önce yayımlanan yazısı: KCK davaları ve Yargı