“Bakur: Bir Gerilla Belgeseli” Neden festivalde gösterilemedi?

Teaser Image Caption
“Bakur”un yönetmenlerinden Ertuğrul Mavioğlu filme yönelik eleştirileri şu sözlerle yanıtlıyor: “Yaptığımızın karşılığı şudur: Hangi PKK’yi tercih edersiniz? Askeri öldüren, çatışmaların içine giren çocukları mı tercih edersiniz? Yoksa misket oynayan, hamur açan, dağlarda dolaşan, insanlarla hemhal eden bir PKK mi? Eleştirenler buna bir karar versin.”

2015 yapımı uzun metraj bir belgesel olan “Bakur”, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) her yıl düzenlediği İstanbul Film Festivali’nde yarışma dışı gösterilecek bir film olarak duyuruldu. Ancak, festivalde ne bu belgeselin ne de film festivaline katılan diğer birçok film ve belgeselin gösterimi yapılabildi. Yaşanan durumun görünürdeki sebebi “Bakur: Bir Gerilla Belgeseli”nin Kültür Bakanlığı’nın istediği kayıt tescil belgesine sahip olmamasıydı.1 Tescil belgesi ile ilgili talebin belgeselin gösterim tarihine kadar söz konusu olmamasının yarattığı infial, festivalde filmleri gösterilecek olan 21 sinemacının Bakur filminin yapımcı ve yönetmenlerine destek olmak için filmlerini festivalden çekmesine neden olmuştu.2

Ertuğrul Mavioğlu ile Çayan Demirel’in çektiği “Bakur”, PKK gerillalarının gündelik yaşamlarını anlatan bir çalışmaydı ve birçok sinemacı, sanatçı ve aydın filmin engellenmesinin esas sebebinin konusu olduğuna kanaat getirmişti. PKK gerillalarının yaşamlarını, düşüncelerini, amaçlarını, ideallerini anlatan sanat eserlerinin sansürlenmesi, yasaklanması ve engellenmesi sadece bu belgesel filmde yaşanan bir durum değil.3 Peki film festivallerinde ve genel olarak Türkiye sinema tarihinde uygulanan sansürün dayandığı noktalar ve bu unsurların bugüne kadar korunmasına neden olan hukukî ve siyasî süreç nedir?

 

Sinemada sansür

Sansürün hukukî anlamı “söz, yazı, resim ve ses ile yapılan her çeşit yayının denetlenmesi amacıyla devlet tarafından alınan tedbirler”dir. Türkiye’de devletin filmlere uyguladığı sansürün ana hatları 1939’da kabul edilen “Filmlerin ve Film Senaryolarının Kontrolüne Dair Nizamname” ile belirlenmiştir. Bu düzenlemeye göre:

  • Herhangi bir devletin siyasî propagandasını yapan
  • Herhangi bir ırk veya milleti aşağılayan
  • Dost devlet ve milletlerin hislerini rencide eden
  • Din propagandası yapan
  • Millî rejime aykırı olan siyasî, ekonomik ve toplumsal ideoloji propagandası yapan
  • Genel terbiyeye ve ahlâka ve milli duygularımıza aykırı bulunan
  • Askerlik şeref ve haysiyetini kıran ve askerlik aleyhinde propaganda yapan
  • Memleketin inzibat ve emniyeti bakımından zararlı olan
  • Suç işlemeğe tahrik eden
  • İçinde Türkiye aleyhtarı propaganda vasıtası olacak sahneler bulunan filmlerin gösterimine izin verilemez.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında hem ithal filmleri hem de ülkede üretilen yerli filmleri sınırlamakta ve denetlemekte kullanılan bu yönetmelik sinemacı ve siyaset adamlarının farklı tarihlerdeki girişimlerine rağmen 1980’li yıllara kadar çeşitli değişikliklerle uygulanmaya devam etmiştir. Ancak, bu temel maddeler yasal olarak sansürün belkemiğini oluşturan düşünceleri yansıtır. Bu yönetmeliğe göre devletin “resmî” millî birlik, millî bütünlük, ideoloji, propaganda, sembol, askerî yapılanma, dinî değer, cinsellik, ahlâk anlayışı vatandaşlar tarafından yorumlanabilir, gösterilebilir, eleştirilebilir, değiştirilebilir ve yaygınlaştırılabilir kavramlar değildir. Devletin savaş koşullarında çizilen ve meşrulaştırılan bu anlayışı sanatsal üretimin gözneklerine sinmiş ve günümüze kadar varlığını korumuştur. Bu durum birçok önemli yaratıcının ve birçok değerli kültürel üretimin halka ulaşmasını, varlık sebebinin tam aksine bir ülkenin kültürel birikiminin artmasını engellemiştir.

2004 yılında 5224 sayılı “Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanun”un 7. maddesi ile “ülke içinde üretilen veya ithal edilen sinema filmlerinin, ticarî dolaşıma ve gösterime sunulmasından önce kayıt ve tescile de esas teşkil edecek şekilde değerlendirilmesi ve sınıflandırılması” zorunluluğu getirilir. Aynı kanunda “değerlendirme ve sınıflandırma sonucunda uygun bulunmayan filmlerin, ticarî dolaşıma ve gösterime sunulamayacağı” da belirtilmiştir.4 Kültür ve Turizm Bakanlığı ise bu kanuna dayanarak 2005 yılında “ülke içinde üretilen veya ithal edilen her türlü sinema filminin, ticarî dolaşıma ve gösterime sunulmadan önce kayıt ve tescile de esas olacak şekilde değerlendirilmesi ve sınıflandırılmasının yapılmasına, değerlendirme ve sınıflandırma kurulu ile alt kurulların oluşturulmasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi” amacıyla Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliği hazırlamıştır. Bu yönetmeliğin 15. maddesi5 Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’na gönderdiği bir yazıyla “Bakur: Bir Gerilla Belgeseli” adlı filme yaptığı uyarı ve sansürün dayanak noktasıdır.

 

Sansür uygulamaları ortaya çıktıkları en erken tarihlerden itibaren genellikle iktidar ve onun kendini sunma- savunma- koruma biçimleriyle ilgili çeşitli eleştiri ve protestolara uğramıştır. Filmlerin konuları, anlattıkları kişiler, çekildikleri yerler, kullandıkları dil, gösterime girdikleri salonlar konusunda çeşitli kısıtlamalara uğraması ülkemizde kültürel üretimin paylaşılması ve anlaşılmasının önünde duran en büyük engeldir. İKSV sadece bir aracı kurum gibi görülse de, Kültür Bakanlığı’ndan gelen eser tescil kayıt belgesi baskısı talebinin uygulanması sürecinde eksik ve sekter davrandığı görülmektedir. Festivalin ana amaçlarından biri yeni ve yaratıcı filmler yapan yönetmenlerin desteklenmesi olduğuna göre, ülkenin siyasî ve toplumsal tarihi açısından can alıcı bir konu üzerine yapılmış ilk uzun metraj belgesel çalışmasının seyirciye ulaştırılmasının önemi de gözardı edilmemelidir.

Türkiye’de filmlere uygulanan sansür biçimleri

Yukarıda özetlediğim kanunî düzenlemelere göre Türkiye’de çekilen ve gösterime giren filmler arasında sansüre uğrayan birçok önemli örnek sayılabilir. Bu filmler,

  • Eser işletme belgesi verilmeyen filmler6
  • Şartlı kabul edilen filmler (kısmî değişiklik, sahne çıkartma)7
  • Reddedilen ve/ya dağıtımı yada gösterimi engellenen filmler8
  • Devlet sansürü dışındaki baskılara maruz kalan filmler9

şeklinde dört ayrı grupta toplanabilir. Sansür uygulamaları içinde eser işletme belgesi ile ilgili uygulamalar konusunda yapılacak bir değerlendirme günümüzde de sürmekte olan sansür uygulamalarının boyutları hakkında bilgilendirici olacaktır.

Kültür Bakanlığı neyi tescil ediyor?

34. İstanbul Film Festivali’nde gösterileceği duyurulan “Bakur” gösterime gireceği 12 Nisan 2015 tarihinde festivalin şu duyurusuyla engellenmiştir:

“Yasal mevzuat gereği, ‘ülke içinde üretilen filmler kayıt ve tescil edilmiş olmak kaydıyla’ festivallere katılabilir. Kayıt Tescil Belgesi olmayan ve Türkiye’de üretilen filmlerin gösterilmesi halinde hukuki yaptırım uygulanacağından bu belgeye sahip olmayan filmler İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilemeyecektir. Bu nedenle, 12 Nisan Pazar günü saat 16.00’da Atlas Sineması’nda gösterileceği duyurulan, Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu’nun yönettiği ‘Kuzey / Bakur’ adlı filmin gösterimi yapılamayacaktır. Filmin kayıt tescil belgesi alması durumunda, önümüzdeki günlerde gösterileceği zamanlama açıklanacaktır.”

Devlet sansürü uygulamalarının tarihi düşünüldüğünde, PKK gerillalarının dağdaki yaşamlarını “oradaki yaşamın içinden” anlatan belgeselin yıllardır vahşi, acımasız ve barbar bir örgütlenme biçimi olarak tanımlanmaya çalışılan gerillanın felsefî, toplumsal ve sanatsal yönlerini şiirsel bir doğallıkla anlatması sebebiyle yasaklandığı görülüyor.10 Savaşa, kadın-erkek ilişkilerine, kadının bilinçlenmesine, sınıfsal yapıya, aile ilişkilerine getirdiği farklı anlayışın kökenini ve yansımalarını anlatan “Bakur”, filmdeki gerillalardan birinin sözleriyle “dağlardaki dervişleri” ekrana taşıyor. 1938’de Dersim’de başlayan mücadelenin izini 21. yüzyıla taşıyarak seyircinin de “ruhu olan bu toprakları” tanımasını sağlıyor.

 

Filmin yönetmenlerinden Ertuğrul Mavioğlu yaklaşık dört ayda çekilen filmin teması ve filme yönelik uygulamalar ile ilgili gelişmeleri şu sözlerle anlatıyor:

“…Biz PKK kamplarına girdik, ne gördük ise onu belgeledik. Kimse bizim için hamur açmadı, çünkü ekmek yiyorlar zaten. Kimse bizim için bilye oynamadı, vakitlerini misket oynayıp, bulmaca çözerek de geçiriyorlar aynı zamanda. Yaptığımızın karşılığı şudur: Hangi PKK’yi tercih edersiniz? Askeri öldüren, çatışmaların içine giren çocukları mı tercih edersiniz? Yoksa misket oynayan, hamur açan, dağlarda dolaşan, insanlarla hemhal eden bir PKK mi? Eleştirenler buna bir karar versin.”11

“Esas önemli olan bu filmin bağımsız bir çalışma olmasının kabul edilmesiydi. Eğer içeriğe yönelik talep olacaksa hiç girişmeyecektik bu işe. Biz bağımsız çalışan insanlarız ve kendi tercihlerimiz, bakışımız, gördüklerimiz üzerinden çalışmayı tercih ediyoruz. Kabul ettiler. Tek istekleri, güvenliği tehlikeye atacak çekimler yapılmamasıydı. Bizim amacımız zaten kimseyi tehlikeye atmak değildi. Sadece belgelemekti. Bu açıdan söz konusu talep kabul edilebilirdi.”12

Bu sözlerden de anlaşılabileceği gibi, Mavioğlu ve Demirel’in belgeseli bir ülkeyi ilgilendiren en önemli etnik-politik örgütlenmelerden biri olan, yeni çatışma ve savaşlara gebe bir Ortadoğu coğrafyasında yer alan, tarihsel olarak çok eski uygarlıkların devamı olarak ortaya çıkmış, kendi kimliği- yaşamı- varlığı ve geleceği için mücadele eden bir halkın siyasî yapılanmasının belge niteliğindeki bir ifadesidir. Tüm bu özellikleriyle ve halihazırda süren barış süreci içerisindeki yeri açısından bu tür gerçekçi çalışmalar önemlidir.

Bu bağlamda, filmlerin sınıflandırılması, değerlendirilmesi ve sansürlenmesi ile ilgili resmî süreçler ya bütün filmlere aynı şekilde uygulanmalı ya da halihazırda zaten baskıcı uygulamalara dönüşen bu anlayış yine tüm filmler için ortadan kaldırılmalıdır. İçinde yaşadığımız dijital- küresel çağda herhangi bir sanat eseri hakkında bilgi sahibi olmamak oldukça zordur, dolayısıyla filmler de dahil olmak üzere sanat eserleri ile ilgili yorumlamaları seyirciye bırakmak yapılabilecek en adil, hukukî, vefalı ve vicdanî tavır olacaktır. Tüm insanlar gibi sanatçıların emeklerine göstereceğimiz saygı ve tüm vatandaşların aynı şekilde “ifade edilebilme ve sözünü sanatsal olarak söyleme” hakkını savunmak sansür uygulamalarının ortadan kalkmasına yönelik bir dönüşümün temel şartıdır.13

Yoksa tıpkı “bazı” sinemacılar, tiyatrocular, dansçılar, müzisyenler, gazeteciler, akademisyenler, politikacılar gibi biz de birgün hafızası silinmiş, dili tutulmuş ve sesi kısılmış bulabiliriz kendimizi…

1    Bakur: Bir Gerilla Belgeseli filmi, filmin yapımcısı olan Surela Film’in desteği sayesinde online izlenilebilmiştir.

2    “Zorunlu kayıt tescil; sinema ve müzik eserlerinde filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcıları ile seslerin ilk tespitini gerçekleştiren fonogram yapımcıları tarafından, hak ihdas etmek amacı taşımaksızın, sahip oldukları hakların ihlal edilmemesi, hak sahipliklerinin belirlenmesinde ispat kolaylığı sağlanması, mali haklara ilişkin yararlanma yetkilerinin takip edilebilmesi amacıyla, sinema ve müzik eserlerini içeren yapımlarının kayıt ve tesciline yönelik belli bir ücret karşılığında yapılan zorunlu bir işlemdir.” (http://www.telifhaklari.gov.tr/ana/sayfa.asp?id=405)

3    Arzu Demir’in derlediği, Ceylan Yayıncılık'ın 2014 yılında bastığı Dağın Kadın Hali isimli kitap Diyarbakır D Tipi ve Kandıra 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde sakıncalı bulunarak yasaklandı. (2.5.2015, www.firatnews.com)

4    Duygu Çağla Doğan, Sinemanın Toplum Hayatındaki Rolü ve Denetimi, Hukuk Gündemi Dergisi, 2010-2, s.77; http://teftis.kulturturizm.gov.tr/TR,14244/sinema-filmlerinin-degerlend…

5    Bakanlığın kayıt ve tescil zorunluluğunu açıklayan yönetmelik maddesi şöyledir:

      “Sanatsal etkinlikler kapsamında gösterilecek filmler:

      Madde 15 — Başka herhangi bir ticarî dolaşım veya gösterim konusu edilmeksizin ülke içinde düzenlenecek fuar, film festivali, şenlik ve benzeri sanatsal etkinliklerde halka gösterilmek veya yarışmalara katılmak üzere yurtdışından getirilen yabancı menşeli filmlerin gösteriminden doğan her türlü sorumluluk, bu etkinliklerin düzenleme komitelerine aittir.

      Yukarıdaki fıkrada bahsi geçen etkinliklerle ilgili düzenleme komitelerinin, “Sanatsal Etkinlikler Komisyonundan” olumlu görüş almaları gereklidir. Söz konusu Komisyon ilgili alan meslek birliklerinin birer temsilcisinden oluşur. Komisyon başkanı üyeler arasından seçilir ve sekreterya hizmetleri kuruluş tarihi itibariyle en eski meslek birliğince yürütülür. Komisyon, çalışma usul ve esaslarını her yılın başında yapacağı toplantıda belirler.  Yıllık çalışma raporunu, ertesi yılın Ocak ayı sonuna kadar Bakanlığa teslim eder. Komisyon olumlu görüş verdiği etkinlikleri Bakanlığa en geç etkinliğin başlama tarihinden bir hafta önce bildirmekle yükümlüdür.

      Ülke içinde üretilen filmler de kayıt ve tescil edilmiş olmak kaydıyla bu etkinliklere katılabilir.”

6    Hiçbir Yerde, 9, Sarı Günler, Büyük Adam Küçük Aşk, Bakur gibi filmler.

7    Aysel Bataklı Damın Kızı, Hudutların Kanunu gibi filmler.

8    Aşık Veysel’in Hayatı, Yılanların Öcü, Susuz Yaz, Umut, Yol, Otobüs gibi filmler.

9    Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı filmi gişe başarısı sağlayamayacağı gerekçesiyle hiçbir yapımcı tarafından satın alınamamış ve sinema salonlarında gösterim yapamamıştır. (http://ozgur-gundem.com/yazi/47055/metin-erksan-ve-teofilo-stevenson)

10 http://www.agos.com.tr/tr/yazi/11245/bakur-belgeseline-kayit-tescil-bel…; http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/257947/_Dagdan_inmek_istemiyoru…; http://www.sendika.org/2015/04/gerillayi-anlatan-bakur-belgeseli-istanb…; https://hakangungorarsivi.wordpress.com/2015/05/03/ertugrul-mavioglu-ek…; http://www.bianet.org/biamag/diger/163727-festivalde-bir-gerilla-belges…

11 http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/257947/_Dagdan_inmek_istemiyoru…

12 https://hakangungorarsivi.wordpress.com/2015/05/03/ertugrul-mavioglu-ek…

13                  http://sansurekarsi.org/http://www.sinemaakademi.com/, Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB), Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği (ÇASOD), Film Yönetmenleri Derneği (FİLMYÖN), Oyuncular Sendikası, Senaryo ve Diyalog Yazarı Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SENARİSTBİR), Senaryo Yazarları Derneği (SEN-DER), Sinema Emekçileri Sendikası (SİNESEN), Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği (SE-YAP), Sinema Oyuncuları Derneği (SODER), Sinema Oyuncuları Meslek Birliği (BİROY), Sinema ve Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SETEM), Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SESAM), Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu, Oyuncu Sendikası, Türkiye Görüntü Yönetmenleri Derneği, Sinema Televizyon Sendikası, Yeni Sinema Hareketi, İşçi Filmleri Festivali, Documentarist, İstanbul Belgesel Günleri, Hangi İnsan Hakları Film Festivali, Emek Bizim İstanbul Bizim ve Gökyüzü Oyuncuları gibi oluşum, dernek, topluluk ve gruplar sansüre karşı örgütlenmenin ilk adımlarını atmıştır.