Lanetli hazineler: Küresel hammadde açlığının bedeli

Prolog 

IMME SCHOLZ 

Dünya genelinde enerji ve ulaşım altyapıları yenilenmeyi beklerken, bakır, kobalt, lityum ve nadir elementler gibi kritik ve stratejik hammaddelere talep daha da artacak.

Bu dosyada hammadde çıkarımındaki yeni dinamikler, neden olduğu tahribat ve en önemlisi değişim olanakları hakkındaki bilgileri derledik. Çünkü bir şeylerin değişmesi gerek. 

ABD, Çin, AB ve elbette Rusya arasında süren kaynak zengini ülkelere erişim mücadelesi daha da şiddetlendi. Dünyanın pek çok yerinde insanlar ve sivil toplum örgütleri, hammadde madenciliğine karşı ve adalet için mücadele ediyor. Geçim kaynakları yok ediliyor ve gelecekleri tehdit altında. 

Bizler, yani Heinrich Böll Stiftung ve partner sivil toplum kuruluşları, bu çabalarında onların yanındayız, bazen hukuki destek bazen de iletişim için... Bu dosyada onların hikayelerini de okuyacaksınız. 

AB ve Almanya'nın hammadde ortaklıkları konusunda ihtiyaçlar açık: Yerel çevreye zarar vermekten kaçınma, yeni maden çıkarma yöntemleri, daha fazla istihdam, daha fazla ileri işlem ve yeniden dağıtım, insanların haklarına saygı göstererek daha fazla sosyal fayda... 

Bunlar yapılırken madenciliği denetlemeye dönük yeni sınırlamalar da getirilmeli: Derin denizde, su kaynaklarında ve bioçeşitlilik açısından zengin bölgelerde madencilik yapılmamalı. Yerel topluluklar projelerin araştırma ve onaylanma süreçlerine dahil edilmeli. 

Tüm bunların yanında, daha dayanıklı ve tamir edilebilir ürünler, geri dönüşüm ve paylaşım gibi yeni kullanım formları aracılığıyla hammadde tüketimimizi azaltmak elzem. 

Bu konuda da elimizi taşın altına koyuyoruz; umarız sizler de destek olursunuz!

Türkçe çeviri için önsöz 

HEINRICH BÖLL STIFTUNG ISTANBUL OFİSİ 

Türkiye’de bilhassa son birkaç haftadır her türlü siyasi ve iktisadi tartışma öyle ya da böyle nadir toprak elementlerine bağlanıyor. Söylenenler çoğunlukla, toprağın altında bir yerlerde yatan o servetin nasıl ve kimler tarafından kullanılacağına odaklı.

Oysa mesele bundan ibaret değil. İnsan doğayla mücadelesinde aldığı mesafeye karşın, hala onun parçası. Oksijensiz nefes alamıyor, nükleer pillerle çalışmıyoruz. Öyle bile olsa, pilleri yapacak malzemeyi yine yeryüzünün göğüs kafesinden söküp çıkaracağız.

Endüstrinin her bir dönüşümü belli bir malzemeyi güç mücadelesinin göbeğine yerleştirmişti. Buharlı makineler devrinde kömürdü bu, içten yanmalı motorların devrinde petrol, şimdilerde de ise nadir toprak elementlerini konuşuyoruz.

Çünkü günümüzün tekniğine rengini veren dijital araçlar ve karbon yakıtların yerine koymaya çalıştığımız “yeşil teknolojiler”, çoğunlukla da lityum piller ve güneş panelleri, bu malzemelere talebi uçuruyor.

Google’a “rare earths” yazıp son iki yılda çıkan makale ve haberleri tararsanız, tartışmanın boyutlarını ve pazarın iştah açıcılığını anlayabilirsiniz.

Nadir metaller konusu, kömürün ve petrolün yarattığı refahı geriden izleyen ülkelerde daha da büyük bir merak yaratıyor. Türkiye de bunlardan biri.

Unutulan, madenciliğin ülkeler için başlı başına bir refah kaynağı olmadığı. Öyle olsa, Güney Afrika, Venezüela, Kongo gibi ülkeler bugünkünün çok üzerinde standartlarda yaşıyor olurlardı. Ancak bu ülkelerde madenleri çıkaran, işleyen, onları katma değerli ürünler haline getirenler genelde başkaları ya da bir avuç sermaye sahibi. Yerel topluluklara ise geri dönüşsüzce tahrip olan araziler, kirlenen su ve hava, nesiller boyu aktarılan hastalıklar, derinleşen eşitsizlik ve büyüyen bağımlılık düşüyor.

Nadir toprak elementlerine artan talep ve ihtiyaç açık. En azından cep telefonlarımızı kullanmaya devam etmek istiyorsak. Ancak bu madenciliği, yeşil dönüşümü bahane etmeden, olabildiğince adil biçimde, yerel toplulukları ve doğayı koruyarak, elde edilen kaynağı bölüşerek yapmak mümkün olabilir.

Ürünlerimizin kullanım ömürlerini artıracak önlemleri zaruri tutmak ve döngüsel ekonomiyi güçlendirmek bile azımsanamayacak bir fark demek.

Tam da bu nedenle nadir toprak elementleri meselesinin enerji dönüşümü, jeopolitik, çevre ve insan hakları boyutları ıskalanmamalı.

Hazır tartışma Türkiye’de diriyken, Heinrich Böll Stiftung merkez ofisinin BöllThema sayısı olarak hazırladığı nadir metaller dosyasını çevirelim dedik.

Dosyamız, analizlerden haritalara, iyi örneklerden direniş hikayelerine ve geri dönüşüme kadar, konunun Türkiye’de pek de tartışılmadığını gözlediğimiz pek çok farklı boyutunu içeriyor.

Latin Amerika, Kongo, hatta İsveç... Hepsinin bize anlatacak bir şeyleri var.

Ufkunuzu açması dileğiyle...

 

 

This article is licensed under All rights reserved.