Perspectives - 8. Sayı

Perspectives Dergisi Kapakları

2012 yılından beri okurlarına ulaşan Perspectives-Türkiye'den Siyasi Analiz ve Yorum Dergimizin bugüne kadar çıkan sayılarının kapakları...

Editörden

Perspectives Sayı 8

Perspectives - Türkiye'den Siyasi Analiz ve Yorum dergimizin 8. sayısı çıktı. Bu sayımız 30 Mart yerel seçimleriyle ilgili bir değerlendirme yazısıyla başlıyor. Dosya konumuz ise Türkiye'nin sermaye ve sermayedarları üzerine. Dosyamızda Gülen Cemaati'nden Kürdistan bölgesi sermayedarlarına, Türkiye ekonomisinin değişik sermaye grup ve yapılarını inceliyoruz. Ayrıca, Demokrasi bölümümüzde internet yasaklarına dair bir yazı ve her zamanki gibi Ekoloji, Dış Politika, Kültür ve İnsan Manzaraları bölümlerinde birbirinden ilginç değerlendirmeler bulacaksınız. Keyifli okumalar.

Siz Perspectives’in bu sayısını elinize alıp da okumaya koyulduğunuzda, Türkiye çekişmeli bir seçim kampanyasından henüz çıkmış olacak. Yerel seçimler kamuoyuna Türkiye siyasetinde bir kilometre taşı olarak sunuldu; adeta her seçmen ülkenin kaderini belirleyecekti. Seçimden çok önce başlayan gerilim insanları verdikleri oyla Türkiye’nin tarihinde yeni bir sayfa açacaklarına inandırdı. Seçimlerin olağanüstü önemli olduğu şeklindeki bu vurgu, gerilimi artırırken insanların gelecekten korkmasına da yol açtı: Seçimlerden sonra ne olacaktı?

Seçimler öncesinde ortaya atılan bunca sorunun özünü süzersek, kilit mevzunun şu olduğunu söyleyebiliriz: Türkiye’de demokrasinin ne kadar şansı var?

Son aylarda, önceki senelerde elde edilen demokratik kazanımların inanılmaz bir biçimde geriletildiğine tanık olduk. Artan otoritarizmin şimdiden özel hayatın pek çok alanına girdiğini gözlemliyoruz. Siyasî tartışmanın giderek kaba ve saldırgan dil ve biçimlere büründüğünü, bunun da sürekli yeni düşmanlar yaratıp toplumdaki çelişkileri derinleştirdiğini görüyoruz. Yerel seçimlere sadece birkaç gün kala, insanlar bitap düşmüş ve yönünü kaybetmiş görünüyor: Depresif, umutsuz ve geleceklerine dair korku içindeler. Bu kirli seçim kampanyasının sonundaki halet-i ruhiye şöyle: Geçsin artık şu seçimler—sonuç ne olursa olsun, toplumsal barış geri gelsin.

Ancak, yerel seçimlerden kısa süre sonra gerçekleşecek siyaseten çok daha önemli iki seçim daha olduğu düşünülürse, bu toplumsal barış arzusu pek de gerçekçi olmayabilir. Demokratik reformların gerçekleşme ihtimali de yüksek görünmüyor. En gerçekçi olasılık toplumdaki kutuplaşmanın daha da derinleşmesi.

Bazı seçmenler oy kullanırken, Kürt meselesinin barışçı çözümüne dair adımları esas alacak. Kimine göre, AKP hâlâ barış görüşmeleri ve barış sürecinin ilerlemesinin yegâne garantörü. Kimine göre ise barış sürecinin ilerleme kaydetmesinin tek yolu demokratikleşmeden geçiyor ve AKP’nin bu yönde adımlar atmasını beklemek gerçekçi değil. Bazıları da, uzun soluklu barış görüşmeleri için hukuk devleti ve hesap verilebilirlik ilkelerinin yeniden tesisinin şart olduğunu savunuyor. Söz konusu hesap verilebilirlik, sadece yolsuzluk vakalarını değil, son yıllardaki davaları da kapsamalı. Eğer, Başbakan’ın iddia ettiği gibi, yargının içinde bir paralel devlet varsa veya eskiden vardıysa, geçmişin ve bugünün siyasî davaları açısından bu ne anlama geliyor? Giderek liyakat yerine siyasî sadakat tarafından şekillendirilen bir devlet aygıtına insanlar nasıl güvenebilir? Sivil toplum ve bireyler nasıl devlet yetkililerine güvenebilir – hele hele Cumhurbaşkanı dahi hem twitter’ın kapatılmasını savunup hem de bunun yasalara aykırı olduğunu iddia ederken?

Dürüst olmak gerekirse, bu ülkenin kaderi seçimler tarafından belirlenmeyecek. Seçimler, bu ülkenin içinden geçmek zorunda olduğu uzun bir toplumsal çelişkiler sürecinde bir kilometre taşı sadece. Söz konusu sancılı sürecin ucu hâlâ açık. İnsanların umutlarını büsbütün kaybedip kedere kapılmasını engelleyen yegâne unsur da bu.

Perspectives ekibi adına

Ulrike Dufner

Dosya: Türkiye'de sermaye ve sermayedarlar