Feminist Dış Politika ve Almanya-Mısır İlişkileri: Değişen Öncelikler

Analiz

Almanya hükümeti şu anda feminist dış politikasının ana hatları üstünde çalışmakla meşgul. Bu konuda esaslı bir yaklaşım benimsediği takdirde, Mısır’la güvenlik, ekonomik, göç gibi alanlardaki iki taraflı işbirliklerinin tümünü yeniden gözden geçirmesi gerekecek.

Almanya hükümetinin koalisyon anlaşmasında[1]feminist dış politika ilkeleri doğrultusunda” hareket etmenin hedeflendiği beyan edilirken, Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ilki 13 Nisan 2022’de Berlin’de gerçekleşen Feminist Dış Politika Zirvesi’nde[2] hükümetin feminist bir dış politika benimseme niyetini bir kez daha teyit etti. Halihazırda Federal Dış İlişkiler Ofisi, bu dış politikanın ana hatları üzerinde çalışırken, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı da feminist bir kalkınma işbirliği yaklaşımı konusunda çalışmalar yürütüyor. Bu konuyla ilgili belge ve yönetmelikler yayınlanana kadar feminist dış politikanın Almanya için somut olarak ne ifade ettiği belirsizliğini sürdürecek. Bu yazıda, hükümetin feminist bir dış politika biçimini doğru dürüst ve hakkıyla uyguladığı takdirde, bunun Almanya-Mısır ilişkilerini nasıl etkileyeceği üstüne bir düşünce deneyi girişiminde bulunacağız.

Kesişimsellik ve İnsan Güvenliği: Herkes için Dış Politika

Feminist teoriden gelen iki temel kavramın, kesişimselliğin ve insan güvenliğinin bilhassa devletlerin dış politikalarında geniş kapsamlı sonuçları olduğunu söyleyebiliriz. Kesişimsellik, farklı dışlama biçimlerinin birbirleriyle nasıl etkileşime girdiğini, birbirlerini nasıl pekiştirdiğini açıklar, kadın mücadelesinin ten rengi, etnisite, din, cinsel yönelim ya da cinsel kimlik gibi kimlik yaftaları sebebiyle yaşanan marjinalleştirme fiillerinden ayrı tutulamayacağını vurgular. Dolayısıyla, feminist bir dış politika kadınların ihtiyaçlarıyla sınırlı kalmamalı, marjinalize edilmiş tüm grupları kapsamalıdır.

Feministler devlet güvenliğinin ille de bireyin güvenliğini içereceği anlamına gelmediğini belirterek temel olarak insan güvenliği kavramını referans alırlar. Bu nedenle feminist bir dış politika anlayışında stratejik devlet çıkarlarından ziyade insani ihtiyaçlara öncelik verilmelidir. Dış politika kararları da makro düzeyde, yani örneğin GSMH’deki büyümeye ya da ulusal güvenliğe bağlı olarak değil, mikro düzeyde, yani belli politikaların, majinalleştirilmiş kesimler dahil, insanlar üstündeki etkileri sorugulanarak alınması gerekir.

Yani, feminist dış politikanın temel amacı, kadınların temsiliyetini artırmak değildir sadece. Daimi olarak tahakküm, ayrımcılık ve adaletsizliği (yeniden) üreten iktidar yapılarını ortadan kaldırarak bütün insanların refahını güvenceye almak ve geliştirmektir hedefi. Yalnızca belli bir kesimin değil, herkesin yararına olacak bir dış politikadan yanadır. Uluslararası ilişkiler bugüne değin belli grupların yararına çalıştı. Feminist dış politika ise hükümetleri, toplumsal cinsiyet, ulus, vatandaşlık, toplumsal sınıf, ten rengi, etnisite, vb. ayırt etmeksizin bütün insanların ihtiyaçları ve görüşlerini dikkate almaya zorlar.

Almanya hükümetinin böyle kapsamlı bir dış politika benimsemesi halinde, Mısır’la olan ikili ilişkileri dahil, dış ilişkilerini tepeden tırnağa yeniden değerlendirmeden geçirmesi gerekecektir. Mısır’daki en korunmasız grupların durumu dikkate alındığında böyle bir yeniden değerlendirmenin gerekliliği kendini daha belirgin biçimde hissettirir; bu kişiler toplumun görüşlerine hiç değer verilmeyen, çoğunlukla da mevcut işbirliği biçimlerinden en olumsuz etkilenen kesimlerini oluştururlar. Bu sebeple, ikili ilişkilerde onların ihtiyaçlarını hesaba katmak, feminist dış politikanın asli bir unsuru olmalıdır.

Mısır İstikrarın Payandası mı?

2011’deki Arap ayaklanmalarından beri, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika’daki istikrarsız durum, Alman dış politikasına yön verenlerin en büyük endişelerinden biri haline geldi. Pek çoğu, öngörülemez ve çoğunlukla ölümcül gelişmeler yaşanacağı endişesiyle diken üstünde, bu bağlamda Mısır’ı karmaşa halindeki bölgede bir istikrar payandası olarak görüyor. Alman siyasetçiler mütemadiyen göç, teröre karşı savaş, İsrail’in güvenliği, bölgesel ihtilafların çözümü ve ticaret ile yatırımlar gibi Almanya’nın çıkarlarını ilgilendiren meseleler açısından Mısır’ın kilit öneme sahip olduğunu vurguluyor.

Bütün bunlar olurken Mısır, 2013’teki askeri darbeden beri git gide otoriterleşti. Ülkenin insan hakları karnesi dehşet verici; devlet baskısı, rejimin ideal vatandaş modeline uymayan kim varsa, özellikle de savunmasız grupları ve azınlıkları kötü etkiliyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği[3] Mısır’da vaka-ı adiyeden; güvenlik güçleri LGBTQİ topluluğuna göz açtırmıyor[4]; ateistler sürekli taciz ediliyor[5] ve haklarında davalar açılıyor; Nübyeli azınlık marjinalize edilirken[6] Bedeviler ekonomik, siyasal ve toplumsal olarak dışlanıyor[7]. Mısır rejiminin bu grupların marjinalize edilmesine son verme gibi bir amacı olmadığı gibi, mevcut tahakküm yapılarını daha da pekiştiriyor.

Feminist bir dış politika, Almanya’nın politikasını belirleyenlerin “istikrarın payandası” anlatısını baştan aşağıya yeniden değerlendirmelerini[8] ve Mısır rejimini istikrarsızlığın çözümü olarak kabul etmekten vazgeçmelerini gerektirecektir. O zaman rejimi ülkedeki sorunların çoğunun esas sebebi olarak göreceklerdir. Almanya hükümeti, bütün Mısırlıların insan güvenliğini kendi ulusal çıkarlarının önüne koymak zorunda kalacaktır. Bunun sonucu olarak da insan haklarına riayet ve adaletsiz iktidar ilişkilerinin ortadan kaldırılması Almanya’nın ikili ilişkilerinde odak noktalar haline gelecektir.

Güvenlik İşbirliği

Almanya-Mısır güvenlik işbirliğinin silah sevkiyatı dahil pek çok veçhesi tepeden tırnağa yeniden gözden geçirilmelidir. 2016-2021 yılları arasında Mısır, Almanya’nın silah ihracatının ana durağıydı[9]. Sadece 2021’de, (önceki) Almanya hükümeti Mısır’a 4.34 milyar avro gibi dudak uçuklatacak meblağdaki silah satışını onayladı, ki bu o sene satışı onaylanmış silah miktarının neredeyse yarısına denk düşüyordu. Bir sene içinde tek bir ülke için onay verilen en büyük silah sevkiyatıydı bu. O zamandan beri buna yaklaşan tek örnek, 2019’da Macaristan için onaylanan 1.78 milyar avro değerindeki silah satışıydı.

Feminist dış politika ise  demilitarizasyon ve silahsızlanmayı[10] savunur, özellikle kadınların ve diğer grupların marjinalleştirildiği, insan haklarının sistematik olarak ihlal edildiği ülkelere silah gönderilmesine karşıdır. Feministler, patriyarkal iktidar yapılarının her daim şiddetle ayakta tutulduğunu, askeri yapıların istikrarlı bir barış ortamının oluşmasının önüne geçtiğini, çatışmaları ve kutuplaşmayı teşvik ettiğini öne sürer. Buradan da Almanya’nın Mısır’a silah satmayı durdurması gerektiği sonucuna ulaşırız.

Almanya’nın teröre karşı mücadelede kurduğu iki taraflı işbirlikleri büyük oranda ulusal güvenlik ağırlıklıydı, yeni gelen hükümetler de daima Mısır’ın radikal İslamcılarla verilen savaşta önemli rol oynadığını vurgulamıştır. Gelgelelim bu yaklaşım, Mısır rejiminin özellikle Sina Yarımadası’ndaki savunmasız gruplar üstünde uyguladığı sert ve askeri tedbirlerin vahim sonuçlarını göz ardı ediyor. Bu bağlamda pek çok insan hakkı ihlali kayıtlara geçerken[11], Bedevi topluluğunun ülkenin gelir dağılımındaki payı iyice azaldı[12].

Mısır rejimi ayrıca, kendisine karşı olan istisnasız herkesi terörist olarak yaftalıyor ve terörizmle mücadele bahanesiyle on binlerce muhalifi hapse atıyor. Feminist bir dış politikayı uygulamaya sokması halinde Almanya hükümeti, işbirliğini radikalleşmenin kökeninde yatan nedenleri yok edecek şekilde yeniden yapılandırmak ve bu arada barışçıl eleştirilerde bulunanların zarar görmemesini ve savunmasız grupların güvenliğinin olumsuz etkilenmemesini sağlamak durumunda kalacaktır. Bu anlamda, örneğin Almanya’nın Terörle Mücadele Küresel Forumu’nun (GCTF) ortak başkanlığını yürütmesi konusunda Mısır’a destek vermesi olacak iş değil.

Ekonomik İşbirliği

Feminist bir dış politika benimsenmesi durumunda ekonomik işbirliği de yeniden değerlendirilmesi gereken başlıklar arasında. Uluslararası toplumlarda olduğu gibi Almanya’da da makro-ekonomik büyümeyi ekonomik gelişim ve başarının temel göstergesi olarak kabul etme ısrarı var. Oysa Mısır, adil paylaşımla birlikte gerçekleşmediği sürece büyümenin tek başına refahı artırmadığının başlıca örneği. 2000’li yıllar boyunca Mısır gelişmekte olan ekonomilere rol model olduğu için takdir görüyordu, büyüme oranları da sahiden etkileyiciydi. Ancak bu sırada yolsuzluk ve kayırmacılık sebebiyle eşitsizlik de artmış, toplumun büyük bir kesiminde hoşnutsuzluğa neden olmuş, elit kesim ise daha da zenginleşmisti. 2011 devriminin başlıca tetikleyicilerinden biri de buydu. Bugünkü durumun da büyük ölçüde benzer olduğu söylenebilir.

Feminist dış politika yapısıyla birlikte, ekonomik işbirliğinin temel amacı radikal biçimde revize edilmek durumunda olacak ve kararlar büyük şirketlerin çıkarları ve makro-ekonomik verilere göre değil, bunların bireylerin üstünde yaratacağı etkilere göre alınacak. Birçok yazar mevcut ticaret sisteminin ticaret hacimlerini artırırken kadınların marjinalizasyonunu nasıl derinleştirdiğini,[13] bunun yapısal hiyerarşilerin güçlülerin işine yarıyor olmasından ve eşitsizlikleri katlayarak artırmasından kaynaklandığını ortaya koymuştur. Pek çok şeyin yanı sıra bu da ticaret anlaşmaları hazırlanırken, bu anlaşmaların savunmasız gruplar üstündeki muhtemel etkilerinin mutlaka göz önünde bulundurulması gerekliliğini ortaya koyuyor. Mısır ve AB arasındaki anlaşma böyle bir değerlendirme üzerinde temellenmediği için Almanya anlaşmanın revize edilmesi konusunda bastırması gerekiyor.

Kredi koşullarının da yeniden değerlendirilmesi gerekecektir. 2.6 milyar avroluk meblağ[14] ile Almanya, Mısır hükümetinin en büyük kredi sağlayıcılarından biridir; Mısır’ın IMF’yle 2016’dan beri yaptığı 20 milyar avro değerindeki art arda gelen üç borç anlaşmasının da en büyük destekçilerindendi ayrıca. Verilecek krediler, yoksullara büyük yükler getiren geniş kapsamlı kemer sıkma tedbirleri şartına bağlanırken, bu şartlar arasında ordunun ekonomik hükümranlığı ve sahip olduğu ayrıcalıklar gibi çok sayıda yapısal ekonomik adaletsizlik örneğini ortadan kaldıracak herhangi bir siyasal koşul ya da talep bulunmuyor. Feminist bir dış politika önceliklerde değişim talebinde bulunacaktır. O zaman Almanya hükümeti örneğin, Mısır hükümeti ile IMF arasında yeni bir kredinin görüşmeleri sürerken, borç alımının tahakküm yapılarının ortadan kaldırılması ve insan haklarına uyum şartına bağlanmasını savunmak durumunda kalacaktır.

Kalkınma işbirliği de gözden geçirilmesi gereken bir başka alan olacaktır. Genel olarak yüklü miktarda mali kaynağın kalkınma girişimlerine tahsis edilmesi gerekecektir, çünkü bu girişimler insan güvenliğinin artırılmasında önemli bir potansiyele sahiptir. Almanya hükümetinin halihazırda Mısır’la olan kalkınma işbirliği ağırlıklı olarak su, enerji ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı kapsıyor; feminist dış politika ise odağın marjinalize edilmiş grupların korunmasına ve gelişimine kaydırılmasını talep edecektir.

2019 yılında Almanya’nın resmi kalkınma desteğinin yüzde 2’den azı doğrudan toplumsal cinsiyet eşitliği için verilmişti. OECD ortalamasının bile altında olan bu oranın[15] keskin biçimde yükselmesi gerekiyor. Feminist bir dış politikanın yürürlükte olması halinde, devlet kurumlarıyla yapılacak işbirliklerinden ziyade sivil topluma verilecek desteklere ve feminist örgütlerle kurulacak işbirliklerine öncelik tanınacaktır.

Göç

Göç meselesindeki iki taraflı işbirliklerinin de temelden revize edilmesi gerekecek. (Zorla) yerinden edilme açık bir insan güvenliği meselesi olduğu halde, Almanya’nın Mısır’la olan işbirliği kendi çıkarlarını odağa alarak bu meseleyi büyük ölçüde bir ulusal güvenlik sorunu olarak sınıflandırıyor, meselenin muhatabı olan insanların ihtiyaçlarını ve görüşlerini göz ardı ediyor. Diğer şeylerin yanısıra, cinsel yönelimleri, cinsel kimlikleri ya da dinî inançları nedeniyle marjinalleştirilse bile Almanya’dan sığınma statüsü alamayan Mısırlılarla ilgili bir durum değil yalnızca bu. Mısır’a transit ülke ya da varış ülkesi muamelesi yatığında da Almanya hükümetinin aynı yaklaşımı sergilediğini görüyoruz.

Mısır’daki göçmenlerin sayısını tespit etmek güç. Rejim sürekli olarak toplam 5 milyon göçmen olduğundan bahsederken, 2019’da BMMYK tarafından resmi olarak tescil edilmiş çoğunluğu Arap ve Doğu Afrika ülkelerinden gelen 324.000 mülteci ve sığınmacı[16] olduğu biliniyor. Mısır’ın göçmenler hakkında açık bir yasal prosedürü olmadığı için mülteciler korunmasız ve belirsizlik içinde kendi kaderlerine terk edilmiş, çoğunlukla da insan haklarının güvencesinden yoksun durumda. Ülkedeki en savunmasız grupları arasında olan mültecilerin sosyal güvenceleri yok, insan tacirlerinin eline düşüyor ve güvenlik güçlerince sık sık taciz ediliyorlar.

Sonraki hükümetler de Mısır’la olan işbirliklerinin bu ülkedeki mülteciler için ne anlama geldiği üzerine pek kafa yormuş değil. Hatta Almanya, sınırlarını dışşallaştırma ve ekipman, eğitim, mali destek sağlayarak sınır denetimlerini güçlendirme yoluna gitti. Örneğin 2017’de Almanya ile Mısır arasında, göçmenlerin Mısır’dan ayrılıp Akdeniz yoluyla Avrupa’ya seyahat etmelerini engelleyen, ama göçmenlerin Mısır’daki refahlarını garanti altına almayan bir anlaşma[17] imzalandı. Feminist bir dış politikayla hiç de uyumlu bir durum değil bu. Dolayısıyla, feminist bir dış politikanın benimsenmesiyle birlikte Almanya’nın önceliklerini yeniden değerlendirmesi, Almanya’nın ulusal çıkarlarını değil, hem Almanya hem de Mısır’daki göçmenlerin refahını merkeze alması gerekecek. Politikaların asli olarak göçmenlerin insan güvenliğinin yararına olması, ağırlıklı olarak göçün kökeninde yatan nedenlere, en başta da yapısal adaletsizliğe ve ayrımcılığa yönelmesi şart.

 

Birtakım Değişiklikler mi, Daha mı Fazlası?

Yeni hükümetin kurulmasından bu yana, Almanya-Mısır ilişkilerinde şimdiden bazı değişikliklerin yaşandığı söylenebilir. Baerbock’un başına geçtiği Dışişleri Bakanlığının ilk kamusal açıklamasının, Mısırlı bir insan hakları avukatının Aralık 2021’de görülecek davası öncesi serbest bırakılmasına yönelik olması[18] buna örnek gösterilebilir. Önceki hükümetin Mısır rejimine insan hakları ihlalleri nedeniyle açıktan eleştiri getirdiği ise pek görülmemişti.

Koalisyon anlaşmasında da daha sıkı bir silah ihracatı politikası öngörüsünde bulunuluyor ayrıca; silah ihracını düzenleyen yeni yasa da yolda. Yeni hükümetin üst düzey üyeleri, iktidarı teslime hazırlanan hükümetin son haftasında Mısır’a yapılacak büyük ölçekli bir silah ihracatı anlaşmasına yeşil ışık yakmasını[19] açıktan eleştirmiş, Şubat 2022’de Kahire’yi ziyaret eden Baerbock da alıcı ülkenin insan hakları karnesinin ileride yapılacak ihracat yetkilendirmelerinde daha çok göz önünde bulundurulacağının altını çizmişti[20].

Buradan hareketle, yeni hükümetin Mısır’ın insan hakları karnesi konusunda sesinin (biraz) daha fazla çıktığını, Mısır’a yapılacak silah ihracatının feminist bir dış politika benimsenip benimsenmeyeceğinden bağımsız olarak sahiden de yeniden gözden geçirilebileceğini söyleyebiliriz. Yukarıda (bazıları) genel hatlarıyla anlatılan geniş kapsamlı ve yapısal revizyonların ne ölçüde uygulanacağıysa, koalisyonun iradesine ve kararlılığına bağlı. Almanya’nın feminist dış politikasıyla ilgili çeşitli senaryolar mümkün görünüyor. Hükümet, esaslı bir feminist dış politika benimsemeye karar verdiği takdirde, geniş çaplı ve kapsamlı bir değişim yaşanması mümkün. Daha dar kapsamlı bir feminist dış politikanın benimsenmesi de mümkün, feminist dış politikanın sahaya hiçbir tesiri olmadan lafta kalması da. Gözlemciler durumu yakından takip edip değerlendirecektir.