Türkiyeli Lubunların Almanya’da Özne Olma Mücadeleleri

Deneme

Almanya’da yaşayan Türkiyeli lubunlar[*], İşgücü Anlaşmasının 60. yılında da hem göçmen kimlikleri hem de cinsel kimlik ve yönelimleri için alanlar yaratmaya çalışıyor. Bu mücadele, yalnızca farklı kuşaklara ve göç dalgalarına mensup Türkiye kökenlilerin Alman siyasi ve kamusal alanlarında tanınırlık ve temsil mücadelesinden oluşmuyor, göçün bir uzantısı olarak Türkiye siyasi söylemlerinin homofobik ve transfobik yansımalarına karşı durmayı da içeriyor.

 
Yalnız değilsin pankartı

Türkiye'de siyaset ve hükümet yanlısı medya, özellikle son yıllarda “LGBTİQ+’lar aile ve din karşıtıdır” gibi iddialarla düşmanlık hatları yaratıp homofobik ve transfobik nefret söylemleri üretiyor[i]. LGBTİQ+’ların hak ve özgürlüklerini tanımayan, onları sistematik olarak hedef gösteren, cinsiyetçi, homofobik ve transfobik nefret suçlarıyla “terör” ile dahi ilişkilendiren bu söylem[ii], yalnızca Türkiye'de yaşayan insanların  değil, yurt dışındaki Türkiye kökenlilerin de algılarını şekillendirebiliyor. Türkiye’deki homofobik ve transfobik politik söylemin izdüşümünün en yoğun gözlemlendiği ülkelerden birisi ise, üç milyona varan Türkiye kökenli nüfusuyla şüphesiz Almanya.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, 2020 Ramazan ayının ilk Cumasına denk gelen 24 Nisan 2020’de “kötülüklerin ve salgın hastalıkların kaynağını eşcinsellik ve nikahsız yaşama” atfettiği tartışmalı bir hutbe verdi. Söz konusu hutbeden 3 gün sonra,Almanya’nın Karlsruhe kentinde görev yapan Türkiye kökenli kalp-damar cerrahı Metin Çakır Twitter’da, "Bir hekim olarak eşcinselliğin, transseksüelliğin hastalık olduğunu belirtmek isterim." şeklinde bir paylaşım yaptı. Bu homofobik ve transfobik söyleminin ardından Çakır’ın işine son verilirken, Türk-Alman Üniversitesi[i] İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde görev yapan Arş. Gör. Dr. Taceddin Kutay’ın sosyal medya hesaplarından yaydığı “Eşcinsellik sapkınlıktır” şeklindeki homofobik nefret söylemi ise herhangi bir yaptırıma uğramadı. Kutay halen Türk-Alman Üniversitesinde akademisyen olarak çalışmaya devam ediyor.[ii]

 Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Birliği (ILGA) Raporu

Homofobik ve Transfobik Türkiye Siyasetinin Almanya’daki İzdüşümleri

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, 2020 Ramazan ayının ilk Cumasına denk gelen 24 Nisan 2020’de “kötülüklerin ve salgın hastalıkların kaynağını eşcinsellik ve nikahsız yaşama” atfettiği tartışmalı bir hutbe verdi. Söz konusu hutbeden 3 gün sonra,Almanya’nın Karlsruhe kentinde görev yapan Türkiye kökenli kalp-damar cerrahı Metin Çakır Twitter’da, "Bir hekim olarak eşcinselliğin, transseksüelliğin hastalık olduğunu belirtmek isterim." şeklinde bir paylaşım yaptı. Bu homofobik ve transfobik söyleminin ardından Çakır’ın işine son verilirken, Türk-Alman Üniversitesi[i] İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde görev yapan Arş. Gör. Dr. Taceddin Kutay’ın sosyal medya hesaplarından yaydığı “Eşcinsellik sapkınlıktır” şeklindeki homofobik nefret söylemi ise herhangi bir yaptırıma uğramadı. Kutay halen Türk-Alman Üniversitesinde akademisyen olarak çalışmaya devam ediyor.[ii]

Eğitim başta olmak üzere,  pek çok alanda Alman federal eyalet hükümetleri ve yerel yönetimleriyle işbirliği yapan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), geçtiğimiz Mart ayında Almanya’da düzenleyeceği "Mehmet Akif ve Çanakkale" adlı etkinliğe “LGBT’liğe en büyük meydanı İstanbul Sözleşmesi açıyor”[iii] ve benzeri birçok homofobik, transfobik ve seksist açıklamada bulunan Ahmet Şimşirgil’i davet etmişti. Bu davet üzerine kamuoyunda yoğun bir tartışma başlamış ve Şimşirgil'in son yazısına da işaret edilerek, Almanya'da örgütlü bir Müslüman  çatı kuruluşun, LGBTİQ+’lara ve İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olumsuz açıklamaları olan biriyle etkinlik yapması, mücadelenin hem Almanya'daki hem Türkiye'deki özneleri tarafından sert biçimde eleştirilmişti. Oluşan kamuoyu tepkisi üzerine Rheinland-Pfalz Eyaleti DİTİB Başkanı Yılmaz Yıldız istifa etti.[iv]

Türkiye siyasi konjonktürünü aşan bu homofobik ve transfobik nefret söylemleri, Türkiye kökenli lubunların Almanya’da özne olma mücadelelerini daha da zorlaştırıyor. Keza, Batıülkelerindeki hakim siyasi ve kamusal söylem, Almanya’ya yeni gelenleri eski kuşak Türkiyelilere göre “daha modern” olarak tanımlayıp[v] iki göç dalgası arasında kültürel bir hiyerarşi kurmaya çalışırken, nesiller boyu ırkçılıktan muzdarip eski kuşak Türkiyeliler,  homofobik ve transfobik Türk siyaseti tarafından da araçsallaştırılabiliyor. Zira Türkiye'deki hükümet, Almanya'da yaşayan Türkiye kökenlileri uzun süredir kendi iç siyasetinin bir uzantısı ve aracı olarak görüyor. Bu minvalde, Dr. Metin Çakır’ın vakasında olduğu gibi, Almanya'da dillendirilen ve Türkiye Devleti'nin tavrını destekleyen homofobik söylemler, bir propaganda malzemesi haline getirilip desteklenebiliyor[vi] ya da Türkiye siyasetinde sıkça dile getirilen “bunlar LGBTİ+ lobisi, batı özentisi, zaten AB fonları alıyorlar” gibi karalama kampanyalarıyla[vii] lubun Türkiyeliler Almanya’daki belirli Türkiyeli topluluklar nezdinde ötekileştiriliyorlar.

Göçmen Kuir Oluşumlar ve Mücadeleye Katkıları

Göçle başlayan ve reflektif bir şekilde çözülmemiş sorunlara eklenen bu ulus ötesi transfobi ve homofobi, çeşitli kompleks durumlar yaratıyor ve buna maruz kalan  “ötekilere” ise lubun göçmenlerin emekleriyle açılmış alanlar ve göçmen kuir kuruluşlar yoldaş oluyor. Bu süreçte ise, farklı kuşaklardan göçmen lubunların hikayesi, başka göçmenlerle ve alt-kimliklerle kurulan ortaklık zeminlerinde birleşiyor. 60 yılı aşan göç tarihi boyunca Türkiye’den Almanya’ya göç eden birçok lubun, marjinalleştirilen BIPOC lubunların güçlendirilmesi, göçmen kuir ağlar kurulması, politik çıkarların kolektif olarak uygulanması ve göçmen lubunların, hareketin öznesi olarak kendi kaderlerini tayin hakkına sahip olabilmeleri için tanınırlık ve temsil mücadelesi veriyor. GLADT, LesMigras, Queer Refugees Deutschland, Women in Exile & Friends, International Women* Space, Puduhepa, Lesbenberatung ve daha birçok STK ve inisiyatifin yanı sıra, otonom göçmen kuir oluşumlar da BIPOC LGBTİIQ+’ların kesişimsel siyasetinin aktörlerini oluşturuyor.

Göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Kreuzberg, LGBTİQ+ micadelesinin de mekanlarından biri

Bu oluşumlar, ırkçılığa, transfobi ve homofobiye, cinsiyetçiliğe ve diğer tüm ötekileştirme biçimlerine karşı farkındalık seminerleri, kesişimsel siyaset atölyeleri, konferansları, festivalleri düzenlemekten, ötekileştirilen bireylerle dayanışmaya, hafızalaştırma ve bellek siyasetinden, sokak müdahalelerine, BIPOC lubunlara eşitlikçi ve daha güvenli alanlar açıyor. Çok yönlü ayrımcılığa maruz kalan bireyler için ise psikososyal danışmanlık, çoklu ötekileştirmeye karşı destek, iltica ve göç süreçlerinde yardım, aile ve din özelinde açılma (coming-out), sağlık ve  örgütlenme ve göçmen lubunların var oluşlarıyla ilgili daha birçok hususta aktif olan bu göçmen kuruluşlar, tepeden bakmayan bir anlayışla ve şeffaf bir şekilde çalışmalarını sürdürüyor[i].

Türkçe dilinde de hizmet veren ve Türkiye kökenli birçok öznenin de çalıştığı bu kurumlar, homofobik ve transfobik Türkiye siyaseti ve beyaz egemen Almanya siyaseti arasında bırakılan Türkiyeli lubunların Almanya’daki varoluşları için de büyük önem arz ediyor. 30 Ekim 1961’de imzalanan İşgücü Anlaşmasıyla Türkiye’den Almanya’ya başlayan göç hikayesi, özellikle 2016'daki darbe girişiminden sonra artan yeni göç dalgasıyla devam ediyor ve edecek gibi gözüküyor. Irkçılığın yanı sıra, transfobi ve homofobiye de maruz kalan Türkiyeli lubunların varoluşlarına duyarlı ve diyalogdan yana ortak bir yaşam için sadece otonom alanlarda değil hem Türkiye’de hem de Almanya’da ana akım siyasi ve medya söylemlerinde de kesişimsel siyasetin benimsenmesi, Türkiyeli lubunların özne olma mücadelelerini daha görünür kılacaktır.

 

[*] “Lubun” kelimesi, eşcinsel anlamındaki “lubunya” kelimesinden gelmekte olup, günümüzde kendisini LGBTIQ+ olarak tanımlayan bireylerin kendi öznelliklerine verdikleri isimlerden biridir.

[i] https://gladt.de/tr/projeler/, Erişim Tarihi: 19.09.2021

 

[i] Türk-Alman Üniversitesi; İstanbul'da Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan anlaşmaya dayalı olarak 2010 yılında kurulmuş olan bir  kamu üniversitesidir.


[i] Türk-Alman Üniversitesi; İstanbul'da Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan anlaşmaya dayalı olarak 2010 yılında kurulmuş olan bir  kamu üniversitesidir.