Toplumsal Cinsiyet Araştırmalarının bağnaz saldırılar nedeniyle değişime uğramasının 4 nedeni ve bu neden önemli

yorum

Toplumsal cinsiyet araştırmalarına yönelik bu sistematik ve sistemik saldırılar, üçlü krize (göç, finans ve güvenlik) karşı milliyetçi, neo-muhafazakâr bir yanıt olan cinsiyet karşıtı hareketle ilişkili toplumsal cinsiyet karşıtı kampanyaların ve çevrimiçi kamusal tacizin bir parçasıdır. Bu bağnaz saldırılar tüm Avrupa’da büyük destek kazanıyor.

Bir sabah mahalle fırınından taze ekmeğimi almaya gittiğimde, Orta Avrupa Üniversitesi (CEU) Viyana’ya sürgün edilmeden önce, şimdikinden farklı olarak, hâlen Budapeşte’de yaşıyordum; iki inşaat işçisi kahvaltı ediyordu ve sıramı beklerken konuşmalarına kulak misafiri oldum. Bir yandan kahvelerini yudumlarken tartıştıkları konunun bir gazetede yayınlanan farklı cinsiyet tanımlarıyla ilgili bir makale olduğunu duymak benim için son derece şaşırtıcıydı. Eric Fassin’in “paradoksal tanıma” olarak tarif edeceği bir andı.

Son zamanlarda, Toplumsal cinsiyet araştırmaları alanında çalışan akademisyenler, çalışmalarına toplumsal olarak az ilgi gösterildiğinden şikâyet edemezler. Öğretim üyelerinin e-posta kutuları, yaptıkları çalışmalarla ilgili muhtelif medya kuruluşlarından gelen açık oturum ve yorum davetleri içeren e-maillerle dolup taşıyor. Toplumsal cinsiyet araştırmaları alanında çalışan akademisyenler, aynı zamanda, çevrimiçi kamusal bir tacizin hedefi haline geldi ve akademisyenleri susturmak ve aşağılamak amacı güden ulusal gazetelerin birinci sayfalarında yayınlanan millet düşmanları listelerinde isimlerinin yer aldığını gördüler.

Toplumsal cinsiyet araştırmalarına yönelik bu sistematik ve sistemik saldırılar, küresel, neoliberal dünya düzeninin neden olduğu üçlü krize (göç, finans ve güvenlik) karşı milliyetçi, neo-muhafazakâr bir yanıt olan cinsiyet karşıtı hareketle ilişkili toplumsal cinsiyet karşıtı kampanyaların bir parçasıdır. Nefret ve dışlama ittifakları yaratmak, “normal” olanı yeniden tanımlamak ve seçmenler nezdinde liberal demokrasiye alternatif olmak üzere yaşanabilir, arzu edilen seçenekler yaratmak için cinsiyeti sembolik bir yapıştırıcı olarak kullanılıyor. Bu toplumsal cinsiyet karşıtı hareketler, akademik bir disiplin olan toplumsal cinsiyet çalışmalarına saldırarak, bütün Avrupa’da büyük destek kazanıyor.

Toplumsal cinsiyet çalışmalarının bu mevcut “paradoksal tanınmasından” çıkardığımız dersler, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, paradokslarla dolu.

1.Popüler bilim olarak toplumsal cinsiyet araştırmaları

Cinsiyet karşıtı kampanya nedeniyle, toplumsal cinsiyet araştırmaları popüler bir bilim haline geldiğinden, alanın bilgi üretimi de sonsuza dek değişti. Politikacılar, tanınmış entelektüeller ve hatta bir fırında kahvaltı eden işçiler, toplumsal cinsiyet çalışmaları konusunda herhangi bir bilgi veya eğitime sahip olmaksızın, cinsellik eğitimi veya yüksek lisans çalışmalarının müfredatı gibi mesleki konularda kamuoyuna yönelik kendinden emin ve güvenilir açıklamalar yapıyorlar. Sara Garbagnoli’nin belirttiği gibi, Judith Butler ve toplumsal cinsiyet alanında çalışan diğer akademisyenlerin kitapları artık kitapçı raflarında, cinsiyet karşıtı kitapların hemen yanında duruyor, sanki toplumsal cinsiyet araştırmaları ile aynı bilimsel ağırlığa sahiplermiş gibi.

Bu durum, paradoksal bir şekilde, küresel salgın nedeniyle bilime ve uzmanlara duyulan güvenin yeniden canlandığı sırada yaşanıyor. Bilime duyulan güvenin yeniden canlanması, bağnaz aktörler tarafından sadece fark edilmekle kalmadı, aynı zamanda, bu bağnaz devlet görevlilerinin, toplumsal cinsiyet araştırmalarına karşı yürüttükleri mücadelede, belirli bir amaç doğrultusunda, karman çorman araştırmalardan alıntılar yaparak aynı bilim araç setini kullanmalarına yol açtı, bu da onların toplumsal cinsiyet araştırmalarının ve bu alanın ürettiği ampirik bulguların bağıntılılığının ve yanı sıra genel olarak bilimsel çabanın değerinin ve meşruiyetinin altını oymalarına olanak sağladı.

2. Özel akademik izin

Bağnaz devletler tarafından paralel akademik izin sistemleri geliştirilmektedir. Bağnaz devlet, diğer mevcut bilimsel değerlendirme mekanizmalarını sistematik olarak yok eder, yüksek öğretim kurumlarını performatif formalitelere dönüştürür ve onları özgün kurumların önemsiz taklitleri haline getirir. Polipor* bağnaz devlet, akreditasyon komiteleri aracılığıyla kalite güvencesini kıyıma uğratırken, aynı zamanda neo-liberalleştirilmiş bilimsel değerlendirme indeks sistemini taklit eder. Örneğin, tüm Macar akademisyenlerin yayınlanmış çalışmalarını, yaptıkları alıntılarla birlikte yüklemeleri gereken Macar Bilimsel Çalışmalar Derlemesi’nde (MTMT, Magyar Tudományos Művek Tára) yapılan son değişiklikler nedeniyle, bir Q1 dergisinde (uluslararası sıralamada en yüksek dergi) yayın yapmak ancak Macar bilim dergilerinin herhangi birinde yayın yapmak kadar değerlidir. Aynı şey Polonya’da da oluyor: değerlendirme sisteminde son değişiklikler yapıldığı sırada, yayın yapılması zorunlu dergiler listesindeki uluslararası, hakemli İngilizce dergilerin yerini profilleri ve tabii ki yayın kurulları hükümet yanlısı olan yerel Polonya dergileri almıştır. Kalite güvence sisteminin kıyıma uğratılması sırasında, bilimsel dergilerde İngilizce yayın yapma konusunda daha önceki fikir birliği de sorgulanır hale gelmiştir. Bu, bilimsel yönelimde bir değişime işaret ediyor; bilimsel söylem Küresel Kuzey yerine, artık daha çok Doğu’ya, Rusya’ya ve Çin’e yöneliyor. Bu jeopolitik odağı değiştirme süreci, paradoksal bir biçimde, çarpık bir bilime bağımsızlık kazandırma anlayışı adı altında gerçekleşiyor: bilimi daha az demokratik ve daha az kapsayıcı hale getirmek. Post-kolonyal söylemi araçsallaştırıyor ve kendi hegemonik amacı için kullanıyor. Toplumsal cinsiyet araştırmaları özelinde, “Kutsal Kase”nin diğer başka dergilerin yanı sıra Signs, Feminist Theory veya The European Journal of Women’s Studies’de (Avrupa Kadın Çalışmaları Dergisi) yayınlanmasıyla, tüm kazanımlar birdenbire kaybolup gitti.

3. Toplumsal cinsiyet çalışmaları, Aile Çalışmaları oluyor─ tehlikeli uyarlanmalar

Toplumsal cinsiyet araştırmaları alanında çalışan tüm bu insanlar, alanları, çalışmaları ve yayınları yalnızca değersiz ve yararsız olarak etiketlenmekle kalmayıp aynı zamanda tehlikeli olarak nitelendiğinde ve daralan küresel akademik alanın yakında zaten herhangi bir şekilde akademik istihdam sunamaz hale geleceği yerlere göç etmek istemediklerinde veya göç edemediklerinde ne yapacaklar? Otantik bir çalışma alanı olan toplumsal cinsiyet araştırmaları, dar görüşlü devletlerin “bilim politikası” tarafından engellenmekte olduğundan ve aile politikası çalışmaları bilimsel bir uğraş ve mesleki bir emniyet kemeri olarak tesis edildiğinden bu yana, pek çok akademisyen, aile politikası veya aile çalışmaları uzmanları olarak yeniden boy gösterdi. Bu, toplumsal cinsiyet araştırmaları programlarının aile çalışmaları programları haline geldiği Rus Toplumsal Cinsiyet Araştırmalarında yaşanan gelişimin sonucudur. Bu adaptasyon stratejisi komünist dönemde yaşamış orta yaşlı entelektüeller tarafından iyi bilinmektedir: ancak rejime açıkça karşı değilse kariyerini devam ettirebilir ve yayın yapabilirsin. Budapeşte’deki Corvinus Ekonomi ve İşletme Üniversitesi (Macaristan’daki ilk özelleştirilen kurumlardan biri), sosyoloji bölümünün yaptığı çalışmalar sayesinde eskiden toplumsal cinsiyet çalışmaları alanında öncüydü. İlk toplumsal cinsiyet araştırmaları merkezi burada kuruldu ve bir yığın cinsiyete duyarlı siyaset ve sosyal bilimci genç buradan mezun oldu. En tanınmış feminist cinsiyet uzmanlarının katkılarıyla, hükümetin aileyi anaakımlaştırma projesinin bir parçası olarak, Economics of Family Policy and Public Policies for Human Development (İnsani Gelişmeye Yönelik Kamu Politikaları ve Aile Politikası Ekonomisi) adıyla yeni bir İngilizce yüksek lisans programı açıldı. Polonya’da kadın çalışmaları ve kadınlar hakkında yapılan araştırmalar, teorik ve politik riskler olmadan yeni bir canlanma dönemi yaşıyor.

4. Akademik özgürlüğü yasaklar listesine almak ─ mümkün mü?

Avrupa’nın bilimsel altyapısı, sıradan bir bilimsel kuruma benzeyen, ancak gerçekte öyle olmayan bağnaz bir bilim politikasının ve bağnaz bilimsel kurumların ortaya çıkışına hazırlıksız yakalandı. Bu durum, CEU sürgüne zorlandıktan ve toplumsal cinsiyet çalışmaları alanındaki iki yıllık yüksek lisans programı akredite çalışma listesinden çıkarıldıktan hemen sonra ENQA’nın (European Network for Quality Assurance in Higher Education, Yüksek Öğretimde Avrupa Kalite Güvence Ağı) Macar Akreditasyon Komitesine Avrupa lisansı vermesiyle apaçık görülmektedir. Bu bağnaz kurumlar neoliberal bir mükemmellik, rekabet gücü, etki, sosyal erişim ve endeks dili kullanır; ancak bunların hepsi aldatıcı ve boştur. Risk Altındaki Akademisyenler’in son raporunda olası bir strateji önerildi: “Etkili üniversite sıralamalarının hiçbirinde akademik özgürlük bir kriter olarak kabul edilmiyor. Akademisyenler, üniversite yöneticileri ve hükümetler için bir referans noktası olarak, Şangay Sıralaması, Yüksek Öğretim Dünya Üniversiteleri Sıralaması, QS Dünya Üniversiteleri Sıralaması veya U-Multirank gibi veri kümeleri, öğrenciler, akademisyenler, üniversiteler ve hükümetler için teşvik yapılarını değiştirmek suretiyle akademik özgürlüğü geliştirmek konusunda benzersiz bir konuma sahiptir.” Neoliberal sıralamalara bir kriter olarak akademik özgürlüğü getirmenin anlamlı bir değişime katkıda bulunup bulunmayacağı ve daha da önemlisi yüksek öğretimde bağnaz idari uygulamaların yayılmasını önleyip önlemeyeceği tartışmalıdır. Mesele, toplumsal cinsiyet çalışmalarına yönelik kurumsal tutumun akademik özgürlüğün ölçülmesine küresel ölçekte nasıl etki edeceğidir.

Bir akademik disiplin olarak toplumsal cinsiyet çalışmaları, bağnaz güçlerin saldırıları sonucunda “paradoksal tanınma”ya kavuştu. Toplumsal cinsiyet araştırmalarının kurumsal ve akademik kırılganlığı, bilim alanındaki konumlarının yeniden değerlendirmeye tabi tutulması nedeniyle artmaktadır. Hükümet propagandası, toplumsal cinsiyet çalışmalarının toplumsal ve sembolik meşruiyetini kasıtlı olarak baltaladı, bu da ilgililer arasında hissedilen paniği ve acıyı daha da şiddetlendirdi, feminist akademisyenler arasındaki tartışmalar yoğunlaştı ve bu tartışmalara çoğu kez bağnaz devletin saldırılarının tarzı ve tonu hakimdi. Bu meslekî iletişim acımasız hale geldi ve çok ihtiyaç duyulan yapıcı tartışmalardan ziyade saldırılara tanık oluyoruz. Toplumsal cinsiyet araştırmalarının mevcut tepkiselliğinin, hepimiz için daha iyi bir bilim uğruna proaktiviteye dönüştürülüp dönüştürülemeyeceğini zaman gösterecek.

Toplumsal cinsiyet çalışmalarının bir akademik disiplin olduğunun inkar edildiği bu yıllarda yeni bir içgörü kazanıldı. Eskiden teorik olarak aralarında hiçbir bağ olmadığı düşünülen siyasi ve bilimsel bölünmeler arasında köprüler kurulması, seküler ve dindar siyasi güçler ile akademisyenler arasında, bu bağnaz politikaya karşı direniş alanları yaratmak konusunda çok umut verici olduğu sonradan anlaşılan işbirlikleri kurulmasını sağladı. Toplumsal cinsiyet araştırmaları alanında pratiğin teoriden önce gelmesi alışılmadık bir durumdur, ancak toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin neden olduğu hızlı ve beklenmedik gelişmeler, “derin koalisyonlara” yönelik kesişimsel ve çapraz teori geliştirme konusunda öngörülemeyen sonuçlar doğurmuştur.

 

* üzerinde yetiştiği ağaca zarar veren mantar türü.