İnsan Hakları Eylem Planı Ne Getirecek?

Analiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’yla Türkiye’de insan hakları, basın ve ifade özgürlüğü ile yargı bağımsızlığının güçlendirilmesine ilişkin dikkat çekici sözler verildi. Planda, buna karşılık yasal değişiklikten çok uygulamadaki sorunların giderilmesine yönelik faaliyetler yer aldı. Planda, insan hakları ihlallerini önlemek için yürütülecek faaliyetin somut olarak neleri kapsadığına değinilmedi. Sadece tutuklamaları zorlaştıracak yeni yasal değişiklik öngörülmesi planın en somut ayrıntısı oldu.

insan hakları eylem planı görseli

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’yla Türkiye’de insan hakları, basın ve ifade özgürlüğü ile yargı bağımsızlığının güçlendirilmesine ilişkin dikkat çekici sözler verildi. Planda, buna karşılık yasal değişiklikten çok uygulamadaki sorunların giderilmesine yönelik faaliyetler yer aldı. Planda, insan hakları ihlallerini önlemek için yürütülecek faaliyetin somut olarak neleri kapsadığına değinilmedi. Sadece tutuklamaları zorlaştıracak yeni yasal değişiklik öngörülmesi planın en somut ayrıntısı oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin siyasi ve ekonomik olarak sıkışmışlık yaşadığıbir dönemde “İnsan Hakları Eylem Planı”nı 2 Mart 2021 tarihinde kamuoyuna duyurdu. 

Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan 128 sayfalık İnsan Hakları Eylem Planı’nın kapağında, “Özgür Birey, Güçlü Toplum; Daha Demokratik Bir Türkiye” vurgusu yapıldı. Peki, planda iktidar topluma ne vaat etti?

9 temel amaç, 63 hedef, 256 faaliyetin yer aldığı planda özetle “insan hakları”nın güçlü şekilde korunmasını sağlayacak bir sistemin inşası hedeflendi.

Yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkı, ifade, örgütlenme ve din özgürlüğünün güçlendirilmesi, kişinin maddi ve manevi bütünlüğü korunması ile mülkiyet hakkı korunması bu hedeflerin başında geldi. İnsan hakları konusunda özellikle üst düzey idari ve toplumsal farkındalık sağlanacağı mesajı verildi.

Açıklanan planı aşağıdaki başlıklar altında ele alınmıştır;

AB’ye uyum vurgusu

Hukuk devleti anlayışı

Bireysel başvuru güçlendirilecek   

Yargı bağımsızlığı nasıl sağlanacak

Bakanın HSK’daki varlığı devam ediyor

Terfide insan hakları kriteri

İfade ve basın özgürlüğü

Haber siteleri yasaklı

Tutuklamalara yeni kriter

Sulh cezalara dikey itiraz

Katalog suçlar daraltılıyor

Şüphe yerine somut delil şartı

Polis ve bekçilere eğitim

Kolluk görevlilerinin şikâyetleri

Çıplak arama kalkacak mı?

Yayın yasağı kalmayacak

Cezaevlerine bağımsız komisyon

 Gösteriye müdahalede standart değişiyor

Din ve vicdan özgürlüğü

Alevilerin adı yok

Aile içi şiddete özel bölüm

Mülkiyet hakkı korunacak mı?


AB’ye uyum vurgusu

İnsan Hakları Eylem Planı, Erdoğan iktidarının uzun süre araya mesafe koyduğu Avrupa Birliği müzakerelerine yeniden dönüş sinyali de oldu. Buna ilişkin Planda, söz konusu belgenin Avrupa Birliği müktesebatına uyum çalışmalarına hız vermek, tüm müzakere fasıllarında ilerleme kaydetmek ve siyasi engeller kalktığında fasılları hızla açabilmeyi amaçladığı vurgulandı. Planda, “Avrupa Birliği’ne üyelik süreci karşılıklı hak ve yükümlülükler çerçevesinde, ortaklık hukukunun yenilenme ihtiyaçları da gözetilerek kararlılıkla sürdürülecek, özellikle Vize Serbestîsi Diyaloğunda karşılanması beklenen hususlara yönelik çalışmalara hız verilecektir” mesajı verildi.

Hukuk devleti anlayışı

Bu noktada, birinci amaç olarak insan haklarına dayalı hukuk devleti anlayışının güçlendirilmesi hedefi ortaya konuldu. Bu hedef kapsamında, hukukun üstünlüğü ile hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi için mevzuat ve uygulamanın düzenli olarak gözden geçirileceği ve gerekli tedbirlerin alınacağı ifade edildi.

Demokratik katılımı güçlendirmek için siyasi partiler ve seçim mevzuatında gerekli değişiklikler yapılacağı ifade edilirken, bunun ayrıntılarına yer verilmedi. Türkiye’de mevcut seçim barajı yüzde 10 olarak uygulanıyor. Ancak AKP ve MHP, barajın düşürülmesi ve seçim sisteminin değiştirilmesine ilişkin çalışmaları ise muhalefetten gizli yürütüyor. Bu nedenle, söz konusu çalışmadan demokrasi lehine bir sonuç çıkması beklenmiyor.

Bireysel başvuru güçlendirilecek   

İnsan Hakları Eylem Planı’nda “Bireysel başvuru sisteminin dokuz yıllık uygulaması değerlendirilecek ve etkinliği artırılacaktır” sözü verildi. Ancak bireysel başvuru sisteminin etkinliğinin nasıl arttırılacağı somut olarak ortaya konulmadı. Özellikle yürütme organının temsilcilerinin, Yüksek Mahkeme’ye yönelik müdahale girişimlerinin nasıl önleneceğine ilişkin bir tespitte bulunulamadı.  Anayasa Mahkemesi’nin 2012 yılında yürürlüğe giren bireysel başvuru sistemi kapsamında verdiği kararlar, sık sık yürütme organının tepkisini çekti. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2015’de gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutukluluğuna ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı “tanımayacağını” ifade etmişti. Erdoğan’ın ittifak yaptığı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli, AYM’nin kendisini feshetmesi gerektiğini söyledi. Son dönemde de Anayasa Mahkemesi’nden çıkan Şahin Alpay, Mehmet Altan, Enis Berberoğlu kararlarını yerel mahkemeler anayasanın açık hükmüne karşı uygulamakta direnmişti. Eylem Planı’nda ise yerel mahkemelerin, AYM’nin kararlarını yerine getirmesi için ek güvenceler verilmekten kaçınıldı.

Yargı bağımsızlığı nasıl sağlanacak

Eylem Planı’nda, yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkının güçlendirileceği ifade edildi. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından siyasi iktidarın yargı üzerindeki etkisi arttı. Yargı, iktidarın lehine algılanan kararlar verirken, daha çok muhalif kimliğe sahip kişiler hakkında soruşturma yürütür göründü.

Bu duruma karşılık, Eylem Planı’nda yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını güçlendirecek adımlar atılacağı ifade edildi. Planda, bu amacı gerçekleştirmek için “Hâkim ve savcılar için coğrafi teminatın sağlanacağı, hâkimlik teminatının güçlendirileceği” anlatıldı. Somut olarak bu güvenceler sağlanırsa, hâkim ve savcıların “sürgün korkusu” olmadan karar alabilmesi sağlanabilecek. Bu konuya ilişkin Türkiye’de çok fazla örnek yaşandı. Örneğin Türk Ceza Yasası’ndaki Cumhurbaşkanına hakaret maddesinin iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açan Yargıç Murat Aydın, İzmir’den Trabzon’a sürüldü. Yargıçlar Sendikası Başkanı, Yargıç Mustafa Karadağ, Ankara’da verdiği kararlar nedeniyle ülkenin Güneydoğusu’ndaki Şanlıurfa iline atandı. Karadağ, bu nedenle emekliye ayrıldı. Yine benzer şekilde Cumhurbaşkanına hakaret suçundan bir sanığa verdiği beraat nedeniyle Balıkesir Hakimi Aydın Başar, doğu ili olan Erzurum’a sürüldü.

Plan kapsamında Adalet Bakanı’nın, hâkimleri başka bir yargı çevresinde geçici olarak yetkilendirebilmesine ilişkin hüküm de kaldırılacak.

Bakanın HSK’daki varlığı devam ediyor

Ancak planda, sorunun temeli olduğu ifade edilenHâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısının değiştirileceğine ilişkin herhangi bir öneri yer almadı. HSK’de eleştiri konusu yapılan Adalet Bakanı ve Bakan Yardımcısının varlığı devam edecek. Adalet Bakanı, HSK Başkanı sıfatıyla Kurul’daki iş ve işlemlere müdahale edebiliyor. Bu da yargının bağımsızlığına yönelik en önemli tehdit olarak varlığını sürdürmeye devam edecek.

Terfide insan hakları kriteri

Hâkim ve savcıların terfi sistemlerinde; hedef süreye uyum, kararların yeterli gerekçeyle yazılıp yazılmadığı, isabet oranı ve insan haklarına duyarlılık gibi objektif performans kriterleri çerçevesinde yeniden yapılandırılacağı ifade edildi. Bu kriterlerin getirilmesi yargının kendisine çekidüzen vermesini sağlayabilecek.

Çünkü Türk yargısında, insan haklarına duyarlılık yeterince güçlü değil. Özellikle yargı siyasi iklimden fazlasıyla etkileniyor. Basın ve ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını kullananlara yönelik açılan davalarda yargıdan olumlu kararlar çıkmıyor. Cumhuriyet ve Sözcü davaları, Osman Kavala’nın sanığı olduğu Gezi Parkı davası, buna örnek göstermek açısından yeterli. 

Hâkim ve savcıların terfisinde insan haklarına duyarlılık kriteri göz önüne alınırsa, sistematik olarak yargıdan kaynaklı sorunların azalması beklenebilir. Bunun içinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun terfi ve atamaları objektif kriterlere göre yerine getirmesi gerekiyor. Mevcut uygulamada örneğin, Enis Berberoğlu’na ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamayan mahkeme başkanı Akın Gürlek, yerine kalmaya devam ederken, iktidarın hoşuna gitmeyen kararlar veren hakim ve savcıların yerleri değişiyor.

Türk yargısının önemli sorunlarından bir tanesini de kararlarının yeterli gerekçeden yoksun olmasıydı. Kararların gerekçeli olması için yeni tedbirler alınması önemli olacak.İstinaf ceza dairelerine, kararların açıkça gerekçesiz olması ve savunma hakkının kısıtlanması halleri bakımından da bozma yetkisi tanınması, “siyasi” kararların istinaftan dönmesini sağlayabilir.

İfade ve basın özgürlüğü

Buna karşılık İnsan Hakları Eylem Planı’nda ifade ve basın özgürlüğü standartlarının yükseltilmesi sözü verildi. Planda buna ilişkin yapılacaklar, kanun değişikliğinden daha çok uygulamadaki sorunların çözümü ve yargı mensuplarının eğitimine ilişkin oldu.

Bu kapsamda planda, “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının soruşturma konusu olmaması için hâkim, savcı ve kolluk görevlilerine düzenli olarak eğitim verilecektir” denildi. Oysa Ekim 2019’da TBMM’den çıkan birinci yargı paketi kapsamında Terörle Mücadele Yasası’nda “örgüt propagandası yapmak” suçuna “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaların suç oluşturmayacağı” hükmü eklenmişti. Aradan geçen 2 yılda birçok mahkeme, söz konusu maddeyi uygulamamakta ısrar etti. Bu durum da temel haklar konusunda asıl sorunun “uygulama” olduğunu gözler önüne serdi.

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın güncel verilerine göre Türkiye’de 65 gazeteci cezaevinde. Eylem planında ise “İfade ve basın özgürlüğünün önemli bir parçası olan ‘gazeteci güvenliğinin’ esas olmasına ve gazetecilerin mesleki faaliyetlerinin kolaylaştırılmasına yönelik tedbirler alınacaktır” denildi. Buna karşılık bu tedbirlerin somut olarak neler olduğuna yine değinilmedi.

Hatta son yıllarda iktidara muhalif görünen basına yönelik adli ve idari baskılar da arttı. Bu kapsamda Basın İlan Kurumu, Cumhuriyet, Birgün, Evrensel ve Sözcü gibi muhalif gazetelere ilan kesme cezası verdi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) de Tele 1, Halk TV, Fox TV, KRT gibi iktidarı eleştiren haber kanallarına birçok idari para cezaları uyguladı. Diğer tarafından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı da birçok muhabirin basın kartını iptal etti.

Planda, basın özgürlüğünün kullanımını kolaylaştıracak bu tür engellemelerin ortadan kaldırılacağına ilişkin de herhangi bir ipucu verilmedi. 

Haber siteleri yasaklı

Planda, “İnternet sitesinin tamamı yerine sadece ilgili içeriklerin kısıtlanmasının sağlanmasına ilişkin uygulamadan kaynaklı sorunlara yönelik gerekli tedbirler alınacaktır” ifadesi de yer aldı. Türkiye’de internet yasakları başlı başına bir sorun.

5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun uyarınca, bir internet sitesinin tamamı değil, sadece ilgili içeriğin bulunduğu URL’nin erişime engellenmesini gerekiyor. Ancak bu yasa, uygulamada farklı işliyor.

Örneğin, muhalif haberler yapan sendika.org sitesi, tam 62 kez erişime engellendi. Siteyi yönetenler, her seferinde yeni bir isimle yayına devam etti. Ancak, sulh ceza hâkimliği ilgili içerikleri değil sitenin tamamını yaklaşık 4,5 yıl yasaklı tuttu. Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararıyla ancak site 2020 yılında açılabildi.

Benzer durum, Odatv.com haber sitesi için de geçerli. Site, şuan tümüyle erişime kapalı durumda. Buna ilişkin yapılan başvurular reddedildi. Anayasa Mahkemesi ise Odatv’nin başvurusunu hala gündeme almadı.

Eylem Planı’nda uygulamadan kaynaklı sorunların önleneceği belirtildi ancak bunun yöntemine ilişkin somut veriler paylaşılmadı. Yasanın, “Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi” başlıklı 8/A maddesinde, “millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması” gibi soyut gerekçelerle sitelerin içeriklerine erişim engeli getirilebiliyor.

Tutuklamalara yeni kriter

İnsan hakları planının en önemli amaçlarından birini tutuklamalarla ilgili yeni şartlar getirilme hedefi oldu. Türkiye’de tutuklama konusu, özellikle iktidara muhalif kesimleri susturma ve sindirme amacı olarak yaygın şekilde kullanılıyor. Tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, AİHM kararına rağmen halen cezaevinde. Benzer durum insan hakları aktivisti Osman Kavala için de geçerli.

Eylem Planı’nda, “tutuklamanın istisnai bir koruma tedbiri olarak uygulanmasını sağlamaya yönelik faaliyetler öngörüldüğü” ifade edildi. Bununla tutuklamada itiraz ve savunma hakkının güçlendirilmesi hedeflendi.

Sulh cezalara dikey itiraz

Kişi özgürlüğü ve güvenliğinin güçlendirileceği belirtilen Eylem Planı’nın en somut bölümünü tutuklamada tedbirine yeni düzenleme getirilmesi oldu. Buna göre, sulh ceza hâkimliklerinin tutuklama ve diğer koruma tedbirlerine ilişkin kararlarına karşı dikey itiraz usulü getirilecek. Sulh ceza hâkimliği sistemi, 2014 yılından bu yana uygulanıyor. Sulh ceza hâkiminin verdiği bir karara yönelik itiraz da ancak bir üst sulh ceza hâkimine yapılıyordu. Bu hâkimin verdiği karar de kesin nitelik taşıyordu. Bu durum da kapalı devre itiraz sistemine neden olmuştu. Doğrudan Adalet Bakanı’nın başkanı olduğu HSK tarafından atanan sulh ceza hakimleri, uygulamada özgürlükçü kararlar vermiyor.

Eğer, planda vaat edilen dikey itiraz usulü gelirse, sulh ceza hâkimliği kararına karşı ya asliye ceza ya da ağır ceza mahkemesine itirazda bulunulabilecek. Böylece sulh ceza hâkimliğinin hukuka aykırı kararlarının denetimi daha sağlıklı olabilecek. Tek hâkimin verdiği bir tutuklama kararını, üç hakimden oluşan bir ağır ceza mahkemesi heyeti gözden geçirebilecek.

Sulh ceza hâkimliğine yapılacak yetkilendirmelerde asgari kıdem şartı getirilmesi de bir diğer önemli ayrıntı. Çünkü şuan sulh ceza hâkimliği görevine atamalarda herhangi bir kıdem şartı bulunmuyor. Bu durum tecrübesiz hâkimlerin burada görev yapmasına neden oluyor.

Katalog suçlar daraltılıyor

Plan kapsamında“Tutuklamada ölçülülük ve orantılılık” ilkeleri doğrultusunda, katalog suçların kapsamı daraltılacak. Türkiye’de yargı, uygulamada sadece katalog suçlardan değil; hakaret, halkı kin ve düşmanlığı tahrik gibi üst sınırı 2 yılı aşmayan basit suçlardan dahi tutuklama verebiliyor. Benzer şekilde katalog suçlardan olmamasına karşın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret iddiasıyla 2020 yılına kadar 63 bin kişiye dava açıldı, bunlardan 9 bin 554’ü ceza aldı. Cumhurbaşkanına hakaret suçunun üst sınırı 4,5 yıl olduğu için, bu suçtan ceza alanlar, cezaevine girmek durumunda kalıyor. Ayrıca soruşturma aşamasında da hâkimler sıkça Cumhurbaşkanına hakaret suçundan tutuklama kararları verebiliyor. Bu anlamda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. Maddesinde tutuklama nedenleri olarak sayılan katalog suçların alanının daraltılması, özgürlükler lehine önemli bir adım olacak. Pratikte de tutuklama riskinin azalması halkın düşüncelerini ifade etmesini kolaylaştıracak.

Şüphe yerine somut delil şartı

Diğer tarafından tutuklama nedeni olarak düzenlenen katalog suçlar bakımından da “somut delile dayanma şartı” getirilecek ve tutuklamanın istisna olduğuna ilişkin ilke güçlendirilecek. Mevcut kanunda, tutuklama nedeni olarak “kuvvetli suç şüphesi” aranıyordu. Eylem Planı’nda ise “şüphe yerine “somut delil” kriteriaranacak. Bu da hukuka aykırı keyfi tutuklanmaların önüne geçebilecek.

Polis ve bekçilere eğitim

Güvenlik kuvvetlerinin vatandaşlara yönelik kötü muamelede bulunması Türkiye’de devam eden sorunların başında geliyor. Planda, “Kişinin maddi ve manevi bütünlüğü ile özel hayatının güvence altına alınması” amacına paralel olarak, işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans politikasının titizlikle uygulanacağı kaydedildi. Planda, bu amaçla şu faaliyetler yapılacağı ifade edildi:

*Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’ndaki hükümler başta olmak üzere zor ve silah kullanımına ilişkin uygulama uluslararası standartlar dikkate alınarak analiz edilecek.

*Kolluk görevlileri ile çarşı ve mahalle bekçilerine zor ve silah kullanımı ile kötü muamele teşkil edebilecek durum ve eylemler hakkında düzenli olarak eğitim verilecek.

*Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ile BM İşkenceye Karşı Komite tavsiyeleri dikkate alınarak nezarethaneler ile geri gönderme merkezlerinin fiziki kapasiteleri dâhil standartları korunarak sürekli gözden geçirilecek.

*Yakalama ve gözaltı uygulamalarının insan onurunu zedelemeyecek şekilde yerine getirilmesini temin etmek için kolluk görevlilerinin farkındalıkları arttırılacak.

İşkenceye sıfır tolerans anlayışı kapsamında, daha önce adli suçlar için yapıldığı gibi disiplin suçlarında da zamanaşımı kaldırılacak. Bu önemli bir vaat olacak. Çünkü mevcut kanunlarda, kınama, uyarma gibi cezaların verileceği durumlarda bir ay içinde, meslekten ihraç gerektiren suçlarda ise 6 ay içinde kovuşturma yapılmaz ise olay zamanaşımından düşüyor. Bu da işkenceyle suçlanan kamu görevlilerinin disiplin suçu yönünden kurtulmasının önüne geçecek.

Kolluk görevlilerinin şikâyetleri

Kolluk görevlilerinin eylemlerine ilişkin şikâyet sisteminin etkili, hızlı ve şeffaf bir şekilde işlemesi amacıyla Kolluk Gözetim Komisyonu’nun etkinliğinin arttırılacağına ilişkin oldu. Kâğıt üzerinde bu önemli hedef. Çünkü Türkiye’de özellikle polis teşkilatından kaynaklı insan hakları ihlalleri sayısında artış yaşanıyor. Gözaltı sırasında kötü muamele iddiaları, toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında orantısız güç kullanımı gibi şikâyetler yaygınlaşıyor. Ancak buna yönelik etkili idari ve adli bir soruşturma süreci yürütülmüyordu.

Planda ise buna ilişkin, “Kolluk ile kamu görevlilerinin fiillerinden kaynaklanan hak ihlallerine ilişkin etkili bir şekilde idari soruşturma yürütülmesini sağlamak için uluslararası standartlar da dikkate alınarak uygulama gözden geçirilecek” sözü verildi. Ayrıca hak ihlaline neden olan kamu görevlisiyle ilgili disiplin işlemleri etkili bir şekilde yürütülecek.

Çıplak arama kalkacak mı?

Türkiye’de karakol veya cezaevlerinde özellikle çıplak arama tartışması son dönemde gündemden düşmüyor. Planda ise buna ilişkin “Üst ve beden aramalarının, insan onurunu zedelemeyecek şekilde uygulanmasına yönelik kararlılık sürdürülerek kolluk görevlileri ve ceza infaz kurumu personeline düzenli eğitim verilmesine devam edilecektir” denildi. Bu eğitimler, uygulamada vatandaşların keyfi şekilde karakol veya cezaevlerinde çıplak aranmasının önüne geçilmesinde etkili olabilecek.

Yayın yasağı kalmayacak

Eylem planında cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin haklarının iyileştirilmesine yönelik de maddeler yer aldı.  Bu kapsamda, hükümlü ve tutukluların süreli ve süresiz yayınlara erişimlerinin kolaylaştırılması için ceza infaz kurumlarında kampus kütüphanelerinin kurulacağı anlatıldı. Ancak Nisan 2020’de çıkarılan infaz yasası paketinde, cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin süreli yayınlarından yararlanmasını sınırlayan düzenleme yer almışı. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a 2020 yılında “Basın İlân Kurumu aracılığıyla resmî ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazeteler, ceza infaz kurumuna kabul edilmez” hükmü eklenmişti. Planda, bu sınırlamaları kaldıracak herhangi bir madde yer almadı.

Cezaevlerine bağımsız komisyon

 “Ceza İnfaz Kurumları İnsan Hakları İzleme Komisyonu” kurulacak. Bu önemli bir hedef olacak. Komisyonun amacı, ceza infaz kurumlarının denetimleri ile takibinin uluslararası standartlarda daha etkili bir şekilde yapmak olacak. Komisyon barolar, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerden de temsilcilerin katılımıyla bağımsız bir yapıda olacak.

Cezaevindeki çocuklarla ilgili de dikkat çeken düzenleme yer aldı. Beraberinde 0-6 yaş grubu çocuğu bulunan anneler bakımından cezanın infazı, anne-çocuk ünitesi adı verilen ve bu maksatla özel tasarlanmış yerlerde yerine getirilecek. Beraberinde 0-6 yaş grubu çocuğu bulunan annelerin denetimli serbestlikten yararlanma imkânı genişletilecek. Cezaevlerinde şuan en az 600 çocuk, annesiyle birlikte kalmak zorunda. Bu çocuklar, kalabalık ve sağlıksız koğuşlarda büyümek zorunda.

Gösteriye müdahalede standart değişiyor

Eylem Planıyla toplantı ve örgütlenme hakkının da güçlendirileceği açıklandı. Bu hakkın güçlendirilmesi amacıyla ilgili mevzuat ve uygulamanın uluslararası standartlar dikkate alınarak gözden geçirileceği kaydedildi. Planda, bu konuda mülki idare amirleri ve kolluk görevlilerine yönelik uluslararası standartlar dikkate alınarak farkındalık artırıcı faaliyetler gerçekleştirileceği ifade edildi. Şuan, Türkiye’de mevcut Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu dahi güvenlik kuvvetleri tarafından uygulanmıyor. Polis, barışçıl olan neredeyse tüm gösterilerin yapılmasını engelliyor, müdahale ediliyor. Eylem Planı’nda kolluk görevlilerine yönelik farkındalık yaratılması önemli. Ancak gösterilere yönelik keyfi müdahalelerin önlenmesi açısından yeterli değil.

Din ve vicdan özgürlüğü

Eylem planında din ve vicdan özgürlüğünün en geniş anlamda sağlanacağı ifade edildi. Bunun için ilgili mevzuat ve uygulama uluslararası insan hakları standartları doğrultusunda gözden geçirilecek. Hangi dine mensup olursa olsun kamu ve özel sektör çalışanları ile öğrencilere, kendi dini bayramlarında izinli sayılma imkânı getirilecek. Gayrimüslim cemaat temsilcileriyle sorunların tespiti ve çözüm önerileri geliştirilebilmesi amacıyla düzenli toplantılar yapılacak. Gayrimüslim cemaat vakıfları yönetim kurullarının oluşturulması ve seçimine ilişkin Vakıflar Yönetmeliği’nde düzenleme yapılacak.

Alevilerin adı yok

Buna karşılık din ve vicdan özgürlüğünün teminat altına alınması amacının, Alevi inanıcına sahip vatandaşları kapsayıp kapsamadığına ilişkin herhangi bir belirlemede bulunulamadı. Türkiye’de Alev vatandaşların çocuklarına yönelik zorunlu din dersi uygulaması sürüyor. Benzer şekilde Alevilerin ibadet yeri olan Cemevlerinin hukuki statüsünü henüz devlet tarafından tanınmadı. Cemevlerinin elektrik ve su gibi giderlerinin devlet tarafından karşılanmasına ilişkin de herhangi bir çalışma yapılmıyor.

Eylem planını bir hedef olarak de “Nefret Söylemi ve Ayrımcılıkla Mücadelede Etkinliğin Artırılması” oldu. Bu kapsamda, dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, mezhep ve benzeri nedenlerle yapılan nefret söylemi ve ayrımcılıkla etkili bir şekilde mücadele edileceği vurgulandı. Eylem planında, ayrımcılık ve nefret suçuna ilişkin Türk Ceza Kanunu’nda yeni bir düzenleme yapılacağına ilişkin de somut bir hedef yer aldı.

Türk Ceza Yasası’nın 122. Maddesinin “nefret ve ayrımcılık” başlıklı şu düzenleme yer alıyor:

“ Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;  Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini, Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını, Bir kişinin işe alınmasını, bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını, engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Ayrıca, 216. Maddesinde “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçuna da yaptırıma bağlıyor. Madde uyarınca halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişiye, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.  Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişiye ise, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası verileceği yasa maddesinde yer aldı.

Aile içi şiddete özel bölüm

İnsan Hakları Eylem Planı ile aile içi şiddet ve kadına karşı şiddetle mücadelenin etkinliğinin arttırılmasının hedeflendiği belirtildi.

Planda, eşe karşı işlenen suçlarla ilgili kanunda öngörülen cezayı artıran sebepler, boşanmış eşi de kapsayacak şekilde genişletilecek. Bir diğer önemli plan, tek taraflı ısrarlı takip fiilleri ayrı bir suç olarak düzenlenecek.

Şiddet mağduru kadınların hak arama yollarını etkin bir şekilde kullanabilmeleri için Ceza Muhakemesi Kanunu 234’üncü maddesi uyarınca avukat görevlendirilmesi imkânı getirilecek, adli yardım hizmetlerinden yararlanma koşulları kolaylaştırılacak.

Mülkiyet hakkı korunacak mı?

Kamulaştırma uygulamalarından kaynaklı mülkiyet hakkı ihlallerinin önlenmesi amacıyla acele kamulaştırmaya ilişkin hükümleri de içerecek şekilde Kamulaştırma Kanunu ve ilgili diğer mevzuat gözden geçirilecek. Kamulaştırmada “kamu yararı” kararının açık, öngörülebilir ve anlaşılabilir bir şekilde verilmesine yönelik tedbirler alınacak. Mevcut uygulamada, Cumhurbaşkanı kararıyla vatandaşın arazisi veya evi isteği dışında kamulaştırılıyor.

Yeni anayasa çalışmalarına güçlü bir katkı sunacağı belirtilen planının uygulanma süreci iki yıl olarak öngörüldü. Bu iki yılın sonunda Türkiye’de insan haklarının güçlenip güçlenmeyeceğine ise siyasi iktidarın olaylara ne kadar özgürlükçü baktığıyla da ilgili olabilecek.

Sonuç olarak; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İnsan Hakları Eylem Planı’nda ülkedeki vatandaşlar için “özgürlük” vaat etmesinden çok kısa süre sonra, planın tam tersi gelişmeler yaşandı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısının ardından HDP’nin kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı. T24 adlı haber sitesindeki bir haberi sosyal medyada RT ettiği için 2 yıl 6 ay hapis cezası alan HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun cezası hızla Yargıay tarafından onandı. Cezanın kesinleşmesi kararı, iktidar tarafından TBMM Genel Kurulu’nda okutuldu ve Gergerlioğlu’nun vekilliği düşürüldü. Gergerlioğlu, cezaevine konuldu.

Bir dikkat çeken gelişme ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’ni Meclis’in onayını almadan tek başına feshetmesi oldu. Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektörü protesto etmek isteyen öğrencilere yönelik sert polis müdahalesi de devam etti.

Tüm bunlar, Erdoğan’ın açıkladığı eylem planındaki vaatler ile ülkede yaşanan gerçekler arasında büyük bir çelişki yarattı. Eylem Planı’nın açıklanmasından sonra ülkede özgürlükçü bir hava hakim olmadı. Tam tersine baskıcı uygulamalar daha da arttı.