Azerbaycan güncellemesi: Covid-19’dan Dağlık Karabağ’daki yeni savaşa

Bu makalenin içeriği tamamen yazarın sorumluluğundadır ve hiçbir şekilde Heinrich Böll Stiftung Tiflis Ofisi - Güney Kafkasya Bölgesi'nin görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

Giriş

Mart-Kasım 2020 arasında Azerbaycan’da görülen gelişmeler, ülkenin modern tarihi bakımından da bir bütün olarak Güney Kafkasya bölgesi bakımından da oldukça önemlidir. Azerbaycan, Covid-19’un patlak vermesinden Dağlık Karabağ’daki son savaşa kadar, ülkenin geleceği üzerinde etkileri olacak bir dizi olay yaşadı.

İlk olarak, Covid-19 salgını, Mart-Nisan aylarında “eski” muhalefet üzerinde yeni bir baskı olarak tezahür etti. Bu dönem boyunca, çoğunluğu Azerbaycan Halk Cephesi Partisi (PFPA) üyesi 20’den fazla muhalif aktivist suçlamalarla ve idari tutuklamayla karşı karşıya kaldı.

3 Eylül'de mahkeme önde gelen muhaliflerden Tevfik Yakuplu’yu 4 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdı. Yakuplu, Mahkemenin kararını protesto etmek için açlık grevine başladı. “Eski” muhalefet ile genç aktivist gruplar arasındaki farklılıklara rağmen, beklenmedik bir birleşme ortaya çıktı: Feministler ve sol görüşlü aktivistler, Tevfik Yakuplu’yu coşkuyla desteklediler ve Bakü merkezinde küçük bir protesto gösterisi düzenlediler. 17 günlük açlık grevinin ardından mahkeme, Yakuplu’nun hapis cezasını ev hapsine çevirdi.

Tüm bölgenin tarihinde uzun süreli bir etkiye sahip olacak değişiklikler Temmuz ve Eylül aylarında meydana geldi. Azerbaycan ile Ermenistan arasında temmuz ayında sınırda yaşanan çatışmalar, Tümgeneral Polat Haşimov’un hayatını kaybetmesiyle sonuçlandı. Bu haberin ardından 14 Temmuz gecesi beklenmedik bir gösteri yapıldı. Küçük bir gösterici grubu zorla meclise girdi. Temmuz mitingi, Ermenistan ile yaşanan çatışmanın Azerbaycanlılar için, özellikle de herhangi bir siyasî mensubiyeti olmayan toplum kesimleri için önemini açıkça gösterdi. Bununla birlikte, protesto, Halk Cephesi Partisi’ne karşı giderek şiddetlenen bir baskı dalgasıyla sonuçlandı: Başkan Aliyev, partiyi açıkça durumdan yararlanmaya ve iktidarı ele geçirmeye çalışmakla suçladı.

Azerbaycan ile Ermenistan arasında resmî olarak tanınmayan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti nedeniyle Eylül ayı sonlarında çıkan savaş ülkenin tüm sosyo-politik yapısını değiştirdi. Bu çatışma sadece ulusun birleşmesine ve hükümetin ulusal düzeyde desteğinin artmasına yol açmakla kalmadı, bu çatışmanın yarı-totaliter bir dönüşüme yol açması da olası. Savaştan önce var olan otoriter hegemonyanın pasif bir biçimde kabullenilmesinden farklı olarak, siyaseten pasif olan çoğunluk, savaş sırasında hükümeti ve özellikle de Başkan Aliyev’i iyiden iyiye onaylama aşamasına geçti. Bu yarı-totaliter dönüşüm, “Tek Millet” (Lefort, 1988) durumunu inşa ederek siyasi muhalefeti imkânsız hale getirdi. 44 gün süren savaşın ardından, 9 Kasım’da, her iki taraf da, Dağlık Karabağ’da barışı koruma göreviyle Rusya’nın da taraf olduğu bir ateşkes anlaşması imzalamayı kabul etti. “Rusya’nın geri dönüşü” Azerbaycan’daki iç muhalefet tarafından çok eleştirildi. Rus varlığı, sömürge sonrası bir karakter arz ediyor olmasına rağmen, barışı koruma birlikleri ateşkes rejiminin garantörü olarak hareket ediyor.

Yeni Bir Baskı Dalgası ve #FreeTofiqYagublu

Azerbaycan yetkilileri, 24 Mart’ta özel bir karantina rejimi ilan ettiler. Başkan Aliyev Mart ve Nisan aylarında yaptığı konuşmalarda muhalefeti sert bir şekilde eleştirdi ve “beşinci kol” ve “milletin düşmanları” gibi etiketler kullandı ve onlarla herhangi bir diyalog olasılığını reddetti. Başkan Aliyev bu konuşmalarında, her ikisi de eski muhalefetin bir parçası olarak görülen ve en son 1992-1993’te iktidarda olan Azerbaycan Halk Cephesi Partisi ve Müsavat Partisi’ne göndermede bulunuyordu. Her iki taraf da, Cumhurbaşkanlığı Siyasi Partilerle ve Yasama Organı ile İlişkiler Dairesi Başkanı Adalet Veliyev ile görüşme önerisini reddetti. Veliyev ile görüşmenin bir “diyalog süreci” olarak değerlendirilemeyeceğini açıkladılar. Mart-Nisan aylarını kapsayan dönemde, Halk Cephesi Partisi’nin 20’den fazla üyesi 30 gün idari tutuklamaya mahkum edildi.

Cumhuriyet Alternatif Partisi (ReAl) için işler farklıydı. Parti genel başkanı Ilgar Mammadov’un 23 Nisan’da beraat etmesi üzerine parti resmiyet kazandı. ReAl'in hükümetle diyalog halinde olduğunu açıklaması üzerine, partinin “diyalog yanlısı” tavırları, “eski” muhalefet partileri ve aktivist grupların yaygın eleştirisine maruz kaldı.

22 Mart’ta eski siyasi tutuklu Tevfik Yakuplu, Bakü’de geçirdiği trafik kazası sonrasında evli bir çifte tornavidayla saldırmakla suçlandı. Ancak Yakuplu, arabanın kasıtlı olarak kendisine çarpmaya çalıştığını ve ardından çiftin kendisine saldırdığını iddia etti.

Yakuplu’nun açlık grevi kampanyası ülke içinde önemli bir destek kazandı, muhalefetin hala desteğe ve insanları harekete geçirme kabiliyetine sahip olduğunu gösterdi. Müsavat Partisi'nin önde gelen üyelerinden Yakuplu, (iki parti liderliği arasındaki anlaşmazlıklara rağmen) Halk Cephesi ile olan yakın bağlara sahip olmasıyla ünlüdür. Birinci Dağlık Karabağ Savaşı gazisi Yakuplu, Azerbaycan’ın siyasi yapısı içinde ilerici bir figür olarak tanımlanabilir. Bu durum onu eleştirel gençlik grupları arasında değerli biri haline getirdi. Bu aktivistler tarafsız gibi davranmalarına ve mevcut muhalefeti eleştirel bir biçimde olumlamalarına rağmen, bir izleyici kitlesine sahipler ve gündemi etkileyebilirler.

Yakuplu’nun açlık grevi, 2019’un başlarında sosyal medyada önemli bir ilgi gördü. Kampanyası, muhalefet yanlısı Facebook ve Instagram sayfalarında #FreeMehmanHuseynov hashtagi kullanılarak tanıtıldı. Bunun sonucunda Facebook’ta yüzlerce kişi profil fotoğraflarını Yakuplu’nun serbest bırakılması çağrısı yapan  bir görselle değiştirdi.

9 Eylül’de, genellikle solculardan oluşan Özgür Sol İttifak grubu, Yakuplu’yu desteklemek için Bakü şehir merkezinde gerçekleştirilecek bir protesto gösterisi çağrısında bulundu. Bu gösteri polis tarafından engellendi ve çok sayıda kişi gözaltına alındı. Ancak gözaltına alınan aktivistler aynı gün serbest bırakıldı.

Azerbaycan’da pek de alışıldık olmayan bir biçimde, bazı ünlüler ve milletvekilleri de Tevfik Yakuplu’yu destekleyerek serbest bırakılması çağrısında bulundu. 17 günlük açlık grevinin ardından mahkeme cezasını ev hapsine çevirdi.

Bu olay, açlık grevi aracılığıyla başarılı bir kampanya gerçekleştirilmesinin ikinci örneğiydi. Hükümlü video blog yazarı Mehman Hüseynov’un Aralık 2018’de benzer şekilde açlık grevine girdiğinde de sosyal medya toplumsal bir hareketlilik yaratılmasında çok önemli bir rol oynamıştı. Her iki erkeğin de popülaritesi ve arkasındaki destek, Azerbaycan’da liberal demokratik bir siyasi kültürün olmayışı ve toplumun geniş kesimlerinin Azerbaycan siyasetine (örneğin seçimler, muhalefet partisi üyeliği vb.) dahil olmaması olgusu ile açıklanabilir.

Temmuz Çatışmaları

Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sınırda gerçekleşen çatışmalar 12 Temmuz’da başladı. 12-15 Temmuz tarihlerinde de yoğun çatışmalar yaşandı ve belirli aralıklarla devam etti. İlk saldırı konusunda her iki taraf da birbirini suçladı.

Temmuz ayında yaşanan muharebelerin en önemli ayırt edici özelliği, Tovuz ve Tavuş mahalleleri sınırında karşılıklı çatışmaların doğrudan Azerbaycan ve Ermenistan Silahlı Kuvvetleri arasında gerçekleşmiş olmasıdır. Resmî kaynaklara göre Azerbaycan, aralarında Tümgeneral Polat Haşimov ve Albay Ilgar Mirzayev’in de bulunduğu 16 askerini, Ermenistan ise 5 askerini kaybetti. Kısa süreli bir drone tipi savaştan sonra, sınırdaki tırmanış 22 Temmuz itibarıyla durulmaya başladı.

Son on yılda, iki ülke arasındaki çatışmalar tartışmalı Dağlık Karabağ bölgesi dışında (2012, 2014 ve 2018) birkaç kez vuku buldu. Ancak Temmuz çatışmaları Azerbaycan açısından önemli bir kayıpla sonuçlandı: Dağlık Karabağ Savaşı’ndan (1988-1994) bu yana ilk defa üst düzey bir Azeri general öldürüldü.

Bu durum, Azeriler üzerinde kitlesel bir seferberlik ve bir kamuoyu öfkesi ile sonuçlanan önemli bir psikolojik etki yarattı. 14 Temmuz gecesi, belli bir lideri ya da siyasi mensubiyeti olmayan bir kalabalık Bakü merkezinde toplanarak intikam istedi. Hatta küçük bir grup protestocu zorla parlamentoya girdi. Kalabalığın sayısı hızla 10.000’i aştı ve bu, otoriter Azerbaycan açısından pek de tipik bir durum değildi. Belirtmek gerekir ki, küçük grup zorla parlamento binasına girinceye kadar polis müdahale etmedi.

Çatışmalar sırasında Azerbaycan Halk Cephesi Partisi (PFPA) lideri Ali Kerimli, hükümete destek verdi ve “gerginliklerimizi daha iyi zamanlar için erteliyoruz” dedi. (Kucera, 2020a)

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in son dönemde yaptığı konuşmalar, bu konuşmaların hedef kitlesi iç siyaset olmasına rağmen, neler olup bittiğine dair kapsamlı bir resim çizmek açısından büyük önem taşıyor. Aliyev, ertesi gün, savaş yanlısı gösterinin ardından “düşmana karşı başka bir zafer” ilan etti ve “şimdi popülizm zamanı değil” diyerek protestocuları dolaylı olarak kınadı. Bir hafta sonra, 21 Temmuz’da, kalabalık zafer kutlaması yaparken “Halk Cephesi üyeleri isyan çıkarmaya çalıştı, zorla parlamento binasına girdiler” dedi. (15 Temmuz 2020, Eurasianet).

Bu konuşmanın ardından 30’dan fazla aktif PFPA üyesi tutuklandı. Azerbaycan Halk Cephesi Partisi Başkanlık Divanı üyesi Fuad Gahramanli, Azerbaycan Ceza Kanunu'nun 278. maddesini (iktidarın zorla ele geçirilmesini veya anayasal düzeni değiştirmeyi amaçlayan eylemlerde bulunmak) ihlal etmekle suçlandı.

Genel olarak, Temmuz çatışmaları ve Bakü’deki miting, iki ülke arasındaki çatışmanın periyodik olarak tırmanmasının milliyetçi duyguları canlı tuttuğunu ve her iki toplumda da yüksek düzeyde görülen karşılıklı güvensizliği beslediğini gösterdi. Bu artan düşmanlık seviyesi, kamusal söylemlerde karşılıklı bir birlikte varoluş anlatısını hayal bile edilemez hale getirdi. Bakü’deki savaş yanlısı gösteri, Dağlık Karabağ’ın kaybının yarattığı travmanın yeniden canlanmasına yol açan Azeri generalin ölümü dolayısıyla bu çatışmanın Azerbaycan halkı için hala en kritik değerlerden biri olduğunu kanıtlıyor.

Bakü’nün yanı sıra, ABD ve Avrupa’da da mitingler düzenlendi. Los Angeles ve Brüksel gibi şehirlerde, Azerbaycanlılar ve Ermeniler arasında birkaç Azerinin yaralanmasıyla sonuçlanan şiddetli çekişmeler gözlendi. Çok daha fazla şiddet içeren benzer vakalar 24-25 Temmuz’da Moskova ve Kiev’de meydana geldi (Eurasianet, 27 Temmuz 2020).

Otoriter Azerbaycan hükümeti açısından 14 Temmuz’daki milliyetçi gösteri endişe verici bir işaretti ve milliyetçiliğin, tabanı harekete geçirme potansiyelini gösterdi. Mevcut rejim, egemen ideolojinin bir parçası olarak devlet milliyetçiliğini depolitize etme konusunda uzun bir geçmişe sahip olsa da, bu miting, hükümete, bu popüler milliyetçilik gösterisinin muhalif söylemle birleşmesi halinde, egemenliğine yönelik varoluşsal bir tehdit oluşturabileceğini hatırlattı. Rejim buna cevaben, PFPA başkanının destek beyanına rağmen, Cumhurbaşkanı Aliyev’in partiyi “halk-devlet” birliğinin düşmanı olarak nitelendirmesiyle parti üyelerine karşı yeni bir baskı dalgası başlattı.

Aliyev rejimi, “destek” mitinginin siyasallaşmasından PFPA’yı sorumlu tutsa da, sadece birkaç parti üyesi mitinge katılmıştı. Rejimin baskıcı tavrı, bu nedenle uzun zamandır milliyetçilikle flört etmesiyle açıklanabilir. Bu son ani hareketlilik, cephedeki önemli bir kaybın potansiyel olarak içerde bir kaosa yol açacağını gösteriyor.

Uluslararası düzeyde, Temmuz çatışmaları bir yandan da Azerbaycan’ın Rusya, Sırbistan ve şaşırtıcı bir şekilde Ürdün ile olan ilişkilerini de etkiledi. Hükümet yanlısı medya, Ermenistan’ın çatışmalar sırasında Sırp ve Ürdün yapımı silahlar kullandığını yazdı (21 Temmuz 2020, Haqqin. Az.). Azerbaycan, Kosova’nın bağımsızlığını tanımıyor ve Ermenistan’ın Sırp yapımı silahlar kullanıyor olması iki ülke arasındaki ilişkileri daha da kötüleştirdi. Sırbistan’daki Azerbaycan Büyükelçiliği bununla ilgili bir açıklama yayınladı ve Sırbistan maslahatgüzarı ve Ürdün büyükelçisi Azerbaycan Dışişleri Bakanlığına çağrıldı.

Cumhurbaşkanı Aliyev, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı telefon görüşmesinde Rusya’nın Ermenistan’a silah satışını açıkça eleştirdi ki bu, Azerbaycan resmi söylemi için olağan bir durum değildir. (Kucera, 2020b). Rusya öncülüğündeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü üyesi Ermenistan, Temmuz çatışmalarında bu örgütün desteğini alamamıştı. Pek çok gözlemci Türkiye Azerbaycan’ı desteklerken Rusya’nın Ermenistan’ın yakın müttefiki olduğuna inanıyordu. Ama aslında Rusya’nın konumu daha karmaşık. Rusya, AGİT Minsk Grubu üyesi olmasına rağmen her iki tarafa da silah satıyor. Bununla birlikte, bölgedeki silahlı çatışma Moskova’nın çıkarlarına hizmet etmiyor. Aynı anda, Başbakan Nikol Paşinyan yönetimindeki Ermenistan’ın son dönemde güttüğü AB dostu politikası ve Putin ile yakın ilişkilere sahip olan eski cumhurbaşkanı Robert Koçaryan’ın hapse atılması Rus hükümetini rahatsız etti. Aliyev’in Rusya’nın silah sevkiyatına karşı açık siyasi girişimi, Türkiye’den aldığı destekten kaynaklanan güvenin bir işaretiydi.

Yeni Savaş ve Dağlık Karabağ’ın Geleceği

Geçtiğimiz Eylül ayı, Azerbaycan ile resmî olarak tanınmayan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti arasında büyük çaplı bir silahlı çatışmanın başlangıcı oldu. Çatışma boyunca, Azerbaycan Türkiye’nin tam desteğini alırken AB ve ABD süreci büyük ölçüde kenardan izlemekle yetindi. Azerbaycan makamlarının yaptığı saldırgan açıklamalara rağmen AGİT Minsk Grubu ülkeleri (ABD, Fransa ve Rusya) Temmuz çatışmalarında takındıkları pasif tavrı sürdürdüler.

Temmuz ayında çatışmaların tırmanmasıyla halkın “işgal edilen toprakları geri alma” talebinin zirve noktasına ulaştığı görüldü. Bundan bağımsız olarak, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Ermenistan ile Dağlık Karabağ’ın birleşmesi yönünde Ağustos 2019’da yaptığı çağrıya benzer bazı açıklamaları Azerbaycan toplumu ve liderliği tarafından fazlasıyla kışkırtıcı olarak değerlendiriliyordu (7 Ağustos 2019, OC- Medya).

Genel olarak, iki ülke arasındaki barış müzakereleri bir çıkmaza girmişti ve Aliyev ile Paşinyan arasındaki ilişkiler, daha çok kişilerarası düzeyde bir düşmanlığı anımsatıyordu. Şubat 2020’de, Münih’te, iki lider arasında yaşanan tartışma, müzakerelerin çoktan durduğunu gösterdi. Bu ideolojik düşmanlığın bir başka örneği de Cumhurbaşkanı Aliyev’in Ermeni hükümetini yatırımcı ve hayırsever George Soros'un çıkarlarına hizmet etmekle suçlamasıdır. Bu anlatı, Ekim ayında yaşanan tırmanış sırasında da tekrarlanmıştı. Bu hikayeye göre, 2018 Ermeni Kadife Devrimi, George Soros tarafından organize ve finanse edilmişti. Cumhurbaşkanı Aliyev, bu fikri dile getirerek, mevcut liberal Ermeni hükümeti ile önceki otoriter hükümet arasında ideolojik bir ayrım yaratmaya çalışıyor. Aliyev, Türk medyasına verdiği röportajda, “Bugün Ermenistan’da Soros iktidara geldi, ancak başarısız oldu" demişti. (16 Ekim 2020, Rapor). Bu argümanın tekrar tekrar dile getirilmesi Aliyev’in Paşinyan’dan farklı olduğunun altını çizmekle kalmıyor, aynı zamanda Moskova’ya Rusya’nın modern devletçi, anti-liberal ideolojisi ile devrim sonrası Ermeni hükümetinin tutumunun ideolojik uyumsuzluğunu da gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Aliyev çatışmayla ilgili konuşmalarında Ermeni tarafına yönelik oldukça saldırgan söylemler kullandı. Ulusa seslendiği sayısız konuşmada, bir insanlıktan çıkarma söylemi olan bir benzetme kullandı: “Onları köpek kovalar gibi kovalıyoruz.” (4 Ekim 2020, BBC). Azerbaycan’da popülerlik kazanan bu özellikli benzetme, Azerbaycan toplumu içindeki düşmanlık ve nefret söyleminin derecesini gösterir.

Aliyev 9 Ekim’de yaptığı konuşmada, Azerbaycan’ın sadece Dağlık Karabağ’ın tam restorasyonunu kabul ettiğini belirtti. (9 Ekim 2020, Daily Sabah,). Rusya’nın RIA haber ajansıyla yakın zamanda yaptığı röportajda, Dağlık Karabağ’daki kuşatılmış etnik Ermeni bölgesine yalnızca “kültürel özerklik” verilebileceğini ekledi. (22 Ekim 2020, El Cezire). Ancak, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne göre, Kasım ayı başında, Dağlık Karabağ’daki etnik Ermeni nüfusunun büyük bir kısmını oluşturan 90.000 kişi evlerinden kaçtı ve Ermenistan topraklarına yerleşti (BMMYK, 2020). Topluluklar arasında hiçbir iletişimin olmayışı, mevcut travmalar ve son savaş, Azerbaycan sınırları içinde karşılıklı birlikte yaşama fikrini olanaksız kılmaktadır.

10-25 Ekim tarihleri ​​arasında Azerbaycan ve Ermenistan üç ateşkes anlaşması imzaladı; üçü de açıklandıktan kısa bir süre sonra bozuldu.

Aliyev’in popülaritesi savaş sırasında zirveye ulaştı; muhalefet liderleri eleştirilerine ara verdi ve Aliyev’in eylemleri adil ve muzaffer bir savaş olarak görüldü. Çatışmalar sırasında Türkiye’nin verdiği aktif destek, kaçınılmaz olarak Türkiye'nin yeniden eklemlenmesine ve bir “ağabey” olarak Türkiye şeklinde dinamik bir algıya yol açtı.

Gence şehrine ve Barda bölgesine Ermeniler tarafından düzenlenen füze saldırılarının sivillerin ölümüyle sonuçlanması Azerbaycan toplumu içinde düşmanlık düzeyini yükseltti.

Çatışmanın tırmanması, sivil toplum içinde ve Azerbaycan’daki muhalefet arasında derinden kök salmış ideolojik sorunları ortaya çıkardı. Sivil toplumun önde gelen birçok üyesi ve muhalif siyasetçi savaşı destekledi ve açıkça Cumhurbaşkanı Aliyev'i övdü. Cumhuriyetçi Alternatif Parti’den Ilgar Mammadov ve Türkiye yanlısı sağcı AG Partisi’nden Tural Abbaslı, televizyon programlarına davet edildi ki bu da Azerbaycan için oldukça sıra dışıdıydı. Her iki parti lideri de Cumhurbaşkanı Aliyev’e ve Azerbaycan ordusuna desteklerini ifade etti. Öte yandan, Halk Cephesi Partisi ve Müsavat Partisi orduyu destekledi ancak Aliyev’e açık destek vermekten kaçınmaya dikkat etti.

8 Kasım’da Şuşa'nın ele geçirildiği duyuruldu. Bu, Azerbaycan (ve Ermenistan) için büyük tarihi öneme sahip ve ulusal düzeyde kutlanan bir olaydı.

#NoWar kampanyasına çoğu feminist ve solcu ilerici çok az aktivist katıldı. Bunun sonucunda, çoğu çevrimiçi tacize maruz kaldı ve kamuoyu tarafından kınandı. Aleni sanal saldırılara rağmen, bu aktivistler devlet güvenlik servisleri pek de ciddiye almadı.

44 gün süren savaşın ardından taraflar, Dağlık Karabağ’a Rus barış gücü askerlerinin konuşlandırılmasını içeren bir barış anlaşması imzalamayı kabul etti. Savaşın sona ermesi Azerbaycan’da geniş çapta kutlandı ve zafer olarak algılandı. Şuşa şehri Azerbaycan’ın kontrolünde kalırken Stepanakert’ten gelen etnik Ermeni mülteciler evlerine geri dönebilecek. Dağlık Karabağ dışında kalan tüm topraklar Azerbaycan’ın egemenliğine girecek ve en az beş yıl boyunca Rus barış güçleri iki tarafı ayıracak ve şiddeti önleyecek. Geriye kalan sorular var. Ancak bir şey kesin: Barış anlaşması Rusya’nın bölgedeki etkisini önemli ölçüde artırıyor.

Sonuç: Savaştan Sonra Yaşam

Cumhurbaşkanı Aliyev barış anlaşmasına ilişkin konuşmasının sonunda muhalefetin savaş boyunca “devletin çıkarlarını desteklediğini” belirtti (10 Kasım 2020, Başkan. Az,).

Salgının ilk dalgasında muhalefet hükümetin baskısının hedefi olurken, Tevfik Yakuplu davası eski partilerin toplumda bir izleyici kitlesine ve desteğe sahip olduğunu gösterdi. Bununla birlikte, Dağlık Karabağ’ın kaybı etrafında inşa edilen ulus fikri, milliyetçi olmayan bir dil benimseyen çok ideolojili muhalif grupların oluşmasını engellemiştir. Çatışmanın başlangıcında, muhalefetin ya hiçbir seçeneğinin olmadığı ya da “ulusal çıkarların savunucusu” olarak mevcut rejimi içtenlikle desteklediği ortaya çıktı.

Çatışmanın bir sonucu olarak, İlham Aliyev’in meşruiyetinin güçlenmesi muhtemeldir. Savaştan önce, iktidardaki rejimin hegemonik hakimiyeti depolitize edilmiş halkın pasif kabulüne dayanıyor olsa bile şimdi sıradan Azeriler kendilerini coşkuyla Cumhurbaşkanı Aliyev ile özdeşleştiriyorlar.

Üç ana muhalefet partisi de (Müsavat, ReAl, PFPA) bölgeye Rus askerlerinin konuşlandırılmasından duydukları memnuniyetsizliklerini dile getirdi. Bu memnuniyetsizlik, Azerbaycan muhalefeti içinde hüküm süren Rusya karşıtı tavırla bağlantılıdır. Barış anlaşması, ReAl Partisi için “Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün tam olarak yeniden tesis edilmesi” anlamına gelmiyor. Halk Cephesi Partisi’ne göre ise, Rusya’nın varlığı potansiyel olarak siyasi müdahaleye yol açabilirken, Türkiye Azerbaycan lehine dengeleyici rol oynayacaktır (Hazi, 2020).

Genel olarak, savaş sonrası Azerbaycan’da Avrupa entegrasyonuna dayalı bir karşı-hegemonik söylem umut verici bir seferberlik stratejisi olarak değerlendirilemez. Batılı aktörlerin pasif rolü, AB’yi Azerbaycan’daki mevcut sosyo-politik ortamda yabancı bir figür haline getiriyor. Eşzamanlı olarak, zafer anlatısı, Aliyev hükümetini halkla özdeşleştirmek suretiyle depolitize edici bir rol oynayarak ulusal kimliği önemli ölçüde etkileyecektir. Zaferin sonucu, “ulusal uzlaşmayı” ve bazı muhalefet partilerinin meşrulaştırılmasını sağlayabilir. Aliyev son konuşmasında, Dağlık Karabağ’ın kaybedilmesinden yine 1992-93 Halk Cephesi hükümetini (22 Kasım 2020, APA) sorumlu tuttu ve yeni sosyopolitik gerçeklikte eski muhalefetin meşruiyet kzanmasını daha az olası hale getirdi. Bununla birlikte, devletçi birlik ve “Tek Millet” anlatısı totaliter bir tınıya sahiptir ve bu da yakın gelecekte liberal demokratik bir dönüşüm yaşanabileceğine ilişkin umutları geçersiz kılıyor.

Kaynaklar

Al Cezire (22 Ekim 2020). “Azeri president says Armenians can have ‘cultural autonomy’ (Azeri Başkan Ermenilerin ‘kültürel özerkliğe’ sahip olabileceğini söyledi)”, https://www.aljazeera.com/news/2020/10/22/azeri-president-says-armenian

APA (25 Kasım 2020). “President: “The occupation of Kalbajar district is the direct responsibility of the then ruling Popular Front of Azerbaijan (Kalbajar bölgesinin işgali o dönem iktidarda olan Azerbaycan Halk Cephesi’nin sorumluluğudur)”, https://apa.az/en/nagorno_garabagh/President-The-occupation-of-Kalbajar

BBC (4 Ekim 2020). “Nagorno-Karabakh conflict: Major cities hit as heavy fighting continues (Dağlık Karabağ anlaşmazlığı: Büyük şehirleri vuran yoğun çatışma devam ediyor)”, https://www.bbc.com/news/world-europe-54407436

Daily Sabah (9 Ekim 2020). “Aliyev says ready for talks over Nagorno-Karabakh, accepts only full restoration of territory (Aliyev, Dağlık Karabağ konusunda görüşmelere hazır olduğunu, yalnızca toprakların tam olarak iadesini kabul ettiğini söyledi)”, https://www.dailysabah.com/politics/aliyev-says-ready-for-talks-over-na

Eurasianet (15 Temmuz, 2020). “Pro-war Azerbaijani protesters break into parliament (Savaş yanlısı Azeri göstericiler parlamentoya girdi)”, https://eurasianet.org/pro-war-azerbaijani-protesters-break-into-parlia

Haqqin.Az (21 Haziran 2020). “Сербия признала поставки оружия в Армению”, https://haqqin.az/multimedia/184379

Həzi, Seymur (2020). “Savaş bitdi: nə oldu, nə olacaq?” https://www.meydan.tv/az/article/savas-bitdi-ne-oldu-ne-olacaq/?ref=hom

Kucera, Joshua (2020a). “After huge Baku rally, Azerbaijan rounds up usual suspects (Büyük Bakü yürüyüşünün ardından, Azerbaycan olağan şüphelileri gözaltına aldı)”, https://eurasianet.org/after-huge-baku-rally-azerbaijan-rounds-up-usual

Kucera, Joshua (2020b). “Aliyev airs grievances to Putin over arms shipments to Armenia (Aliyev, Putin’e Ermenistan’a silah sevkiyatından yakındı)”, https://eurasianet.org/aliyev-airs-grievances-to-putin-over-arms-shipme

Lefort, C. (1988). Democracy and political theory. Cambridge: Polity Press.

OC Media (7 Ağustos 2019). “Pashinyan calls for ‘unification’ between Nagorno-Karabakh and Armenia (Paşinyan Dağlık Karabağ ve Ermenistan’ın “birleşme”si çağrısı yaptı)”, https://oc-media.org/pashinyan-calls-for-unification-between-nagorno-ka

OHCHR (2020). “Nagorno-Karabakh conflict: Bachelet warns of possible war crimes as attacks continue in populated areas (Dağlık Karabağ sorunu: Bachelet, nüfusun yoğun olduğu bölgelerde saldırılar devam ederken olası savaş suçları konusunda uyardı)”, https://www.ohchr.org/SP/NewsEvents/Pages/DisplayNews.aspx?NewsID=26464

President.Az (10 Kasım 2020). “İlham Əliyev xalqa müraciət edib”, https://president.az/articles/45924

Report (16 Ekim 2020). “İlham Əliyev: Soros Ermənistanda hakimiyyətə gəldi, amma iflasa uğradı”, https://report.az/qarabag/ilham-eliyev-soros-ermenistanda-hakimiyyete-g…