Doğu Akdeniz enerji ve sınır ihtilaflarının çözümüne dair iki uygulanabilir öneri

doğu akdeniz öneri

Bir dönem Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye ile sınırlı olan bölgesel egemenlik ihtilaflarının, nasıl daha geniş, çok uluslu bir çatışma sarmalına girdiğini açıklayan son makalemde tanımladığım üzere Doğu Akdeniz “jeopolitik bir fırtınanın merkezi” haline geldi. Bölgenin giderek artan jeopolitik krizi Doğu Akdeniz’in açık deniz doğal gaz kaynaklarının gelişimini sağlarken Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Avrupa Birliği’ni tehlike arz eden çekişmeli bir ilişkinin içine çekiyor. Aslında büyüyen bu krize dair hiçbir şey kaçınılmaz değildi. Aksine Doğu Akdeniz enerji kaynakları ticari açıdan karlı olacak şekilde daha geniş çaplı bir bölgesel iş birliğini teşvik edebilir. Buna ek olarak deniz yetki sınırlarının temelindeki ihtilaflar da adil bir şekilde giderilebilir. Bu makalede her ikisinin de nasıl üstesinden gelinebileceğine dair iki spesifik öneride bulunacağım: Doğu Akdeniz enerjisinin pazarlanması için sanal bir enerji ticaret merkezi kurulması ve yakın paralellikler gösteren Bengal Körfezi davasının içtihadı deniz siyasetindeki anlaşmazlıklara yönelik adil ve kalıcı bir çözüm için temel oluşturabilirler.

İhtilafın kilit unsurlarının kısa ve genel bir değerlendirmesi

Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin, bu makalenin de içinde bulunduğu “Çalkantılı sular - Doğu Akdeniz’de ihtilafdosyası, birçok yazarın Doğu Akdeniz ihtilafını farklı açılardan irdeledikleri yazılarını içeriyor. Bu genel değerlendirmede önerdiğim çözümlerin anlaşılmasına yardımcı olması bakımından ihtilafın kilit unsurlarının altını çiziyorum. Doğu Akdeniz jeopolitiğinin son beş yıldaki dönüşümü bölgede açık deniz doğal gaz kaynaklarının gelişimiyle oldu. Bunu başlatansa İtalyan enerji şirketi Eni’nin Ağustos 2015’te Mısır açıklarında devasa Zohr doğal gaz sahasını oyun değiştirici nitelikteki keşfiydi. Aynı zamanda Kıbrıs’ta doğal gaz sondajını yürüten ana şirket olan ve Mısır’ın iki sıvılaştırma tesisinin önde gelen paydaşı Eni, Kıbrıs, Mısır ve İsrail’in gazlarını birleştirmek ve bölgenin gazını Avrupa’ya sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) olarak uygun maliyetle pazarlamak için Mısır’ın sıvılaştırma tesislerini kullanma planı geliştirmeye başladı. Ticari açıdan makul olmakla beraber plan, Türkiye’yi Doğu Akdeniz gazının pazarlanmasının dışında bıraktığından jeopolitik bir saatli bombaydı. Ankara etnik açıdan bölünmüş olan adanın kuzeyindeki Kıbrıslı Türklerin, yasal açıdan Kıbrıs’ın doğal kaynaklarının müşterek malikleri olmalarına rağmen Kıbrıs’ın açık deniz doğal gaz gelişiminin dışında tutulmaya devam edilmelerine de karşı çıktı.

2018’de Kıbrıs’taki yeni gaz keşifleri Mısır merkezli LNG pazarlama projesinin hayata geçirilmesini hızlandırdı. Diplomatik bir yol bulamayan Türkiye memnuniyetsizliğini göstermek için gambot diplomasisini tercih etti. Güç kullanımına  dayanan dış siyaseti duruşunu Şubat 2018’deki donanma operasyonuyla başlattı. Eni’nin bir sondaj gemisinin Kıbrıs sularındaki planlanan sondaj bölgesine ulaşmasına şirketi gemisini geri çekmeye zorlamak suretiyle engel oldu. Türkiye daha sonra 2018 ve 2019 yılları boyunca kendine ait dört araştırma ve sondaj gemisini savaş gemileri eşliğinde Kıbrıs’ın çevresindeki ihtilaflı sulara gönderdi.

Ankara’nın arzu ettiği sonucun aksine, bu hamleler Kıbrıs, Mısır, İsrail ve Yunanistan’ı daha sıkı bir iş birliğine itti. Türkiye, bölgenin şu anki doğal gaz üreticileri ve Yunanistan’dan oluşan ortak cephe tarafından çıkarlarını koruma imkanlarında daha da kısıtlandı. Bu ittifak, Doğu Akdeniz gazına önemli ekonomik yatırımlar yapmış olan İtalya, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından da giderek desteklenen bir dizi birbiriyle ilintili güvenlik ortaklıkları yarattı. Bu çok uluslu iş birliği, bölgesel doğal gazı geliştirmek için İtalya, Mısır, Yunanistan, Kıbrıs, İsrail, Filistin Ulusal Yönetimi ve Ürdün tarafından kurulan bir organizasyon olan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun (DAGF) 2020’deki açılış töreniyle resmileşti. Fransa, Kahire merkezli DAGF’ye üyelik için başvurdu. ABD gözlemci üye statüsü istiyor. Türkiye ise halen Doğu Akdeniz gazının OPEC’i denen yapının dışında tutuluyor.

Avrupalı ve Orta Doğulu aktörlerin ittifakıyla karşı karşıya olan Türkiye, Akdeniz bölgesinin tamamında gelecekteki politik ve ekonomik etkisinin tehlikede olduğuna inanıyor. Kıbrıs dolaylarındaki sularda iki yıllık gambot diplomasisinin ardından Türkiye, Ağustos 2020’de taktiğini NATO üyesi müttefik Yunanistan’a doğru uzatarak çerçeveyi daha da genişletti. Ankara, Yunanistan-Türkiye deniz yetki alanları anlaşmazlığının tam da kalbinde bulunan Yunan adası Meis’in (Kastellorizo) yakınlarındaki tartışmalı sulara beş savaş gemisinin refakat ettiği bir sondaj gemisi gönderdi.

2018 yılında Ankara Doğu Akdeniz’de gambot diplomasisine başladığında Avrupa Birliği Konseyi Türkiye’nin üyelik müzakere sürecini oylamayla dondurdu ve Türkiye’nin Gümrük Birliği’nin modernleştirilmesi için birlikte çalışma işini askıya aldı. İki yıl sonra Konsey kendini, Türkiye’nin Doğu Akdeniz gazının gelişiminin dışında tutulmasını veya anlaşmazlıkların temelinde yatan deniz yetki alanlarının sınırlarına ilişkin ihtilafları ele almadan, Türkiye’ye yaptırım uygulayıp uygulamama kararıyla karşı karşıya kaldı. AB dış ilişkiler şefi Josef Borell bu olayı “Türkiye ile ilişkilerimizin tarihinde bir dönüm noktası” olarak değerlendirdi. Sert yaptırımların uygulanması pek olası değilse de Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki komşularıyla olduğu kadar Avrupa ile de arası iyice açılacak gibi.

Bu gerginliğin tırmanma eğilimi ancak temel meseleleri—Doğu Akdeniz enerjisinin pazarlanması ve deniz yetki alanları ihtilafları—hedef alan gerçekçi çözümlerle geriye çevrilebilir. Aşağıda tarif ettiğim iki önerim tam da bunu yapıyor. Doğu Akdeniz doğal gazı için sanal bir ticaret merkezi oluşturma önerisi anlaşmazlıklar karşısında bölgesel iş birliği için hızlı bir başlangıç olabilir (ve hatta Doğu Akdeniz’in bu süreçte yeşil enerjiye geçmesini teşvik edebilir). Yunanistan ve Türkiye arasındaki müzakerelere başlangıç noktası oluşturması için benzer bir deniz yetki alanları ihtilafı olan Bengal Körfezi davasının içtihadını kullanma önerim deniz yetki alanlarının kapsamlı bir şekilde yapılandırılması için bir çıkış noktası olabilir. Sanal enerji merkezi çözümü sınır müzakereleri ile eş zamanlı yürütülürse müzakereleri raydan çıkarma ihtimali bulunan tüm sıkıntılar ele alınmış olur. Her iki önerinin de yürütülmesinin yaratacağı sinerji tarafları çözüme yöneltmek için gerekli olan momentumu sağlayabilir.

Sanal enerji merkezi Doğu Akdeniz’de iş birliğini nasıl harekete geçirebilir

Doğu Akdeniz enerjisini—doğal gazı ve ondan üretilen enerjiyi—sanal bir ticaret merkezi aracılığıyla pazarlamak, bölgesel iş birliğiyle mevcut çatışmalara taraf olan paydaşlara büyük çıkarlar sağlayabilir. Bu, birleşik enerji ekonomisi temelinde, Doğu Akdeniz enerjisinin pazarlanmasında Türkiye’ye de kazançlı bir rol sağlarken gelirin büyük bölümünü bölgedeki ülkelere bırakan bir kazan-kazan çözümü.

Bu, Doğu Akdeniz bölgesindeki hiçbir tarafın egemenlik iddialarını etkilemediğinden hemen uygulamaya konabilecek bir çözüm. Böyle bir yaklaşım Kıbrıslı Türkler’in müşterek enerji geliştirme ve gelir paylaşımına iştirak etmelerine yönelik mekanizmalar sağlayarak, Kuzey Kıbrıs ve Güney Kıbrıs’ın bir anlaşmanın kabulü öncesinde dahi adanın enerji kaynaklarını geliştirmek için iş birliği yapma olasılığını doğuruyor.

Dahası, enerji ticaret merkezi, elektrik ticaretini de içerdiğinden Doğu Akdeniz’i temiz enerji kaynaklarına geçişe ön ayak olma konusunda bir lidere dönüştürecek. Afrika ve Orta Doğu’yu Avrupa’ya bağlayan bir pazar bölgesi kurulduğunda, merkezin elektrik ticareti bileşeni, Doğu Akdeniz havzasının tüm ülkelerini yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak hızlı enerji üretimini geliştirmeye özendirecek. Bu da doğal gazdan yenilenebilir enerjiye daha kapsamlı bir geçişi hızlandıracak.

Ticari olarak en uygulanabilir yaklaşım

Doğu Akdeniz gazının en azından bir kısmını bölgesel ticari mal olarak işlemek, arzın talebi rasyonel olarak karşıladığı noktada hem tedarikçi hem de tüketici ülkelere en uygun fiyatı sağlayacaktır. Sanal doğal gaz ticaret merkezi tüm Akdeniz havzasının bölgesel pazar sahasını temsil eden bir ticaret platformu olacak. Birleşik Krallık’ın Ulusal Dengeleme Noktası (NBP) gibi ulusal bazlı, çok başarılı sanal merkezlere benzer, fakat tüm Akdeniz çapında işlev görecek.

Sanal merkez Akdeniz havzasındaki pazar alanının tüm giriş ve çıkış noktalarını temsil ettiğinden Doğu Akdeniz gazının tamamı gerçek fiziksel konumundan bağımsız olarak pazarlanabilir. Belirli bir ‘konum’ olmadan Akdeniz çapındaki sanal merkezde satılan Doğu Akdeniz gazı, bölgede konumlandırılacak herhangi bir fiziksel merkezden daha fazla pazar derinliğine ve likiditeye sahip olabilir. Böylelikle tüketiciler için en düşük fiyat sağlanırken Akdeniz ülkeleri de en iyi geliri elde edecekler. Durumun böyle olmasının sebeplerini açıklayacağım.

Fiziksel bir merkez konum itibariyle içinde bulunduğu ülkeye ekonomik faydalar ve jeopolitik nüfuz sağladığından doğal gazın dağıtımında tekel olmaya benzer. Bu yüzden fiziksel bir merkezin kurulması ya da kurulma teşebbüsü dahi Doğu Akdeniz’de bir ihtilaf kaynağı olabilir.

Fiziksel merkezlerin klasik örneklerinde farklı ülkelerden gelen borular satış noktası olarak işlev gören tek bir noktada birleşir ve tüm sözleşmeler için fiyat bu lokasyonda belirlenir. Bu kabaca bir üreticinin çok talep edilen bir ürününü sadece belirli tek bir mağazaya satabilmesine benzer. Diğer tüm tüketiciler bu ürünü o mağazadan temin etmek zorundadırlar. Ürününe çok talep olmasına rağmen üretici mağaza sahibinden görece düşük fiyat alır, çünkü şirketin malını bu belirlenmiş mağazaya satmaktan başka seçeneği yoktur. Diğer yandan mağaza büyük talep gören üründen yüksek karlar elde eder, çünkü tüketicilerin ürünü alabileceği yegane satış noktasıdır.

Bu benzetmede sanal merkez, üreticinin yüksek talep gören ürününü ülke çapında farklı mağazalara satma alternatifine sahip olmasıyla eş değerde. Bu durumda ürünü satın almak için yarışan daha fazla toptan alıcı olacağından üretici daha fazla kazanacaktır. Nihai kullanıcı durumundaki tüketiciler de ürünü satın alabilecekleri birden fazla mağaza alternatifi olduğu için daha az ödeyeceklerdir. Benim sanal merkez yaklaşımımda üretici yüksek talep gören ürününü tüm Akdeniz bölgesi çapında birden fazla ülkede daha da fazla sayıda mağazaya satabilir.

Basit benzetmemin aksine, doğal gazın pazarlanması sözleşmelerin devrini de içerir. Bu genellikle nihai alıcının belli bir miktar fiziksel gazı teslim almasından önce defalarca gerçekleşir. Sanal ticaret platformu ticaretin esnekliğini ve kolaylığını arttırarak Doğu Akdeniz’deki küçük üreticilerin üretime dönük gelişimleri için son derece ihtiyaç duyulan yatırım akışını teşvik edebilir. Ticareti yapılan gazın hacmini önemli ölçüde arttıracak olan sanal merkez, bölgedeki tüm ülkelere daha büyük refah getirip devasa bir ekonomik sinerji yaratacaktır.

LNG çözümün bir parçası

2016’da Eni’nin Mısır merkezli LNG planı ivme kazandığında, uzmanlar 2035 yılı itibariyle LNG’nin ticareti yapılan gazın baskın formu olacağını çoktan fikir birliğiyle öngörmüştü. 2019’da da LNG’nin bölgeler arası boru hattı sevkiyatlarını en geç 2020’lerin sonlarına doğru sollayacağı tahmin edilmişti. Türkiye’de bile Ocak 2019 ile Haziran 2019 arasında boru hattı gaz ithalatı yüzde 22.8 düşerken LNG ithalatı yüzde 44.8 arttı. Bu da boru hattı ile taşınan gaz için yapılan tipik 20-25 yıllık sözleşmelere göre LNG ticaretinin esnekliğinin avantajlı olduğunun bir kanıtı.

Sanal ticaret merkezi yaklaşımında, LNG’nin sevkiyatı Doğu Akdeniz boyunca jeopolitik uyuşmazlıkları aşıp var olan imkanları en etkili şekilde kullanarak bölgesel olarak gerçekleşecek. Örneğin Mısır’ın iki tane sıvılaştırma tesisi var, ancak yeterli depolama alanı yok. Oysa geleneksel yaklaşımından kaynaklı LNG ve elektriği hep fazla tedarik eden Türkiye’nin yeterinden fazla gaz depolama tesisi var. Türkiye’nin bölgesel pazarlama ve sevkiyat mekanizmalarına dahil edilmesiyle birlikte pazar olabilecek en etkin şekilde işler ve jeopolitik karşıtlıkların yerine paydaşların iş birliğini geçirir.

Sanal merkez nasıl çalışır?

Sanal borsanın Türkiye’nin, Mısır’ın ya da herhangi başka bir ülkenin var olan ya da planlanan hiçbir projesinin yerini almak gibi bir niyeti yok. Tersine en etkin fiyatlandırma platformu olarak işlev göreceğinden ve bölgesel referans fiyat yaratacığından bu tip projelerin etkinliğini arttıracaktır. Sanal enerji ticareti borsasının kendi tarafsız tüzelliği olacağından tüm taraflar için bir karşı taraf teşkil edecek. Enerji sözleşmelerindeki uygulamalar gibi tahkim Stokholm’deki Uluslararası Ticaret Mahkemesi’nin yargı yetkisi altında olabilir. Merkez hiçbir ülkeye ait değildir, fakat tüm ülkeler katılımcıdır ve ekonomik olarak merkezden yararlanır.

Farklı mülkiyet modelleri uygulanabilir. Bir yaklaşım borsadaki pay sahipliğini piyasa katılımcılarına ve Akdeniz bölgesinin büyük ticaret borsalarına açmak olabilir. Bu modelin başarılı olduğu Türkiye’de ispatlandı. Türkiye’nin enerji borsasını EPİAŞ yönetiyor. EPİAŞ’ın hisselerinin yüzde 40’ını özel enerji şirketleri, yüzde 30’unu Borsa İstanbul (BİST), kalan yüzde 30’luk kısmını da devlete ait iletim şirketi elinde bulunduruyor.

Bu yaklaşımda alternatiflerden biri, yeniden birleşme anlaşması üzerinde mutabık olunduktan sonra pay sahipliğini, Akdeniz enerjisinin dört büyük aktörünün artı Kıbrıs’ın ticaret borsalarına tahsis etmek. Mesela Türkiye, Yunanistan, Mısır ve İsrail borsalarına yüzde 15’er pay verilebilir. Yüzde 15’lik başka bir pay stokta tutularak uzlaşma anlaşması uygulamaya konduktan sonra olmak kaydıyla Kıbrıs’ta bir borsaya verilebilir—Kıbrıslıların bir iş birliği geliştirmelerini teşvik etmek için konulacak bir şartlılık unsuru.

Kalan yüzde 25 Turcas, Zorlu ve bu şirketlerin Akdeniz bölgesindeki diğer ülkelerde bulunan muadilleri gibi özel sektör oyuncularına açık olacak. Keza BOTAŞ gibi devlet şirketleri ve onların diğer ülkelerdeki muadilleri de aynı şekilde katılabilirler.

Kıbrıs barış temettüsü: Sanal bir merkez çözümleri nasıl teşvik edebilir?

Sanal gaz ticaret merkezi fiziksel bir yapı olmadığından ve belli bir coğrafi konuma bağlılığı bulunmadığından, ihtilaflı coğrafi ve siyasal talepleri olan ülkelerin bu taleplerini etkilemeyecek şekilde birbirleri ile iş birliği yapmalarına olanak sağlayacak birçok olasılığa kapı açıyor—ülkelerin bu talepleri güvenli bir biçimde bir kenara koyup uyuşmazlıkları aşarak iş birliği yapmalarını mümkün kılıyor. Kıbrıs meselesine gelince, uluslararası tanınılırlığı olan Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımazken, Kuzey Kıbrıs’taki hükümet ve güçlü Türk destekçisi de Güney Kıbrıs’taki hükümeti tanımıyorlar. Sanal gaz ticaret merkezi her iki tarafa da Kıbrıs’ın iki bölge temelinde yeniden birleşmesi için genel bir uzlaşmadan önce doğal gazın gelişimi çerçevesinde iş birliği yaparak bu çıkmazdan kurtulmaları için bir çözüm yolu sunuyor. Hatta adanın enerji kaynaklarının gelişimi için ortaklaşa çalışmak Kıbrıs’ta bir anlaşmasının gerçekleşmesini teşvik için çok yararlı olacaktır.

Sanal ticaret merkezi, Kıbrıs gaz piyasasına şeffaflık getirecektir. Bu şeffaflık bir gelir bölüşümü anlaşması sağlamak için elzem ve bu da bütün yeniden birleşme planlarının temel bileşeni. Özellikle de bir anlaşmanın hayata geçirilmesinin tahmini maliyeti 25 milyar dolarlara varırken.

Sanal merkezden elde edilen ortak gelir, Kıbrıs’ın üç garantör ülkesi Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık ve ilgili tüm tarafların oluşturacağı uluslararası bir gözetim kurulunun bulunacağı, Kuzey ve Güney Kıbrıslılar tarafından idare edilen varlık fonuna benzer bir yapıya aktarılabilir. Fon, gelirin belli yüzdelerini yeni ortak gelişim projelerine tahsis edebilir.

Gelişim fonunun ortak idaresi için önemli bir adım olarak sanal ticaret merkezi borsasının işlemlerinin idaresi, veya en azından bir kısmı, Kuzey ve Güney Kıbrıslılar için ayrılmalı. Borsanın ofisleri ve bilgisayar sunucuları Kıbrıs’ın Lefkoşe’deki tarafsız bölgesinde konumlandırılabilir ve güven inşa mekanizması olarak Kuzey ve Güney Kıbrıslılar tarafından ortaklaşa idare edilebilir. Kuzey Kıbrıslılar doğal gaz kaynaklarının gelişiminde ve pazarlamasında yasal, finansal ve teknik açılardan uzmanlık seviyesinde kendi kendilerine yetmeye çalışırlarsa Kuzey Kıbrıs’ın dış taraflara bağımlılığı azalır, bu da Kuzey Kıbrıs’ı Güney Kıbrıs için daha iyi ve daha yetkin bir ortak yapar.

Süreç Kuzey ve Güney Kıbrıslılardan oluşan bir çalışma grubunun oluşturulmasıyla başlamalı. Adanın iki tarafında da Kıbrıs’ın 1960 yılında bağımsızlığını almasından önce tesis edilmiş ticari kuruluşlar var. Bu kuruluşların ortak desteğiyle iki tarafın da egemenlik iddialarını etkilemeyeck şekilde bir çalışma grubu kurulabilir. Daha sonra çalışma grubu sanal gaz borsasının kısmi idaresini denetleyebilir ve devamında da gelişim fonunu ve ilride farklı sektörlerde hayata geçirilebilecek gelişim projelerini ortaklaşa yönetecek şekilde genişleyebilir. Sanal ticaret merkezi bir kere çalışmaya başlarsa, iki taraf da Kıbrıs’ın doğal gaz keşif ve üretim projelerini geliştirmek için iş birliğini devam ettirme ve genişletmede paydaş haline geleceklerdir.

Elektrik ticareti merkezi Doğu Akdeniz’in enerji geçişini güçlendirebilir

Sanal borsa birbirleri ile yakından ilişkili olmaları itibariyle, hem doğal gazın hem de elektriğin ticaretini yapacak. Belli durumlarda elektriği doğal gazdan yerel olarak üretip sonra su altından geçen elektrik hattıyla ve şebeke bağlantısıyla Akdeniz havzası etrafındaki pazarlara iletmek, gazı tedarik eden ülke veya bir grup tedarikçi ülke için daha uygun maliyetli olabilir.

Bu yaklaşımın öne çıkan örneği, İsrail, Kıbrıs, Girit ve Yunanistan ana karasının şebekelerini su altından geçen 2 GW iletim kapasitesine sahip bir hatla birbirine bağlayan Euro-Asia Ara Bağlantısı. Mısır 2019’da, Kıbrıs, Girit ve Yunanistan ana karasına bağlanan 2 GW’lık benzer bir elektrik ara bağlantısı olan Euro-Afrika Ara Bağlantısı’nı hayata geçirmek için bir anlaşma imzaladı. Türkiye’nin halihazırda Yunanistan ile benzer bir ara bağlantısı var. Buna ek olarak Mısır, yenilenebilir enerji kaynaklarından (YEK) kayda değer elektrik üretim kapasitesi geliştirme sürecinde olan Körfez ülkeleriyle Mağrip ülkeleri ve Suudi Arabistan üzerinden bağlantılı.

Sanal borsa, AB ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) arasındaki elektrik ticaretini teşvik ederek, aynı zamanda Akdeniz ve MENA bölgelerinde güneş enerjisi ve YEK’ndan üretilen enerjinin geniş çapta pazarlanması için önemli bir köprü oluşturuyor. Örneğin Mısır’ın halihazırda aralarında 1.8 GW hacimli Benban Güneş Parkı da olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarıdan 10 GW’lık artık üretim kapasitesi var. Mısır 2035 itibariyle YEK’ten 61 GW kurulu kapasite üretmeyi amaçlıyor. Türkiye’nin çoğu hidroelektrik enerjisi olmak üzere YEK bazlı 42 GW kurulu kapasitesi var. Buna ek olarak güneş enerjisinden 11 GW, rüzgar enerjisinden de 10 GW ek enerji elde etmeyi planlıyor.

Ticari açıdan Doğu Akdeniz doğal gaz kaynaklarının geliştirilmesi ve pazarlanması için en verimli yaklaşım aynı zamanda bölgedeki iş birliğinde paydaşların çıkarlarını en geniş kapsamıyla gözeten yaklaşım. Bir sanal borsa Doğu Akdeniz’de gerçek barışın öncüsü olabilir.

Bengal Körfezi içtihadı deniz yetki alanlarının yapılandırılmasına nasıl olanak sağlayabilir

Her ne kadar Bengal Körfezi Doğu Akdeniz’den uzakta görünse de iki bölge de açık denizlerdeki doğal gaz kaynakları açısından zenginler ve benzer üst düzey jeopolitik risklere sahipler. İki bölgede de bölgesel ve küresel güçler poziyon kapmak için yarışıyorlar. Orada iki komşu ülke Bangladeş ve Myanmar arasındaki kıyaslanabilir deniz yetki alanı ihtilafının çözümlenmesi Yunanistan ve Türkiye’nin Meis Adası’nın yarattığı deniz yetki alanı sınırlarına ilişkin sürüncemede kalan anlaşmazlıklarının çözümüne işaret ediyor.

St. Martin Adası Bangladeş’in en güney noktasını oluşturan küçük bir ada. Bangladeş’in doğu kıyısında bulunan en güneydeki noktadan 9 km uzaklıkta. 36 kilometrekare yüz ölçümü olan adanın nüfusu 5000. St. Martin’in turizm sezonunda mercan resifleri ve kumsalları sayesinde günde 3000 ziyaretçisi var. Bu arada ada Myanmar sahilinin 8 km batısında bulunuyor. Bangladeş’in topraklarına dahil olan St. Martin’in ciddi şekilde Myanmar’da sıkışıp kalmış olması deniz yetki alanlarının sınırlarının belirlenmesinde etkili oluyor.

Meis Adası St. Martin’in Doğu Akdeniz’deki eş değeri. Yunan egemenliği altında olan ada Rodos’un 126 km doğusunda, fakat Türkiye sahilinden 2 km açıkta. St. Martin’den daha bile küçük olan ada 9.2 kilometrekare ve nüfusu 500’ü geçmez. Fakat benzer şekilde Türkiye’nin sahil şeridine sıkışmış durumda.

Sınırların nasıl belirlendiğine bağlı olarak gerçek büyüklüğünün 4000 katı kadar bir deniz yetki alanı yarattığından, Meis’in yetki alanlarının sınırlandırılması için kullanılması özellikle Türkiye için tartışmalı bir durum. Türkiye’nin sondaj gemisi ve ona refaket eden savaş gemisinin mevzilenmesinin ardından Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan beyanat vererek “Diğer ülkelerin Türkiye gibi büyük bir ülkeyi yok saymalarına ve bizi kendi kıyılarımıza hapsetmeye çalışmalarına izin veremeyiz” dedi.

Bangladeş ve Myanmar arasındaki ihtilaf Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi’ne getirildi ve mahkeme 14 Mart 2012’de kararını verdi. Türkiye’nin eskiden beri süregelen, hiçbir Yunan adasının açık denizlerdeki enerji üzerinde egemenlik hakkı sağlayacak bir kıta sahanlığı veya münhasır ekonomik bölge (MEB) oluşturmadığı tezine benzer çizgilerde olan Myanmar’ın savını reddetti. Mahkeme St. Martin’de ekonomik yaşamı sürdürebilecek düzenli bir yaşamın bulunduğuna ve bundan dolayı kıta sahanlığı ve MEB oluşturmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (BMDHS) 121. maddesinin standartlarını karşılıyor olduğuna hükmetti.

Öte yandan Meis’e benzer biçimde, küçük St. Martin Adası, Bangladeş için Myanmar’ın aleyhine 13000 kilometrekarelik bir deniz alanı oluşturuyor. Bunu göz önünde bulunduran mahkeme, deniz yetki alanı sınırlarının belirlenmesinde St. Martin’in kullanılmasının Myanmar’ın sahil projeksiyonuna istinaden “hukuki dayanağı olmayan bir çarpıklığa sebebiyet vereceğine” hükmetti. Eşitlik ilkeleri gereğince Mahkeme deniz kıta sahanlığı veya MEB sınırlarının çizilmesinde adanın hiçbir etkisinin olmaması gerektiğine karar verdi.

Bangladeş-Myanmar davasındaki karar Yunanistan ve Türkiye için adilane bir finale işaret ediyor. Bengal Körfezi örneği izlenecek olursa Meis sınır belirlemekte kullanılmaz. Böylece Türkiye’ye daha makul büyüklükte bir MEB ve kıta sahanlığı sağlanmış olur. Aynı zamanda BMDHS’nin 121. maddesi Yunanistan’ın bölgedeki daha büyük adaları için hala geçerli olur. Küçük Meis Adası ve Girit gibi büyük adalar için bu çözüm bir kere kabul edilirse, orta büyüklükteki adalara da, bu dosyadaki başka bir makalede önerildiği üzere, deniz yetki alanlarının üçte ikisini sınır kabul etmek gibi orantılı bir MEB verilebilir.

Yunanistan ve Türkiye’nin Meis davasını müştereken mahkemeye götürmeleri için Ankara’nın BMDHS imzacısı olması gerekir. Fakat bu çözümün işe yaraması için Türkiye’nin BMDHS’nin otoritesini resmi olarak tanımasına gerek yok. Ankara ve Atina, St. Martin Adası örneğindeki mahkeme kararına göre muhtemel sonucu baz alarak doğrudan müzakerelere başlayabilirler.

Doğu Akdeniz çözümlerinin sinerjisi

Hem Atina hem de Ankara azami taleplerinden geri adım atabilecekleri bir yol bulmalılar. Hem Doğu Akdeniz enerjisinin pazarlanmasına hem de deniz sınırları ihtilaflarına eş zamanlı çözüm arayışında olmak aynı zamanda bir meselenin diğerini olumsuz etkilemesini engeller. Doğu Akdeniz enerjisi için Kıbrıslı Türklere ve Türkiye’ye anlamlı ve karlı roller sağlayan sanal bir enerji merkezi kurma yolunda sağlanacak bir ilerleme, bölgesel iş birliğinde paydaşlık çıkarı doğuracak ve bu Türkiye ile Yunanistan’ın sınır müzakerelerinde de yansımasını bulacaktır. Türkiye ve Yunanistan’ın deniz sınırları anlaşmazlıklarını Bengal Körfezi örneğine dayanarak çözme yolunda ilerleme kaydetmek, durma noktasında olan Kıbrıs’ta çözüm müzakerelerini dalgalanma etkisiyle tekrardan canlandıracaktır. Bir sanal enerji merkezinin gelişiminin ve Bengal Körfezi örneğine dayanan sınır müzakerelerinin eş zamanlı gerçekleşmesinin yaratacağı sinerji Doğu Akdeniz ilişkilerindeki gidişatı değiştirmek için yeterli siyasi momentumu yaratabilir.