Avrupa’da dezenformasyon salgını: Gerçeği kim teyit ediyor?

Analiz

Bizzat art niyetli aktörler Covid-19 salgınından çıkar sağlamaya çalıştığı için dezenformasyon aldı başını gitti. Bugüne dek AB’nin dezenformasyonla mücadelesi planı öz denetime odaklanıyordu ancak AB’nin mevcut krizin üstesinden nasıl geleceğine ilişkin kaygılar çok yaygın.

Çamaşır suyu içmek sizi Covid-19’dan korumaz hatta baz istasyonlarını yakmak da. 5G mobil ağlarının korona virüsün yayılma hızını artırdığı uydurması, Avrupa ve dünya hükümetlerinin bir dezenformasyon yağmurunu kontrol altına almaya çalıştıkları süre boyunca ortaya çıkan en saçma komplo teorisi.

Saçma ya da değil, 5G’nin salgındaki rolü hakkındaki internet efsanesinin tüm Avrupa’yı kapsayan gerçek sonuçları oldu. GSMA’ya (GSM Birliği) göre 20 Mayıs 2020 itibarıyla Birleşik Krallık’taki 5G kulelerine yönelik kundaklama girişimi sayısı 67, Hollanda’da 22, Fransa’da 17, İrlanda’da üç, Kıbrıs’ta iki ve Belçika, İtalya ve İsveç’te bir, Finlandiya’da da bir kundaklama girişimi şüphesi söz konusu.

Parlamento üyelerine hitaben; “Dümdüz söyleyeyim: Dezenformasyon öldürür” diyen Avrupa Dış Eylemler Servisi direktörü Jsep Borrel, kundaklama eylemlerine dikkat çekerek “Dezenformasyonun maddi etkileri de vardır” diye ekledi. GSMA’nın Avrupa’daki halkla ilişkiler müdürü Noelle Knox da “5G’ye yönelik temelsiz iddialar, Avrupa’nın ekonomik olarak tümüyle kendini toplamasını sağlayacak motor gücü olan teknolojiye halkın güvenini sarsıyor” diye uyarı yaptı.

Virüs ile ilişkilendirilen sahte sağlık iddiaları komik gelebilir ve henüz Avrupa’daki acil servislerden, ABD Başkanı Trump’ın Beyaz Saray’daki makamından da destek bulmuş sahte haber nedeniyle, yurttaşların çamaşır suyu ya da dezenfektan içtiğine dair bir bilgi de gelmedi. Yine de çevrimiçi ve çevrim dışı tartışılan “doğrular ve karşıt doğrular” gerçeği kurgudan ayırt etmeyi zorlaştıracak bir arka plan gürültüsüne neden oluyor.  Dezenformasyonun en sinsice yayılma biçimi: Halk çok hızlı bir biçimde yorulabilir ve sorumlu, gerçek, etik haberciliği bile “sahte haber” olarak görmezden gelebilir.

AB raporu Çin ve Rusya’yı işaret ediyor

Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi bu yorgunluğun istemsiz değil iradi bir sonuç olmasından şüphe duymak için nedenler olduğunu söylüyor. 24 Nisan 2020’de yayımlanan bir raporda, Avrupa Birliği dışişleri bölümünün sağlıkla ilgili dezenformasyon kategorileri arasında kayıt altına aldıkları şunlar: “Pandemiyi önemsizleştirme ve bir oyundan ibaret olduğunu varsaymak, örneğin ölüm oranlarının abartıldığını söylemek. Bu mesajlarda sık sık, kurumlara ve hükümetlere olan güveni baltalama girişimlerine odaklanarak, pandeminin kanunsuz bir iktidarın ve yurttaşlar üzerindeki denetimi egemen kılmanın gerekçesi yapıldığı iddia ediliyor.”

Rapor özellikle söz konusu uluslararası dezenformasyon kampanyalarının yani “AB’nin ve ortaklarının ki buna yabancı ülkelerin denetimindeki medya ve sosyal medyanın da” dahil edildiği “eşgüdümlü kampanyalar” olduğuna dikkat çekiyor. “Korana virüs pandemisi ülkeleri birer faşist hijyen diktatörlüğüne çevirmek için abartılıyor”, “Covid-19 krizi medyada üretildi” veya “Covid 19 yüzünden başka kimsenin ölüp ölmeyeceğini söylemek için henüz erken” gibi yeni hikayelerin olduğu başlıklar namı belli Rusya devletinin sahibi ya destekleyicisi olduğu mahreçlerde, Sputnik, South Front ve RT’de görüldü.

Rapor ayrıca, salgının ilk başladığı yer olan Çin’e de dikkat çekiyor. Rapora göre: “Pandeminin başlangıcına ilişkin suçlamaları açık ya da örtülü biçimde saptırmaya çalışan haberler söz konusu”.

Bu konunun Brüksel’de sinirleri nasıl zıplattığının göstergesi, Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi Başkan Josep Borrell’in, Çin’e ilişkin ilk tasarının aslında daha sert olduğu haberinin sızmasıyla, Avrupa Parlamentosu’nun 30 Mayıs’taki toplantısından önce açıklama yapmak durumunda kalması. Borrell Çin’den gelen baskıyla raporun yumuşatıldığına ilişkin suçlamaları reddetti. “Şimdiye kadar kimseye boyun eğmedik, temin ederim ki üçüncü bir tarafın kaygılarıyla, ki bu konuda taraf Çin oluyor, geçen hafta yayımlanan raporda herhangi bir değişiklik yapılmadı” dedi.

Alman Yeşiller ’inden milletvekili Reinhard Bütikofer, Borrell’e katıldığını söyleyerek, “Rapor kamuoyunda yanlış algılandı, Çin karşısında geri adım atıldığı hatta daha kötüsü taviz verildiği suçlaması yapıldı. Borrell lafları ağzında geveleyerek konuşmuyor ve dosdoğru ‘Çin dezenformasyonundan’ söz ediyor” dedi.

Bütikofer ayrıca “Çin kaynaklı dezenformasyon görebildiğimiz kadarıyla pek de başarılı değil. Başkan Trump’ın Çin’e yüklenerek eleştirilerden kurtulma çabası gibi Çin’in de şeffaflık olmadığına ilişkin eleştirilerden kurtulma konusunda başarısı söz konusu değil” dedi.

İspanya ve İtalya’da sahte haber patlaması

Başarılı ya da değil, Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi’nin analizlerine göre, “yanlış ya da büyük oranda yanıltıcı haberler internette yayılmaya devam ediyor hatta teyit servislerince fişlenenler bile. Toplam rakamların hesaplanması mümkün olmasa bile ciddi oranda bir içeriğin milyonlarca kullanıcıya ulaştığını söylemek mümkün.”

Uluslararası bir STK olan Avaaz’ın yaptığı çalışma bu bulguyu onaylıyor. Avaaz’ın raporuna göre “Yanlış haber buzdağının sadece bir parçasını gösteren mevcut duruma göre, bizim örneklediğimiz ve analiz ettiğimiz içerikler Facebook’ta 1,7 milyon kez paylaşılmış ve yaklaşık 117 milyon kez görüntülenmiş.”

Hem Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi hem de Avaaz, zararlı yanlış haber patlamasının özellikle İtalya ve İspanya gibi, Facebook’un içerik denetiminde ağır kaldığı küçük medya pazarlarında daha yüksek göründüğünü söylüyorlar. STK’nın araştırmasında İngilizce içeriğin sadece yüzde 29’unun sahte haber olarak fişlenirken bu oranın İtalyanca için yüzde 68, İspanyolca için yüzde 70 olduğu belirtiliyor.

AB’yi hedef alan karmaşık dezenformasyon kampanyalarına odaklanan ve ele alan bağımsız bir STK olan AB Disinfo Lab’ın genel müdürü Alexandre Alaphillippe, Covid19 pandemisinde Avrupa’da ortaya çıkan garipliklerden birinin, dezenformasyonun etkili bir biçimde özel mesajlaşmalarla yayılması olduğunu söylüyor. “Örneğin daha önce Brezilya ve Hindistan’da da bu olmuştu ancak Avrupa’da ilk kez bu kadar büyük ölçekte oluyor. Bu bilgileri çürütmek çok zor ve çok hızlı yayılıyor” diye açıklıyor durumu.   

Devamında “Avrupa’da ayrıca sınır ötesi dezenformasyan da görüyoruz. Örneğin sözüm ona İtalyan hemşirenin hikâyesi İngilizceye ya da İspanyolcaya tercüme ediliyor. Yani bir tür kamusal alan geliştiriyoruz ama sahte iddiaların yaygınlaştırılması için kullanılıyor” diyor Alaphilippe.

Tabii Alaphilippe mevcut durumun dezenformasyonla mücadelede bir dönüm noktası olacağına da inanıyor: “Bunun bir dönüm noktası olduğunu düşünüyorum çünkü ilk kez zararlı etkiyi de aynı anda görüyoruz. Ayrıca teknoloji platformlarının çoğunun iki ay önce yapmalarının ‘mümkün olmadığını’ söyledikleri şeyleri yapmaya başladıklarını da görüyoruz. Bunun ilk adım olup olmadığına ve daha ileri gidip gitmeyeceğine bakmamız gerek.”

Dezenformasyonla platformların mücadelesine izin vermek

Hükümetlerin sorun üzerinde teknoloji platformlarıyla çalışması önceki girişimlerinde bu seferki kadar kolay olmamıştı. Facebook-Cambridge Analytica skandalında, 87 milyon Amerikalının bilgileri politik reklam için suiistimal edilince, Avrupa Komisyonu Eylül 2018’de Dezenformasyon Uygulamaları Yasası’nı çıkardı. Gönüllü uygulanan planla Facebook, Twitter, Google (Youtube) ve Mozilla çevrimiçi dezenformasyonla mücadele etkinliklerine onay verdiler.

Ocak 2019’dan itibaren Komisyon imzacılara çabalarını yoğunlaştırma çağrısı yapmaya başlamıştı. Sahte hesapları kaldırma ve dezenformasyon üreten sitelerin görünürlüğünü sınırlandırma konusunda “kimi ilerlemeler” söz konusu olsa da politik reklamların tam şeffaflığını sağlamak için başka eylemlere ihtiyaç olduğunu söylüyordu. Facebook, kullanıcıların politik reklamlarla kendilerine kimin ulaştığını görmesini sağlayacak bir Ad Library* kurmaya karar verdi. Ancak Komisyon’un planı henüz gerçek bir şeffaflık ve denetim sağlamak konusunda etkili görünmüyor.

Bugünkü kamu sağlığı krizinde Youtube, korona virüsün yayılmasını hızlandıran bir kaynak olarak 5G’yi hedef gösteren videoların önerilme sayısını azaltacağını söyledi ancak içeriğin “topluluk kuralları” sınırlarını aşmayan kısımları nedeniyle bütünün kaldırılmasına son verecek. Youtube’a göre komplo teorileri gibi “sınırdaki içerikler” toplam videoların yüzde 1’den azını oluşturuyor. Ancak neyin “sınırda” olup olmadığına Youtube’un kendisinin karar verdiğini akılda tutmak önemli. Topluluk kuralları güçlü bir hukukun alternatifi değildir.

AB dezenformasyona karşı (EUvsDisinfo)

 

Kimse gerçekleri yalanlardan ayırma işini teknoloji platformlarına bırakmıyor. 17 Nisan tarihli Avrupa Parlamentosu önergesi “tüm yurttaşların doğru ve kontrol edilmiş bilgiye ulaşmasını mümkün kılacak bir Avrupalı bilgi kaynağı” oluşturulmasını talep ediyor.

AB kötü bilgi hakkında doğru bilgi vermek konusunda çok baştan savma kayıtlara sahip. Bugüne kadar en bilinen girişim dezenformasyon veri tabanı EUvsDisinfo oldu. Bir kaynak, anonimlik şartıyla konuşurken, Komisyon’un kayıtlarının “doğruluk teyidi” ile kendi reklamını yapmayı karıştırdığını söyleyerek “felaket” diye tanımlıyor.

Korsan Parti’den parlamento üyesi Patrick Breyer, dezenformasyon karşıtı kampanyanın bağımsız STK’larca yürütülmesi gerektiğini ve AB’nin de kendi görüşlerinin yayılması için uğraşmaktan ziyade bu STK’ları fonlaması gerektiğini söylüyor: “Özellikle de dezenformasyon, komplo teorisyenleri tarafından hedef alınırken neden AB kurumlarına güvensinler?”

Breyer, web sitesindeki geniş kapsamlı dezenformasyon tanımına ilişkin yaygın kaygılara dikkat çekiyor. Kötü niyetle toplumu aldatmak için üretilen ve “uluslararası enformasyon alanında kısmi, tahrif edilmiş, yanlış tasvir edilmiş gerçeklik olarak tanımlanan mesaj” içeriklerinin ötesine geçen bir noktaya vurgu yapıyor. Bir başka deyişle, tanım beyan değeri içeriyor.  “ ’AB öldü’ belli Rus yayınlarının lafı ama çok fazla sayıda başka kaynak da bunu söylüyor” diye ikazda bulunuyor Breyer.    

Breyer’a göre EUvsDisinfo, Uluslararası Teyit Ağlarının, partizanlığı engellemeK, teyit yapanların biyografilerini vermek ve yayın yapanlara cevap hakkı vermek gibi ilkelerin dâhil olduğu kuralları uygulamıyor. “Doğrulama politikası ve veri tabanına yapılan girişlere itiraz yöntemi söz konusu değil” diyor Breyer.

Zararlı içerikle zararlı görüş arasındaki gri alan

Avrupalı politik yetkililer neyin sansürlenip neyin sansürlenmeyeceğine ilişkin gri alanda bir yol bulmayı beceremediler. “Yasadışı içerik” kolay lokma. Ancak “zarar verebilecek içerik” tanımlanmak açısından daha karmaşık. ABD Başkanı çamaşır suyu içmenin yararı üzerine fikir beyan edince, Brezilya Başkanı Jair Bolsonaro yurttaşları sosyal mesafelenmeye uymamaya çağırınca ve halihazırdaki bir Pakistanlı din adamı “kadınların günahlarının” Covid-19’un nedeni olduğunu söyleyince, haber kanallarının bunları haberleştirme görevi yok mu?

Milletvekili Breyer diyor ki: “Bir şeyin doğruluğunun teyit edilmeyişi onun dezenformasyon olduğu anlamına gelmez.” Ve devam ediyor “Örneğin Covid-19 Wuhan’a Çin dışından getirilmiş ya da laboratuvarda üretilmiş olabilir.  Bu doğru da olabilir yanlış da ancak yazarlar bunun teyit edilemez olduğunu iddia ettiklerinde olasılıklar ya da spekülasyonlar üzerinden açıkça belirttiğiniz sürece bunu haberleştirebilirsiniz.” Ya da AB’nin Demokrasi ve Teknoloji Merkezi’nin teknik politikasının açıkça belirttiği gibi “Birinin sağlam fikri diğerinin dezenformasyonu olabilir.”

AB DisinfoLab’dan Alaphilippe’e göre korona virüs hakkında ortada dolanan metinlerin çoğu dış kaynaklı suçlamalar, ya Çin elçilikleri ya Rus devlet medyası ya da Beyaz Saray kaynaklılar. Alaphilippe, “Fransa’nın varoşlarında göçmenleri sosyal mesafeye uymamakla suçlayanlar var. Kimileri de Avrupa’yı yeterince uymadığı için suçluyor. Ancak eleştiri ile dezenformasyonu birbirinden ayırmak gerek özellikle de adil olan kimsenin bu pandemiye hazır olmadığını söylemekse” diye devam ediyor.  

 

* Reklam kütüphanesi ç.n.

Bu metin İngilizce'den Türkçe'ye Hülya Osmanağaoğlu tarafından çevrilmiştir.