Göçmenlerin Kişisel Verilerinin Gizliliği; Gerçekçi Mi Değil Yoksa Görmezden Mi Geliniyor?

Makale

Göçmenler, bir ülkeye giriş yapmalarının ardından kayıt olmak zorundalar. Nitekim göçmenlere ait kişisel verilerin toplanması hem idari açıdan gerekli hem de bu uygulama göçmenleri kabul eden ülkenin güvenliğine katkıda bulunmakta. Göçmenlerin kırılgan durumları nazara alındığı, güvenliklerinin sağlanması, itimat edilebilir bir veri koruması sisteminin mevcudiyetine bağlıdır. Öte yandan araştırmalar, kişisel verilerin işlenmesinin her daim olması gereken düzeyde bir sorumlulukla gerçekleştirilmediğini ortaya koyuyor. Bu bağlamda bu makalede, göçmenleri ülkelerine kabul eden devletlerin güttüğü amaçlar bakımından hangi tip ve ne ölçüde verinin gerekli olduğu ve kamu güvenliğini sağlayacak ve göçmenlerin kişisel verilerinin korunmasının mümkün olan en üst mertebeye ne şekilde çıkarılabileceği incelenmektedir.

Telefona bağlanmış bir kilit

Zorunlu göçün farklı kademeleri- göçmen, mülteci, sığınmacı- beraberlerinde farklı veri ihtiyaçlarını doğurmaktadır. Bu çalışma, göçmenler ve yerel yetkililer ya da kurum çalışanları arasındaki ilk etkileşimlere odaklanmaktadır. Hükümetlerin ve örgütlerin ideal olarak yalnızca mümkün olan en iyi desteği sağlamak için gerekli olan verileri toplamaları gerekmektedir; ancak öte yandan “gerekli” ifadesinin tanımı, yetkilinin kim olduğuna bağlı olarak değişmektedir.

Sınır güvenliğinden sorumlu kişilerle ilk kez karşılaştıklarında göçmenlerin kendilerini tanıtmaları ve kimliklerinin, hassas durumlarının ve statülerinin tespit edilebilmesi için ayrıntılı bir bilgi vermeleri gerekmektedir. Verilecek bu bilgiler arasında ise ad, yaş, doğum yeri ve doğum tarihi, parmak izi, fotoğraf ve tabiiyet gibi demografik ve biyometrik bilgiler yer almaktadır. Beraberlerinde geçerli bir kimlik belgesi bulunan kişiler, bu ilk engelin üstesinden zaten gelebilmiştir; zira bu kişilerin, en azından adlarını, yaşlarını ve tabiiyetlerini kanıtlayabilmeleri mümkündür. Diğer göçmenlerin ise tabiiyetlerinin tespit edilmesi amacıyla sosyal medya hesapları incelenebilmekte ve bu kişiler, resmi diller, bayrak, para birimi, örf ve adetler, vs. gibi menşe ülkelerine dair sorulara cevap vermek durumunda kalmaktadır. Bir sonraki aşamada da göçmenlerin artık seyahatlerine ilişkin olarak sorulan sorulara yanıt vermeleri gerekir: “Ülkenizi neden terk ettiniz?”, “Şiddet mağduru musunuz?”, “Nereye gidiyorsunuz?”, “Gideceğiniz yerde aile bireylerinizden biri ya da arkadaşınız var mı?”, “Geri döndüğünüz takdirde sizin (ya da ailenizin) başına ne gibi şeyler gelebilir?” sorulan bu sorulardan yalnızca birkaçıdır…

Güç ilişkilerindeki eşitsizlik, mahremiyetin kültürel anlamları ve bilgilendirilmiş onam

Sorumluluk sahibi bir veri işleme sürecindeki en temel unsurlardan biri, bu sürece katılan taraflar arasındaki şeffaflıktır. Öte yandan, göçmenler ile sınır güvenliğinden sorumlu görevliler ya da yerel hükümet yetkilileri arasındaki güç ilişkilerindeki eşitsizlik bu noktada bir muğlaklığa neden olmaktadır. Önemli bilgilerin göçmenlerin büyük bir çoğunluğunun ana dilinde sağlanmıyor oluşu da bu eşitsizliği daha da artırmaktadır. Tercümanlar ve kültürlerarası kolaylaştırıcılık vazifesini üstlenen kişilerin varlığı elzemdir; ama bu kişiler, iletişime dair tüm sorunları çözemeyecekleri gibi çoğu zaman yaşanan ilk etkileşimde orada da değillerdir. Son olarak, bir göçmenin, sınır güvenliğinden sorumlu olan bir kişiyi bir kural ihlalinden ötürü sorumlu tutabilmesi de, özellikle de kendisine sahip olduğu yasal haklara ilişkin bir bilgilendirmede bulunulmamışsa, fevkalade güçtür.

Her ne kadar verilerin, kural olarak gerçek ve bilgilendirilmiş bir onamın ardından paylaşılması gerekse de, bu her zaman bu şekilde gerçekleşmemektedir. Zira bu paylaşım, onların son derece hayati kaynaklara erişimlerini sağlayan bir “geçer akçe” niteliğini taşıdığından, göçmenlerin verilerini paylaşmaktan başka pek de fazla bir seçenekleri yoktur. Yine göçmenlerin çoğuna da hakları ve verilerini paylaşmaları konusundaki riskler hakkında bir bilgilendirmede bulunulmamaktadır. Bu koşullar altında gerçek anlamda bir rızadan bahsedebilmek ise mümkün değildir. Dolayısıyla göçmen ve mültecilerin verilerinin korunmasındaki standartlar ve sınırlamalara ilişkin yaşanan tartışma şudur: İdareciler nasıl ve ne derecede, bir yanda etkililiği olabildiğince üst düzeye çıkarıp, öte yandan bu hassas verilere yeterli düzeyde bir koruma sağlayabilirler?

Üstelik bu sorunlar çoğu zaman, sonrasında daha büyük sorunların ortaya çıkmasına neden olacak bir dizi yanlış anlamalara da sebebiyet vermektedir. Örneğin, İtalya’dan bildirilen bir vaka çalışmasında savaştan kaçan ve eşcinsel olan genç bir Suriyelinin hikayesine yer verilmektedir. Bu kişiye cinsel yönelimini açıklaması için baskı yapıldığında kendisi şunları ifade etmiştir: “Tamam, ben geyim. Suriye’den geliyorum ve bunu alenen söylemem mümkün değil. Suriye’yi savaş nedeniyle terk etmek zorunda kaldım, ama aynı zamanda böyle bir sorunum da var.” Bu genç Suriyeliye göre, göçmenler çoğu zaman bu hassas bilgilerden hangilerini paylaşmaları gerektiğini bilmiyorlar ve bildikleri durumda dahi, çok sayıda göçmen, çeşitli nedenlerden ötürü ailelerinin ya da birlikte seyahat ettikleri kişi ya da kişilerin önünde bunları rahatça dile getiremiyor. Bu gencin yaşamış olduğu tecrübe, bir göçmenin hangi hallerde kişisel bilgilerini paylaşma hususunda kendisini rahat hissetmeyebileceğinin bir örneğini teşkil etmektedir. Nitekim bu genç Suriyeli de bu bilgiyi, ancak sınır güvenliğinden sorumlu yetkililerin kendisine durumun “hayli ciddi” olduğu yönündeki uyarılarından sonra paylaşmıştı. Bu durumdan, anılan gencin cinsel yöneliminin, kendisi hakkında yapılacak hassas durum değerlendirilmesine etki edebileceği ve muhtemelen de göçmenlik sürecinde ilerlemesine yardımcı olabileceği çıkarımını yapmak mümkün.

Herhangi bir açıklığın bulunmuyor oluşu da sorunun bir diğer büyük boyutunu teşkil ettiği izlenimi edinilmektedir. Örneğin İtalya’daki göçmenler için toplanan muhtelif verilerin amacı konusunda “genel bir kafa karışıklığı mevcuttur.” Bu belirsizlik, en iyi ihtimalle can sıkıcı; ama en kötü ihtimalde ise tehlikeli olabilmektedir. Hassas verilerin sızdırılması şantaja, şiddete, kimlik hırsızlığına ve zulme neden olabilir. Dolayısıyla, yukarıda da açıklandığı üzere, araştırmacılar etkili olmaktan gereğinden fazla bir şekilde taviz vermeksizin daha katı gizlilik kurallarının nasıl uygulanabileceğini tartışmaktadırlar.

BMMYK Standartları ve Tavsiyeleri

Göçmenlerin, verilerinin toplanması, işlenmesi ve saklanmasında amaçları ve riskleri anlama hakkı vardır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) de mültecilerin “haklarını ve esenliklerini” koruyarak mültecilere destek sağlanmasından sorumlu bir kuruluştur. BMMYK’ya göre göçmenlerin rızası, yürütülen işlemlerin büyük bir çoğunluğu için aranmalıdır. Göçmenlerin gizlilik talebinde bulunma ve bu hakkın ne zaman sınırlandırabileceğini bilme hakkı da vardır. BMMYK ile bir şekilde çalışan herkes bu gizliliğe riayet etmek ve bu bilgileri, göçmenlerin temas ettiği üçüncü kişilerden saklamakla yükümlüdür. Verilerin üçüncü kişilerle paylaşılması, ancak “meşru bir amaca” hizmet etmesi halinde ve bu amacın da “BMMYK’nın uluslararası koruma görevi ile uyumlu” ve her iki tarafın da güvenliğinin sağlanmış olması şartıyla mümkündür. Göçmenlere, kendilerini kabul eden devletle hangi tip kişisel verilerinin paylaşıldığı konusunda bilgi verilmelidir. Reşit olmayan göçmenler için ise, BMMYK çalışanları rıza olmaksızın neyin en doğru olabileceğine karar vermektedir.

BMMKYK’nın görev tanıma göre, BMMYK mültecileri kabul eden devletlerle temas halindedir ve yalnızca asgari düzeyde bir veri paylaşımında bulunmaktadır. Bu, esasen “temel kişisel bilgiler” ile kimlere “mülteci statüsü verilmediğini” içermektedir. Göçmen dosyalarından yalnızca sınırlı veri setleri yetkililerce paylaşılmalı ve bu paylaşım ise yalnızca zulüm tehdidin varlığı gibi belli bir amaç dahilinde gerçekleşmelidir. BMMYK ve diğer insani yardım örgütleri, hükümetleri göçmen ve mültecilerle çalışırken uluslararası insan hakları hukukunu takip etmeye teşvik etmektedir.   

Olası Bir Çözüm Yolu

Birmingham Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nin başında bulunan Richard Black göçmenlerin kişisel verilerinin gizliliğini savunmaktadır. Black, ayrımcılığın olabilecek en asgari düzeye indirilebilmesi için, paylaşılması istenen verilerin, hükümetlerin “sosyal hizmetlerden” yararlanmaya hak kazanmış olan yerleşik durumdaki kişilerden sunmalarını beklediği veriler ile aynı olmasını önermektedir. Örneğin, bir göçmene kişisel geçmişiyle ilgili bir soru sormak yerine, göçmenlerden ancak yerleşik durumdaki bir kişinin gıda ya da ilaç alabilmek için sunması gereken bilgilerin aynısını sağlamaları beklenmelidir. Böylesi bir yaklaşım göçmenlere yönelik ayrımcılığı caydırabilir. Ancak yine de güç ilişkilerindeki eşitsizlik bir gerçek olarak karşımızda durmaya devam etmektedir.

Bilgiye erişim, kültürel farklılıklar ve güç ilişkilerindeki eşitsizlikler, göçmenlerin seyahatleri boyunca karşılaştıkları çok sayıdan sorundan yalnızca üçüdür. Göçmenleri ülkeye kabul eden bir devletin kamu güvenliği ve kamu sağlığını güvence altına alma menfaati vardır. Bunun sağlanabilmesi için de göçmenlere ilişkin belli başlı bilgilerin toplanması gereklidir. Dolayısıyla mesele zorunlu göç olduğunda, bilgilerin gönüllü rızaya dayalı olarak toplandığına bel sağlamak bu denklemde gerçekçi olmayacaktır; ancak bilgilendirilmiş onam olabilir. Mahremiyet hem göçmen hem de onunla ilk temas eden sınır güvenliğinden sorumlu kişi için bir endişe kaynağı teşkil edebilir; ama burada hassas durumda olan taraf göçmendir. Göçmenlere ve mültecilere hakları ve verilerini paylaşmaları konusundaki riskler hakkında eğitimler verilmesi için daha fazla çabaya ihtiyaç vardır. Veri toplama yöntemlerinin de insan hakları temel alınmalıdır. Olabilecek en gerçekçi yaklaşım ise ülkeye gelen göçmenlerin verilerinin toplanma amacı ve riskleri hakkında bilgilendirilmeleri ve bu verilerin toplanmasının ardından da güvenli veri işlemenin gerçekleşmesini güvence altına almak olacaktır.