Myanmar'da feminist bir dış politikaya doğru

Analiz

Myanmar'da onlarca yıl süren iç savaşın ardından başlatılan barış sürecine tıkanıklık ve erkek egemenliği hakim. Uluslararası kuruluşlar kapsayıcı bir süreci desteklerken, ulusal kadın ağları etnik çeşitliliğe sahip ülkede çoğulculuğun kabulü için mücadele veriyor

Bu makale "Feminist Dış Politika" özel dosyasından alınmıştır.

Myanmar iç karmaşa yaşayan bir toplum. İngiliz sömürgeciliğinden 1949'da ayrılan ülke, bağımsızlığı takip eden 60 küsur yıllık otoriter yönetim sürecinin yaralarını sarmaya çalışırken, iç savaş da etnik alanlara zarar vermeye devam ediyor. Aung San Suu Kyi’nin Ulusal Demokrasi Birliği (NLD) umutları yükseltmiş olsa da, insan hakları meselelerinin demokratik olarak seçilmiş yeni hükümetin gündeminde de çok geri planda bırakıldığı görülüyor.

2015 yılında Myanmar hükümeti ve sekiz Etnik Silahlı Örgüt (ESÖ) arasında şsjuluzuz Ulusal Çapta Ateşkes Anlaşması (UAA), yürütülen bir dizi Birlik Barış Konferansı (BBK) ve devam eden bölgesel siyasi diyaloglara karşın, ülkede barış süreci tıkanmış durumda. 2016 yazında Kachin ve Kuzey Shan eyaletlerinde çatışmalar yeniden yükseldi ve bu durum hükümet ile UAA imzacısı olmayan gruplar arasında zaten kırılgan olan ilişkiyi daha da beter hale getirdi.

2017'de ordu Arakan eyaletinde yaşayan Rohingya Müslüman azınlığına "soykırım" uyguladı ve "insanlığa karşı işlenen suçlar" kapsamında suçlar işledi. [1][2] Tarif edilemeyecek kadar korkunç, hükümet onaylı vahşet eylemleri uluslararası toplum ve NLD arasındaki iyi niyet köprülerini neredeyse yıktı. Bugün itibariyle Myanmar'da barış, çoğulculuk ve kapsayıcılık meseleleri üzerine kavramsal bölünme genişlerken, uluslararası dış politika hassas bir denge üzerinde duruyor.

Erkek egemen barış süreci

Myanmar'da mevcut bağlamda bir endişe kaynağı da cinsiyet katılımcılığı meselesi ve aslında bu mesele kırılgan, durgun barış sürecinin önünü açabilecek bir bileşen durumunda. Çeşitli kadın sivil toplum örgütlerinin de ortaya koyduğu üzere, ülkede bugüne kadar tamamen erkek egemen bir barış süreci yürütüldü. Resmi barış süreci organları ve mekanizmalarında, ateşkes müzakerelerinde, hatta UAA belgelerinin kendisinde kapsayıcılık veya kadın temsiliyeti yer almadı. Eşzamanlı olarak, kadınların sosyal statüsü, ataerkil normların hakimiyeti altında ezilmeye devam etti.

Myanmar’ın etnik eyaletlerinin kadın liderleri, bu arka plana karşın ortak bir neden için bir araya geldi: Barış sürecinde kadın hakları politikalarını yükseltmek ve toplumsal cinsiyete duyarlı sonuçları artırmak. Myanmar'a kadın hakları ve 'Kadınlar, Barış ve Güvenlik' (WPS) merceğinden bakan bu gruplar, kadınların, çatışmanın doğrudan sonucu olarak yaşadığı sorunlara dikkat çekmektedir. Bunlar arasında çatışmada cinsel şiddet, [3] ücra veya çatışmalardan etkilenen bölgelerde yaşayan kadınların kaynak eksikliği [4] ve kadınların karar alma süreçlerinde [5] ve siyasette [6] düşük temsiliyeti bulunmaktadır.

Bu gruplardan Barış Sürecine Cinsiyet Katılımı İttifakı'nın (AGIPP) koordinatörü Ban Seng Bu'nun ifadesiyle, "Kadınların barış sürecine karar alma düzeyinde katılımı, Myanmar'da adil ve sürdürülebilir bir barış süreci için elzemdir. Uluslararası aktörler yerel kadın politika yapıcıları kapasite geliştirme ve savunuculuk çabaları ile desteklemelidir."

Bu gruplar, Batı hükümetleri, STK'lar, BM ve AB gibi uluslararası kuruluşlardan oluşan, Myanmar'daki iç savaşı sona erdirme ortak hedefine sahip, kaynakları sağlam, iyiniyetli bir uluslararası topluluk tarafından desteklenmektedir. Onların yardımı ile etnik kadınların sivil toplum kuruluşları Myanmar hükümetinden söz talep etmeye başlamış, kadın hakları odaklı politika değişiklikleri elde etme yolunda daha önemli kazanımlar elde etmeye hazır hale gelmiştir.

Feminist bir dış politika için gerekli olan kültürel ve politik değişimler

Bununla birlikte bu kazançların bir bedeli var. Her ne kadar amaç beyanlarında çeşitlilik ve sosyal kapsayıcılık vurgusu olsa da bu grupların birçoğu feminist felsefenin yapı taşlarından olan çoğulculuğu hayata geçirememiş durumda. Kimi etnik azınlıklar, gerek resmi politik sürecin gerekse de onu eleştirenlerin çalışmalarının dışında tutuluyor. Özetle Myanmar'da feminist politika hedeflerine ulaşma stratejileri herkese açık değil.

Sonuç olarak, uluslararası aktörlerin, Myanmar'da kadın hakları politikası oluşturma girişimlerine destek için stratejik bir yaklaşım benimsemesi şart. Hareket içindeki dışlama nüanslarını gözden kaçırarak atılacak adımlar, hareketi bir bütün olarak tehlikeye sokma riski taşıyor. Uluslararası toplum, barış sürecini ve onu oluşturan tüm aktörleri gelişigüzel desteklemekten ziyade, feminist teori ve pratiğin temel bileşenlerine ulaşmaya, toplumsal katılımı sağlamaya çalışan örgütleri, programları ve faaliyetleri hedeflemelidir.

Feminist bir dış politika, bir başka ülkeye yatırım yapan, onunla diplomatik ilişkiler kuran ve onun barış sürecine müdahil olan uluslararası aktörlerden, o ülkede kadın hakları politikalarını geliştiren inisiyatifleri desteklemelerini ve bu girişimleri ülke çapında barışın temel bir bileşeni olarak ele almalarını talep eder. Daha da ötesi, gerçekten feminist bir dış politika, bu bütünlüklü kapsayıcı hedeflere ulaşmak için kültürel ve politik değişimleri şart koşar.

Kitle tabanlı sivil toplum aktörleri ve onları destekleyen uluslararası topluluk; etnik, dini ve sınıfsal çizgilerde ayrımcılığı körükleyen normlara direnme ve nihayetinde onları değiştirme taahhüdünü vermelidir. Ancak hükümet düzeyinde yapılacak politik değişiklikler ile tabanda yaşanacak norm değişiminin kombinasyonu, Myanmar'ı bu tür feminist hedeflere ulaştırabilir.

Myanmar’ın etnik kadın liderlerinin çoğu bu gerekliliğin farkında. Barış Sürecine Cinsiyet Katılımı İttifakı (AGIPP) Ulusal Danışmanı Nang Phyu Phyu Lin’in belirttiği gibi,

“Feminizmin amacı eşitsizlik konularını ele almak ve ulusların gelişmesine ve barışına katkıda bulunmaktır. Bu nedenle herkes, halkların haklarını, kaynakların eşit dağılımını  ve -kadınlar dahil- sistematik olarak ayrımcılığa maruz kalanların temsilini yükseltecek politikaları bilmeli ve desteklemelidir. Uluslararası aktörler, hükümeti ve diğer otorite sahiplerini etnik halkların haklarına saygı duymaya, kaynakların eşit dağıtımını (doğal kaynaklar dahil) garanti altına almaya ve ayrımcı yasaları gözden geçirip revize etmeye teşvik etmelidir."

Bununla birlikte, kadın liderlerin bu kadar tutkuyla bahsettikleri kapsayıcılık konusu pratikte hâlâ anlaşılamamış durumda. Bunu, Myanmar’da yaşanan üç ayrı çatışma durumuna verilen sivil toplum tepkilerine ve çatışmaları bitirmeye dönük adımların kapsayıcılıktan uzak haline bakarak görmek mümkün. Geçtiğimiz aylarda Kaçin, Kuzey Şan ve Arakan'daki çatışmalar, insan hakları perspektifinden bakıldığında dünyanın en korkunç çatışmaları arasında gösterildi. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nin son araştırma heyeti, Arakan'da sivilleri hedef alan askeri harekatı “insanlığa karşı suçlar” [7] kapsamına aldı; Kaşin ve Kuzey Şan'da devam eden insan hakları vahşetini de 'benzer ağırlıkta' tanımladı. Vahşetin ekstrem örnekleri olarak kayda geçen bu çatışmalar, cinsiyete dayalı cinsel şiddete ve sosyal, politik, ekonomik ve fiziksel güvensizliğe karşı kritik derecede savunmasız olan kadınlara dönük vahşi etkileriyle de tarihe geçti.

BM Araştırma Heyeti bu çatışmalarda yaşanan olayları ortaya çıkarmaya yönelik çabalarıyla paralel olarak, kadın grupları da Kaşin ve Kuzey Şan'da devam eden vahşete ışık tutmaya çalıştı. Otuz iki Kaşin STK'sı geçtiğimiz günlerde BM'ye ithafen bir mektup yayınlayarak, Kaşin'de sivillere uygulanan askeri şiddete karşı Myanmar'ın Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (ICC) sevk edilmesini talep etti. [8]

Fakat -her ne kadar mektupta atıfta bulunulsa da- konu Arakan'daki çatışmalar olduğunda, kadın gruplarının, işlenen vahşete karşı seslerinin çok cılız kaldığı görülüyor. Yalnızca Karen Kadın Örgütü (KWO) adlı kuruluşu bu genellemenin dışında tutmak gerek. KWO, Ağustos 2017’de başlayan Arakan vahşetini, olay başlar başlamaz yaptığı bir basın açıklaması ile kınadı. [9] Buna cevaben, ABD Büyükelçiliği, KWO'yu Myanmar’ın “Değişim Kadınları” ödülüne layık gördü. [10] KWO, Dünya Kadınlar Günü'nde bir açıklama yaparak sesini yükseltmeye devam etti:

"Hangi kökenden gelirse gelsin, ister Rohingyalı ister Şanlı ister Kaşinli olsun, Burma'nın hiçbir kadını bu saldırılara maruz kalmamalıdır. Bizler kocalarımızın elinden acı çekmemeliyiz, Burma Ordusu'nun elinden acı çekmemeliyiz." [11]

Bu tür dayanışma seslerinin önemini fark eden uluslararası aktörler, kadın gruplarının katılım çabalarının artmasını istiyor. Yangon'daki Norveç Kraliyet Büyükelçiliği Geliştirme Danışmanı Nang Ohnmar Than şöyle diyor:

“Etnik çeşitliliğin hayli yüksek olduğu Myanmar gibi bir ülkede, birbiri ardına kurulan kadın grupları ve ağları, farklı çatışma ve şiddet alanlarının ortasında cinsiyet katılımcılığını savunmaya çalışıyor. Böylesi bir ülkede uluslararası aktörlerin kapsayıcılığa dönük çabaları ve kadın bakış açısını tabana yayan perspektifleri desteklemesi, ayrıca 'cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin' (CTCDŞ) kadın kurbanlarının sesini duyurması önemlidir."

Gerek tabandan gerekse de uluslararası toplumdan gelen bu çağrılara rağmen, Myanmar’ın kadın hakları politikası oluşturma alanı, norm değişikliği engeline takılmış duruyor. Rohingya kadınları, bu konularda çalışma yürüten şemsiye örgütlerden ve ittifaklardan büyük ölçüde, devlet düzeyinde temsiliyetten ise neredeyse tamamen mahrumlar. Örneğin, kadın hakları politikalarıı ulusal düzeyde güvence altına almayı hedefleyen Kadınların Gelişimi Ulusal Stratejik Planı (NSPAW) kapsamında kurulan teknik çalışma gruplarında dahi Rohingya kadınları bulunmuyorlar.

Uluslararası toplum, hükümetle devam eden bu çığır açıcı mücadelede sivil toplumla ortak hareket etmekle birlikte, kapsayıcılık ve daha geniş bir norm değişimi pratiği konusunda kadın hakları savunucularıyla karşı karşıya gelmekten -belki de elde edilen önemli kazanımların kaybedilebileceği korkusuyla- imtina ediyor. Bunun sonucunda, azınlık kadınların seslerini duyurma konusunda çok az çaba gösteren, azınlık kadınların sorunlarını programlama ve çalışmalarına neredeyse hiç katmayan sivil toplum kuruluşları finanse edilmeye devam ediyor.

Kadın hakları gruplarının Arakan'daki soykırıma dair kayda değer sessizliği, bize salt silahlı çatışmaların değil, aynı zamanda hak-savunucusu insiyatiflerin kendilerinin kültürel boyutuyla ilgili veri sunuyor. Kadın STK'larında devam eden kapsayıcılık sorunu, Myanmar'da hak savunucuları arasında tutarlı bir feminist ajandanın gelişmesine engel olduğu gibi, toplumdaki beton duvarların yükselmesi ve kadın hakları mücadelesinin tıkanması tehlikesini doğuruyor.

Kadın STK'ların kapsayıcılık konusundaki eksikliğinin ortaya çıkardığı sorunları, önde gelen kadın hakları savunucularından biri şöyle anlatıyor: "Dikkatlice ve sessizce Arakan'a adım atmaya çalışıyoruz. Fakat hükümete taraf olan bizimki gibi örgütler için bu çok zor. Bıçak sırtında çalışıyoruz." Aynı hak savunucusu, Rohingya kadınlarına kamuoyuna açık destek sunmaları halinde, örgütün ve üyelerinin hedef haline geleceğini, güvenliklerinin riske gireceğini ifade ederek, "Herhangi bir korunma mekanizması yok. Hukuk düzeni ve güvenlik çok zayıf" diyor.

Bu tür güvenlik kaygıları, Arakan'daki şiddete dair STK'lardan tepki bekleyen uluslararası aktörler tarafından ciddiye alınmalıdır. Bununla birlikte, uluslararası arenada diplomasi, uluslararası bir partner için önemli bir meseleye dair diğer partnerlerin tavrını açıkça ortaya koymaya hazır olduklarını göstermelerini gerektirir. Bu zorluklar karşısında şu sorulmalıdır: Uluslararası toplum, bir yandan kadın STK'larını kapsayıcılıkla ilgili faaliyetlere yönlendirirken, bir yandan da onların güvenlik kaygılarını anlayıp çözüm olabilecek destek ve teşvikleri harekete aen iyi şekilde nasıl sunabilir?

Kültürel Geçişi Kucaklamak

Bu dinamikler göz önüne alındığında, uluslararası toplumun gerçek bir feminist ajandayı desteklemesinin en iyi yolu, Myanmar'ı toplumun tüm kesimlerinin, özellikle -bizzat hak savunucusu gruplar tarafından bile- sosyal olarak dışlanmış Rohingyalar gibi kesimlerin seslerinin kapsamlı bir şekilde temsil edilmesine olanak sağlamaya teşvik etmektir. Aynı zamanda uluslararası aktörler, hak savunucularını koruyacak hukukun üstünlüğü ilkesinin üstünlüğü için, yönetimin en üst kademelerinde siyasi değişime duyulan ihtiyacı teşvik etmelidir.

Öte yandan uluslararası toplum (ve özellikle AB), ordu üzerinde baskı kurmak amacıyla Myanmar'a gelişigüzel yaptırım uygulamaktan kaçınmalıdır, çünkü bu yaptırımlar, tekstil endüstrisi benzeri çeşitli güvencesiz sektörlerde çalışan binlerce kadına ve kritik çalışmalar yapmaya devam eden aktivist STK'lara zarar verecek durumdadır. Yaptırım önlemleriyle kapsayıcılık sorununa çözüm sunacak feminist bir dış politika yürütmek mümkün değildir.

Bunun yerine uluslararası toplum, yaptırım içermeyen şu adımları atabilir:

1) Sosyal kapsayıcılığa odaklanan veya ötekileştirilmiş azınlık kadınlarının katılımını ve temsiliyetini arttırmaya dönük hedeflerin takip ve değerlendirilmesini içeren STK programlarına koşullu finansman olanağı sunmak.

2) Sivil toplum aktörlerinin korunması ve hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi için ordu ve NLD hükümeti üzerindeki baskıyı artırmak.

3) Hükümet üyelerini STK'ların alanını 'açık' tutmaya davet edecek açıklamalarda bulunmak, böylelikle hak savunucularının çalışmalarına korkusuzca devam edebilmesine katkıda bulunmak.

Aynı zamanda, sivil toplum kadın örgütleri, faaliyetlerini sürdürmede uluslararası bağışçıların oynadığı kilit rolün değerini görmeli, başarılı diplomasinin, en köklü görünen toplumsal değerleri bile değiştirmek için görünür adımlar atmaya istekli olma çağrısı yaptığını anlamalıdır. Sözlerini destekleyecek eylemler arasında, çalışma gruplarında, komitelerde yer alan veya bu kuruluşlarda yönetici pozisyonlar üstlenen kadınlar arasında  çeşitliliğin artması yer almalıdır.

Bu değişimin bir şartı da kültürel geçiştir: İtaati ödüllendiren ve belirli dinleri ve etnik kökenleri ayrıcalıklı gören hiyerarşik bir yapıdan, sivil toplum liderliği saflarında çoğulculuğu teşvik eden bir yapıya geçiş gerekecektir. Halihazırda bu norm değişikliklerini benimsemiş kimi kadın örgütleri bulunmaktdadır. Diğerleri bunu yapmakta zorlanacaklar, ancak belirtilen feminist amaçlarını gerçekleştirmek istiyorlarsa mecburlar.

Bu, yine, itaati ödüllendiren ve belirli dinleri ve etnik kökenleri ayrıcalıklı kılan hiyerarşik bir yapıdan, sivil toplum liderliği saflarında çoğulculuğu teşvik eden bir yapıya geçişi, kültürel bir değişimi gerektirecektir. Bazı kadın örgütleri zaten bu norm değişikliklerini benimsiyor. Diğerleri benimsemeye zorlanacaktır ama eğer feminist amaçlarını gerçekleştirmek istiyorlarsa bu bir zorunluluktur.

Sonuç: Myanmar'da Feminist Bir Dış Politikaya Doğru

Myanmar'da kitlesel tabanda ve ulusal seviyede birçok kazanım elde edildi. Ülkede her ne kadar uluslararası toplum kadın hakları gündemini destekleyerek bugüne kadar hayati ve örnek işlere imza atmış olsa da Myanmar’ın kadın aktivistleri ve onları destekleyen örgütler çoğulculuğu benimsemeyi taahhüt etmediği takdirde bu kazanımlar başarısız olacaklar. Feminist teori sadece politikaların değil, toplumsal değerlerin dönüşümü için de toplumlara çağrıda bulunur. Her birimizden tüm insanların kurtuluşuna katılımımızı talep eder.

Feminist amaçlara ulaşmak için çalışanlar, norm-değiştirici davranışların korkusuzca üstlenilebilmesi için gerekli hukukun üstünlüğü ilkesini savunurken, gerçek sosyal kapsayıcılığa dönük kültürel değişimi de kucaklayabilmelidir. Bu aktörler ancak o zaman Myanmar'da gerçekten feminist bir dış politikaya ulaşma ve sürdürülebilir barışı tesis etme yolunda yürür hale gelecektir.

Image removed.Yazar hakkında: Erin Kamler, geçen on yıl boyunca Güneydoğu Asya'da çalışmış akademisyen, araştırmacı, yazar ve uluslararası cinsiyet uzmanıdır. Kurbanı Dramatize Etme / Tayland'da İnsan Ticaretiyle Mücadele Hareketi Araştırması adlı yeni kitabı 2019 yılında Oxford University Press tarafından yayınlanacak.

 

 

 

"Bu ülkenin cinsiyet eşitsizliği ve belirli etnik grupların ötekileştirilmesi konusunda ciddi ve sistematik bir sorunu var. Burada 135'ten fazla etnik grup yaşıyor; tüm seslerin sosyal ve politik olarak duyulması, onlara saygı duyulması ve barış sürecine entegre edilmesi şart. Katılımcılık önemli. Bugün burada feminizm hâlâ görece yeni bir konu ve kadın hareketinin kesişimsel feminizmi daha iyi anlamaya yakıcı biçimde ihtiyacı var. Birbirimizin farklı kimliklerini ve geçmişlerini tolere etmeksizin, kabul etmeksizin veya kutlamaksızın dayanışmak mümkün değil. Bu nedenle, farklı etnik kökenlerden ve yerlerden gelen kadınların eşit temsiliyeti ve anlamlı katılımı için, öncelikle onlara kaynaklara ve kapasite geliştirme fırsatlarına eşit erişim imkânı sağlamalıyız. Myanmar'ın gelişimi için ülkenin tüm sektörlerinde, siyasette, medyada, edebiyatta, inşaatta vb alanlarda daha fazla feministe ihtiyacımız var."

Nandar feminist bir aktivist, çevirmen, STK kurucusu ve sanatçıdır. Aile içi şiddet, sokak tacizi, kadın vücudu ve tecavüz gibi konularda farkındalık yaratmak için üç kitap çevirdi ve çeşitli oyunlarda yer aldı. Myanmar'da 2018 yılında oynanan Vajina Monologları oyununun ortak organizatörlerinden biriydi. Menstruasyon hijyeni, cinsiyet eşitliği ve feminizm hakkında bilgi veren The Purple Feminists Group (Mor Feministler Grubu) organizasyonunu kurdu. 

Bu makale "Feminist Dış Politika" özel dosyasından alınmıştır.

-------------------------------------------------------

[1] İnsan Hakları Konseyi, Otuz Dokuzuncu Oturum. (2018, 10-28 Eylül). Myanmar'daki BM Araştırma Komisyonu'nun raporu. https://www.ohchr.org/Documents/HRBodies/HRCouncil/FFM-Myanmar/A_HRC_39 _...

[2] BM Haberleri. (2018, 27 Ağustos). Myanmar askeri liderleri soykırımla suçlanmalı - BM raporu. https://news.un.org/en/story/2018/08/1017802

[3] Burma Kadınlar Birliği. (2014). Aynı Cezasızlık, Aynı Kalıplar. Chiang Mai, Tayland: WLB. http://womenofburma.org/wp-content/uploads/2014/01/SameImpunitySamePatte...

[4] Barış Sürecine Cinsiyet Katılımı İttifakı. (2018). Myanmar'da kadın, barış ve güvenliğin “yerelleştirilmesi.” AGIPP Politika Notları No 5. Mayıs 2018. Yangon: AGIPP. https: //www.agipp.org/sites/agipp.org/files/the_localisation_of_women_pe...

[5] Barış Sürecine Cinsiyet Katılımı İttifakı. (2017). Myanmar İkinci Birlik Barış Konferansı Analizi - Cinsiyet Perspektifinden 21. Yüzyıl Panglong’u. Yangon: AGIPP. https://www.agipp.org/sites/agipp.org/files/agipp_upc_analysis_paper.pdf

[6] Barış Sürecine Cinsiyet Katılımı İttifakı. (2017). Myanmar’ın barış sürecine cinsiyetin dahil edilmesine rehberlik eden uluslararası standartlar. AGIPP Politika Notları No 3. Mayıs 2017. Yangon: AGIPP. http://www.agipp.org/en/analysis

[7] Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi. (2018). Myanmar'da Uluslararası Bağımsız Araştırma Misyonu. https://www.ohchr.org/en/hrbodies/hrc/myanmarffm/pages/index.aspx

[8] Radyo Özgür Asya. (2018). Kaşin STK'ları BM'yi Myanmar'ı Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne sevk etmeye çağırıyor. https: //www.rfa.org/english/news/myanmar/kachin-csos-call-on-un-to-refer...

[9] Karen Kadın Örgütü. (2018). Rohingya Halkına Burma Askeri Zulümü Hakkında basın bildirisi. https: //www.burmalink.org/karen-womens-organisation-press-statement-burm...

[10] Mizzima. (2018). ABD Büyükelçiliği, Myanmar'da değişimin kadınlarını onurlandırıyor. http://www.mizzima.com/news-domestic/us-embassy-honors-women-change-mya…

[11] Gelişen Ses Myanmar. (2018). Karen Kadın Örgütü Uluslararası Kadınlar Günü Bildirisi (2018). https: //progressivevoicemyanmar.org/2018/03/08/karen-womens-organization...