“Yumruk gibi söz”lerle politika

Yerli ve milli”. Yaklaşık son iki yıldır, Türkiye’de iktidarın parolası ve işareti budur. Yerlilik, millîliğin pekiştirici sıfatı işlevini görür bu terimde. 

Aynı zamanda, milletimizin, başka milletlerle ve evrensel ve modern bir olgu olarak national ile kıyaslanamayacak tamamen özgün kumaşını dokur. Bize mahsus bir millîliği; genel olarak başkalığı, biricikliği, otantisizmi ima eder. O otantikliği ve millî cemaate  mensubiyeti, bir mahremiyeti paylaşma duygusuyla yücelten bir terimdir, “yerli ve milli”. Bitmez bilmez bir aidiyet ve sadakat denetiminin aracıdır.

Yerli ve Milli

Gerek “yerli ve milli”, gerekse AKP iktidarının birçok başka anahtar sözü, büsbütün yeni değil aslında. Türkiye sağının geleneksel kelime hazinesini kullanıyorlar. “Herkesi kucaklamak”, “Benim esnafım” gibi popülist gönül okşama lâfları, “Bizim kültürümüzde yok” gibi ahlâkçı muhafazakar veto sözleri veya alabildiğine geniş bir yorumla linççi saldırganlıkları meşrulaştırmakta kullanılan “tahrik” motifi, bunun örnekleridir.

Kelimeler yumruklara dönüşürken

Bu iktidar dil politikasını ayırt eden, bu söz kalıplarını gerçekten tahrip kalıplarına dönüştürmesidir. Genel olarak sözlerin, kesip atarak, “sözü bitirecek” bir tarzda kullanılmasından bahsediyorum. Medya dilinin kağşamış kalıplarından “yumruk gibi söz” (veya “yumruk gibi cevap”) var ya hani!... Bu, üslupla ilgili ve üslup kuşkusuz siyasî dilin yapısal bir unsuru. Nitekim kimi lâflar, azarlama diliyle kullanılıyor, adeta hasmın üzerine fırlatılıyor. Bunların tipik örnekleri: “Sen kimsin!”, “Hiç farkı yoktur” ve “Kimse kusura bakmasın”dır. Özellikle

Erdoğan’ın dilinde, rutinleşmiş meydan okuma sözleri bunlar. “Sen kimsin!” her hasmı itibarsızlaştıran, her şeye “yetkisiz” ilan eden bir horlama sözü. “Kimse kusura bakmasın”, -retorik bir özrün ardında-, her türlü itirazı men eden bir “taviz vermeyiz, gözünün yaşına bakmayız” ilanıdır - ve yine sözü bitiren bir söz.  Bir “İşte o kadar!” tesiri yaratıyor. Genellikle hoşa gitmeyen her sözü, her tavrı, her hasımı “terör” ve “terör örgütleri” ile eşlemekte kullanılan “Hiç farkı yoktur” ise, politikanın özü olan tefrik kabiliyetini ayaklar altına alır.

Esasen, öfke ve husumeti çoğaltarak estetize eden bir dille karşı karşıyayız. Tekrarlarla kendi kendini de coşturan bir ajitasyon dili... Her şeyin açıklamasını bir kalıp söze sığdıran bir fanatizm dili…

Günlük dile sızan komplocu akıl

Ele aldığım kelimeler ve deyişler arasında, Komplocu bir zihniyetin ifadesi olanlar ağırlıklı bir grup oluşturuyor. Hemen, “üst akıl”, “operasyon”, “algı operasyonu”, “büyük resim”, ve “manidar”ı sayabilirim. Komplo zihniyeti, keza, bir AKP icadı değil elbette. Komplo sözde-teorileri, Türkiye’de sadece sağın değil, solun da zihniyet dünyasında geniş yer kaplayagelmiştir. AKP’nin söylemindeki komplo lügati, bu sayede güçlü bir yankı bulabiliyor, “normalleşebiliyor”.

“Üst akıl” kelimesine özellikle değinmek isterim. Bu da dehşetengiz bir lâkırdıdır! Harry Potter’lardaki Voldemort gibi veya ismini anmanın bile tehlikeli olduğu eski masal Böse’leri gibi “Kim olduğunu bilirsin sen” tonu da taşıyor bu lâf. Adı anılamayacak kadar dehşetli, tekinsiz olan bir büyük düşmanı işaretliyor. İsterseniz Amerika/CIA, isterseniz Batı… Bazen açık adı telaffuz veya imâ edildiğinde, o dehşetli güçle yüzleşme iddiasının ve cesaretinin de ifadesine dönüşüyor.

“Operasyon” kelimesinin üzerinde de durmalı. Her politik eylemin, her kamusal sözün arkasında, o eylemin failini, o sözün sahibini hiçleştirerek, araçsallaştırarak, deşifre edecek bir “operasyon” arayan komplocu mantık, anti-politik bir işlev görüyor. Bu mantık, hiçbir konunun içeriğini konuşmaya meydan vermez, her konuyu güç mücadelesinin aritmetiğine vurur. Operasyon lâfının kendisi, askerî ve polisiye mecazların politikayı istilasının bir aletidir.

“Üst akıl”, “operasyon”, “algı operasyonu” gibi kelimeleri, iktidar sözcüleri ve taraftar opinion maker’lar, son derece objektif, bilimsel kesinliği olan kavramlar gibi kullanılıyorlar. Bu lâfızlar, komplo zihniyetinin dogmatiğini zihinlere kakıyor: Kimse, kendi aklıyla bir şey yapıyor olamaz, buna göre. Herkes, “büyük oyunun” bir piyonu, “birilerinin, bir yerlerin” aleti, “sahibinin sesi”dir. Komplo zihniyeti, bu karakteriyle, AKP’nin kuruluşundan beri demokrasi adına mücadele ettiğini söylediği vesayetçi ideoloji ve politikayı yeniden üretir aslında. (AKP, Kemalizme laisist-modernist bir Bevormundschaftung atfeder.)

Samimiyet ideolojisinin tiranlığı

“Samimiyet”, özellikle Erdoğan’ın dilinde, sihirli sözlerden biridir. Zaten onla ilgili inşa edilen imgede, “samimiyet”, kendisinin emsalsiz “sahiciliğinin/otantikliğinin” bir yapıtaşı olarak hep zikredilir. Konuşmalarında, -sözgelimi polisin tutumuyla ilgili olarak da anabildiği!-, “Samimiyet”, başlıbaşına bir meşruiyet kaynağı, bir “gerekçe” işlevi görüyor. Bu, şeffaflığı ikame eden –ve onu unutturan- bir değerdir! Aile mitosunu ve gözetimci-denetimci yönetişimi harmanlayan bir samimiyet ideolojisinin tiranlığını görebiliriz bu sihirli sözde.

Konu ettiğim lügattaki lâflardan en korkuncunun, “Ölü ele geçirme” olduğunu söyleyebiliriz. “Captured dead” lâfı, uluslararası medyada bildiğim kadarıyla ilkin Bin Ladin’in öldürülmesi vesilesiyle kullanılmıştı. Sonra, Bin Ladin’le mukayese edilebilecek kadar vahim ve tehlikeli sayılan bir iki kişiyle ilgili de, –mesela Kaddafi-, istisnain, tekil olarak kullanıldığı oldu. Bu istisnai kullanımlar da, uluslararası eleştirel kamuoyunda, hem dilsel bir garabet hem ilkellik alâmeti olarak kınandı veya alaya alındı. Bu kalıp, Türkiye’de çok uzun süre kullanıldıktan sonra, yerini birkaç yıldır yine korkunç bir kem söz olarak “etkisiz hale getirme”ye bıraktı. Burada şunu belirtmeliyim: bu “terim”, AKP iktidarına mahsus değildir, “resmi dile” aittir.

Muhalifler, zaman zaman iktidarın lâflarını ironiyle veya sarkastik bir üslupla kullanıyorlar. “Yerli ve milli”nin enflasyonist kullanımının alaya alınması, bunun bir örneğidir. Gerçi, Güvenli İnternet Günü’nde “yerli ve milli robot” adı altında gösteri sunumuna çıkarılan bir robotun bakana “Ne diyorsun anlamıyorum”, “Neden bahsediyorsun?” gibi “anonslar” yapması üzerine apar topar kürsüden indirilmesi gibi, zaten muhalefete gerek olmadan ironik olan durumlar da ortaya çıkabiliyor. Buna karşılık, kimi muhalifler, “sen kimsin!”, “kimse kusura bakmasın”, “algı operasyonu”, “büyük resim”, “kadim” gibi bazı kelimeleri, hiç de ironiye başvurmadan, pekâlâ iktidarla aynı anlamda kullanabiliyorlar.

Bu vesileyle, konu ettiğim kalıp sözlerin hepsini AKP iktidarının icat etmediğini tekrarlamakta fayda var. Sadece iktidarın emrinde değil, zamanın emrindeki lâflardır, bunların bir kısmı; moda sözlerdir… Ama iktidarın zihniyetiyle ve Ethos’uyla mükemmel uyum sağladıkları, kesin.