COP23: İklim Finansmanı Konusunda Bir Arpa Boyu Yol Daha

6-17 Kasım 2017’de Bonn’da Fiji Başkanlığında gerçekleştirilen iklim zirvesi beklendiği gibi düşük profilde ve sınırlı ilerlemelerle son buldu. İnsan kaynaklı iklim değişikliği ile uluslararası mücadele  konusunun küresel gündemde hak ettiği kadar yer bulduğu sınırlı zamanları geride bırakırken zirvede iklim finansmanı konusundaki ilerleme de bir arpa yolu boyu geçmemiş gözüküyor.

İklim zirveleri gündemi belirlemeye devam ediyor

Hatırlamak gerekirse, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) insan kaynaklı iklim değişikliği ile küresel düzeyde mücadelenin ana çerçevesini oluşturuyor ve bu sözleşmeye taraf olan 197 ülke mevcut. Çerçeve sözleşmenin bir alt kümesi sayılan, 2016’da resmen yürürlüğe giren Paris Anlaşması ise 170 taraf ülke tarafından resmen onaylandı. Yılda bir kez düzenlenen Taraflar Konferansları (COP) uluslararası iklim müzakereleri için en kritik etkinlik konumunda. Bonn’daki 23. Taraflar Konferansı (COP23) işte bu etkinliklerden birisi olarak tüm dünya kamuoyu tarafından yakından takip edildi. Burada olan gelişmeler tüm aktörlerce iklim finansmanı bağlamındaki diğer gelişmeleri tetikleyici unsurlar olarak önemli sinyaller olarak değerlendiriliyor.

Müzakereler bağlamında iklim finansmanı hedefi

Özellikle 2020 sonrası dönemde yeni iklim rejiminin hedeflerini ve bu hedeflere nasıl ulaşılacağını ortaya koyan Paris Anlaşması kapsamında gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere mücadele ve uyum için finansman desteği sağlaması öngörülmekte. Bu bağlamda en önemli hedef 2020 yılı itibari ile gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere her yıl en az 100 milyar dolar kaynak aktarması… Verilen sözler, vaatler ve havuzda biriken maddi kaynaksa gerçek ihtiyacı karşılamaktan çok uzak. İklim finansmanı bağlamındaki desteklerin hayata geçirilmesi için kullanılacak bazı mekanizmalar (örneğin Yeşil İklim Fonu) anlaşma kapsamında işaret edilen önemli yapılardan. Bu mekanizmaların kuralları yeni olgunlaşıyor. Kervan yolda düzülüyor demek yanlış olmaz. Paris Anlaşması’nın “kurallar kitabı” 2018 yılı sonuna doğru netleştikçe bu mekanizmaların işleyişi de o denli netleşmiş olacak.

COP23’ün ardından basit bir muhasebe: katkılar yetersiz

Tabii iklim finansmanı yalnızca anlaşma çerçevesinde değerlendirilen bir konu değil, bu işin özel sektör ve başka aktörler açısından farklı boyutları, geniş bir çerçevesi var. Kastedilen yalnızca kamu finansmanı mı, özel sektör finansmanı mı, kalkınma yardımı mı, yoksa hepsi birden mi? O nedenle muhasebeyi yaparken tanımlara ve kapsama dikkat etmek elzem. Elde COP23 sonrası iklim finansmanına ilişkin hem müzakereler açısından hem de diğer açılardan ne var, özetle bakalım.

Bonn’daki tansiyon hatırlanacak olursa iki hafta boyunca özellikle iki konu etrafında yükselmişti. Bunlardan ilki “gelişmiş” taraf ülkelerin 2020 öncesi iklim eylemi konusunda ayak diretmeleri, diğeri ise iklim finansmanı konusunda üzerlerine düşeni yapmak konusunda oldukça zayıf sinyaller ve düşük maddi katkılar gerçekleştirmiş olmalarıydı. 2009 yılında Kopenhag’da düzenlenen iklim zirvesinde alınan ve Paris Anlaşması’nda da yinelenen 2020 itibari ile yılda en az 100 milyar dolar destek hedefine ne denli uzak olunduğunun anlaşılması açısından OECD bulgularına bakmakta fayda olabilir (Grafik 1)

 

Grafiğe bakıldığında işler yolunda gözükebilir ancak durum öyle değil. Bu grafiğin temel aldığı OECD araştırmasında iklim finansmanı kavramı olabilecek en geniş kapsamı ile ele alınmakta olduğu ve iklim eyleminin birincil olmadığı proje finansmanlarının da bu toplama dahil edildiği gerçeği göz önüne alındığında aslında gerçek rakamın bunun çok daha altında olduğu tespiti yapılıyor.

Bonn’daki zirvede Çin ve Hindistan’ın başı çektiği gelişmekte olan ülkeler 2020 öncesi eylemin ve iklim finansmanı konusunun COP23 müzakere gündeminde yer bulamadığını belirtip bu konularda resmi gündem talep ettiler. Gelişmiş ülkeler tarafından olumlu karşılanmayan bu talepler güven ortamını zedeleyici bir hal almaya başlayınca atılan geri adımlar sonucunda ortak bir nokta bulundu. Buna göre, 2018 ve 2020 yılında iklim finansmanı konusundaki ilerlemelerin ara muhasebesinin yapılacağı ve bulguların 2020 öncesi eylem değerlendirmeleriyle beraber Polonya’da gerçekleştirilecek bir sonraki zirveye (COP24) rapor olarak sunulacağı kararlaştırıldı. Finansman bağlamında müzakerelerdeki gerilimlerin bir diğer kaynağı gelişmiş ülkelerin iklim finansmanı destekleri hakkında niteliksel ve niceliksel veriler içeren iki yıllık raporlardan bahseden Paris Anlaşması maddesi üzerineydi (Madde 9.5). Gelişmekte olan ülkeler bu raporların içeriğini ve kapsamını tartışmaya açmak isterken gelişmiş ülkeler bu gündemin anlaşma sınırları dışında niyetleri müzakere etmeyi amaçladığını savundular. Bu noktadaki uzlaşmazlık ise COP24 öncesi bir ara müzakere oturumu yapılmasının kararlaştırılması ile yatıştırıldı. Bunların yanı sıra BMİDÇS ve Koyoto Protokolü altında faaliyet gösteren Uyum Fonu ve En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu’na sınırlı derecede katkıların sunulduğunu belirtmek gerekiyor. Yaklaşık 93.3 milyon dolarlık ek katkının Uyum Fonu’na, benzer bir katkının En Az Gelişmiş Ülkeler Fonu’na sağlanmış olmasının gelişmekte olan ülkelere büyük bir nefes aldırmadığı açık. Müzakerelerde bu katkıların yanı sıra Uyum Fonu’nun Paris Anlaşması bağlamında operasyonelleştirilebilmesi bağlamında bir karar alındı. Kayıp ve Zararlar bölümünde herhangi bir zarar tazmini mekanizması olmayışı ve bu bağlamda iklim finansmanı kaynağı oluşturulmamış olması gelişmekte olan ülkeler tarafından sıkça eleştiri konusu olmaya devam etti. Bilindiği üzere Paris Kurallar Kitabı’na dair müzakerelerde kayıp ve zararlar ana bir gündem maddesi değil ve bu bağlamdaki tartışmalar düşük seviyeli teknik toplantılarda devam edecek. Bu noktada somut kazanımlar olarak Mayıs 2018’de tek seferliğe mahsus bir uzman diyaloğu düzenleneceğini; Ekim 2018’de hazır edilmesi gereken 5 yıllık çalışma planı olduğunu belirtmek gerekir. 

Yeşil iklim Fonu’nda durumlar nasıl?

Paris Anlaşması kapsamında iklim finansmanı katkılarının birikeceği ve bu kaynağın kullanılması açısından en önemli mekanizmanın Yeşil İklim Fonu olduğunu biliyoruz. Bu havuzda 2020’ye 3 kala halihazırda ne biriktiğine bakıldığında 100 milyar dolar hedefine dair düşüncelere dalmamak mümkün değil. Ülkelerin taahhüt ettiği toplam 10.3 milyar doların 10.1 milyar dolarlık kısmı imzalarla resmileşirken bu meblağın 2.7 milyar dolarının projelere dağıtımı onaylanmış durumda. Projelere aktarımı gerçekleşmiş meblağ ise bundan daha az.

Güncel verilere göre Yeşil İklim Fonu tarafından onaylanan toplam 54 proje mevcut ve bu projelerin yürütücülerine bakıldığında 40 proje ile kamu kurumları öne çıkmakta. Onaylanan destek miktarına bakıldığında ise kamu ve özel sektör kurumlarının neredeyse eşit oranda kaynağa erişebildiğini görülüyor. Özel sektörün bu ağırlığının sebepleri arasında fonu kullanma ve projelendirme kapasitelerinin kamuya göre görece daha yüksek olması; finans kurumlarının fondan gelen desteği ulusal ölçekte dağıtım yapmak gibi bir role soyunmaları sayılabilir. Özel sektör ve finans kurumlarının Yeşil İklim Fonu üzerinde böylesine ağırlık kazanmaları Yeşil İklim Fonu yürütme kurulu toplantılarında STK gözlemcilerinin ana eleştiri kaynaklarından birisi olduğunu belirtmekte fayda var.

Türkiye’nin Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanma şansı Paris Anlaşması ile başlayan süreçte şimdilik mümkün değil. Kırılganlık seviyesi benzer olmasa da benzer makro-ekonomik profildeki bazı ülkelerin fondan yararlanabilir ve fakat Türkiye’nin yararlanamıyor oluşu Paris Anlaşması’nın BMİDÇS bağlamında ele alınıyor olması ile alakalı. Bu bağlamda Türkiye’nin EK-1 üyesi olarak gelişmiş ülkeler statüsünde değerlendiriliyor oluşu Yeşil İklim Fonu’na erişimi engelleyen bir faktör. Türkiye’nin bu bağlamdaki düğümü çözme çabaları şu ana kadar olumlu bir sonuç getirebilmiş değil. Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı meclis gündemine bu sebeple taşımadığı yetkililerce dillendirilen bir nokta.

Geniş anlamıyla iklim finansmanı manzarası

İklim Politikası İnisiyatifi (CPI) tarafından her yıl gerçekleştirilen bir çalışma en geniş manası ile iklim finansmanındaki gelişmelerin kaydını tutmaya çalışıyor. Çalışmanın 2017 versiyonunda özellikle 2015 ve 2016 yılındaki rakamlar detayları ile ele alınmakta. 2017 çalışmasının bir önemi ise önceki 5 yıla dair trendlerin analiz edilmiş olması. Çalışmada küresel düzeyde toplam iklim finansmanının 2015 yılında 437 milyar dolar ile zirve yaptığı, 2016’da %12’lik bir düşüş ile 383 milyar dolara gerilediği ancak halen 2012 ve 2013 yılı seviyelerinden yukarıda olduğu belirtiliyor (Grafik 2). 

Bu rakamlar neden bu kadar yüksek diyecek olursanız, işin sırrı burada enerji ve altyapı yatırımlarının maliyetlerinin toplama dahil edilmiş olmasında saklı. Durum böyle olunca özellikle yenilenebilir enerji teknolojilerinde yaşanan maliyet düşüşleri toplam iklim finansmanı miktarında da düşüşler yaşanmasına sebep olabiliyor.

Macron’un Aralık 2017’deki iklim zirvesi gelişmelere gebe

İklim finansmanına ilişkin yıl bitmeden düzenlenecek belki de en kritik etkinlik Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron himayesinde ve inisiyatifi ile 12 Aralık’ta “Tek Gezegen” başlığı ile düzenlenecek iklim zirvesi olacak. Zirvenin ana temalarından birisi olan iklim finansmanı konusu, zirveden hemen bir gün önce, 11 Aralık’ta Fransa Ekonomi ve Finans Bakanlığı’nda düzenlenecek “İklim Finansmanı Günü: İvmelenmek!” başlıklı konferans ile ayrıntılı şekilde tartışmaya açılacak. Özetle, iklim finansmanına dair yeni taahhütlerin, somut katkıların dillendirilmesinin sürpriz olmayacağını söylemek mümkün.

Her ne olursa olsun, eldekiler ihtiyaca göre yetersiz. Fosil yakıtlara verilen teşvikler düşünüldüğünde asıl sorunun kaynaktan ziyade öncelik olduğu ortaya çıkıyor. COP24’e giden yolda bunun sıkça gündeme taşınacağından emin olabilirsiniz.