Güneydoğu Asya: Medya Alanlarını Zorlama Zamanı

(İki bölümlük serinin ikincisi)

Dijital, online and sosyal medya alanları yapıları itibariyle sansürü zorlaştırdıklarından, şüphesiz haber akışında alternatif ya da destekleyici kanallar sunuyor. Geniş ulaşım ağı ve farklı katılım olanakları felaketlerde ve olağanüstü hallerde onca hayat kurtardı.

Ancak, online medya ve sosyal medya kavramları ‘basın özgürlüğü’ ve ‘ifade özgürlüğünün’ çok ötesinde sorular içeriyor. Aynı zamanda, her-daim-arkadaşça olmayan bir bilgi ortamında, farkındalığı artmış olan halkın güvenine nasıl sahip çıkılacağı noktasında, medyanın yanısıra yargı mesleğinden, akademisyenlere, sivil toplum ve tüketicilere kadar birçok sektörde öze dönük bir gözlem ihtiyacına da vurgu yapıyor.

Toplumlar – hükümetlerin çok ötesinde – bir yandan profesyonel medyanın faliyet alanını saklı tutarken, diğer bir yandan bilginin manipülasyonu ile nasıl başa çıkabilirler? Online alanları kullanan hükümetlerin ya da, liderler ve müttefiklerinin yarattığı ‘haber-görüntüsünde kanallar’ı yalnızca halkla ilişkiler makineleri olarak değil, yanılsama araçları olarak da işlevleştirmeleri ile nasıl başa çıkabiliriz? Dijital alanda saygıdeğer, daha medeni sayılabilecek tutumların tanımlanması için; bir trolün veya sibersavaşçının para karşılığı kiralanmasını ‘istenmeyen hizmet’ haline getirebilmenin şartları da dahil olmak üzere bir dizi norm inşa etmek mümkün müdür?

RAHATSIZLIK

Toplumlar karşılaştıkları içeriği, Facebook algoritmaları olsun ya da olmasın, değerlendirerek, nefret söylemini ve bilgi çarpıtmalarını normal ya da ‘özgür ifade’ olarak kabul etmemelerini sağlayacak tüketici yetilerini nasıl geliştirebilir? Kitlelere, djital dünyanın yerelleri ve gençler de dahil olmak üzere, farkındalığı yüksek kullanıcı ve bilgi paylaşımcıları olmayı nasıl öğretebiliriz?

Bu zamanların medya tarihi yazıldığında, bu dönem Güneydoğu Asya’daki haber tüketicilerinin - oldukça rahatsızlık duyarak - bildiklerini düşündükleri, ama aslında bilmedikleri, değişmiş bilgi ortamı ile yüzleştikleri dönem olarak görülebilir.

“’Geleneksel’ medyanın, bir etik ve standartlar tüzüğüne göre kaynakları kontrol ve teyit eden bekçileri vardı. Mükemmel olmamakla birlikte, işliyordu,” diyor Filipinli Cecilia Lazaro, araştırmacı magazin programları ile tanınan kıdemli televizyon gazetecisi, ve aynı zamanda Filipin Üniversitesi’nin eski profesörü. “Sosyal medyanın medya alanına dahil olması bu geleneksel teyit düzenini değiştirdi. SoşMed (sosyal medya) kullanıcıları, uygun gördükleri standartlara göre kendi bekçiliklerini yapıyorlar,” şeklinde ekledi email üzerinden gerçekleştirilen röportajında. “Erişimi demokratize etmekle birlikte, daha önce mümkün olamayacak boyutlarda suiistimale ve manipülasyona fırsat yarattı.”

Myanmar’da, 2012 yılında, yıllar süren askeri rejimin ardından yapılan reformların bir parçası olarak medyaya dönük kontrollerin yumuşamasına internet ve cep telefonuna erişimle birlikte kullanımdaki sıçrama eşlik etti. Bu, oto-sansürün, gazetecilerin devlet otoritesini sorgulamada geleneksel çekimserliğinin ve medya çalışmaları aleyhine kullanılabilecek yasaların varlığının devam ettiği bir ortamda, daha özgür muhabirliğe alan yaratmış oldu.

Sosyal medya hız kazanır kazanmaz, insanlar yalnızca haber alınan değil aynı zamanda kendi hikayelerinin de değişime uğramadan dağıtılabildiği “sosyal medyaya kaydı”, şeklinde açıklıyor, 2003 yılında kurulan bağımsız medya organizasyonları ağı, Burma News International (BNİ)’da danışman sıfatıyla editörlük yapan Zin Linn.

“Dolayısıyla, (sosyal medya) yanlış ve uydurma haberin serbestçe dolaşımına müsaade eder. Netice olarak, 66(d) gibi yasaklamalar devreye girer,” dedi röportajında. 2013 yılı Telekomünikasyon Yürütmeliği Madde 66 (d), “yasaya aykırı olarak gasp, yıldırma, engelleme; iftira atmak, rahatsız etmek, geriye dönüşü olmayan etkiye neden olmak, ya da telekomünikasyon ağını kullanan kişinin tehdit edilmesi” için üç yıllık hapis cezası öngörür,” ve zamanında aynı madde gazeteciler aleyhine kullanılmıştır.

“Otorite sahipleri, profesyonel gazeteciler ve güvenilirliği olmayan haber yapıcılar arasında bir fark gözetmeksizin, kısıtlayıcı kanunları kullanarak hareket ederler,” şeklinde açıkladı Linn. Buna ceza kanunu Madde 505-B, 1996 yılı televizyon ve video yasası ve 1996 yılı bilgisayar bilimi geliştirme yasası, 2004 yılı elektronik iletişim kanunu ve 1923 yılı Devlet Sırları Kanunu da dahildir, dedi.

“Dolayısıyla bugünlerde, Myanmar’daki basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü, anayasa krizine paralel düşüş göstermektedir,” vurgusunu yaptı Zin Linn.

Günümüzde, uydurma haberlerin üretimini ve yayılımını durdurmak ya da engellemek adına konulabilecek kanunlar hakkında bir tartışma belirmeye başlıyor. Filipinli bir senatör bu içerikte bir kanun önerisinde bulundu ve Malezya hükümetinin uydurma haberlere karşı yasal önlemler üzerine çalışan özel bir komitesi var. Ancak, hak savunucuları, bu önlemlerin medyanın işini zorlaştırmak için kolayca kullanılabileceği uyarısında bulunuyor.

Bu tür yaklaşımlara odaklanmak dar görüşlülük de olabilir. Bu, her ne kadar son günlerde global oyuncuların online aktiviteleri nedeniyle hesap verdikleri görülmüş olsa da, sosyal medyanın ve dijital alanın coğrafi sınırları tanımamasından kaynaklanıyor.

GLOBAL ve YEREL HESAP VERİLEBİLİRLİK

Facebook da dahil olmak üzere sosyal medyanın 2016 Amerika seçimlerinde popüler algıyı yönlendirmede üstlendiği rol – ABD’li özel yetkili savcının 13 Rus vatandaşı ve üç Rus kuruluşunu Amerika’daki seçimleri ve siyasi süreci etkilemek ile suçladığı Şubat ayı tarihli iddianamede de görüldüğü üzere – bunu teyit ediyor.

Avrupa Birliği Facebook’u baskı altında tutmaya devam ediyor. Avrupa Komisyonu’nun uydurma haberler üzerine, gazeteciler, medya uzmanları ve akademisyenlerin yanısıra Facebook, Twitter ve Google temsilcilerinden oluşan 39 üyeli bir Üst-Düzey Uzman Grubu var.

2017 yılında, Facebook’a, WhatsApp mesajlaşma servisini satın alışına dair yanıltıcı bilgi vermesi nedeni ile Avrupa Birliği tarafından 110 milyon Avro ceza kesildi.

Fransa’nın veri koruma otoritesi, kullanıcı onayı olmadan, üçüncü-sekme İnternet sayfa ziyaret trafiklerine dair bilgi topladığı için Facebook’a 150,000 Avro ceza kesti. Belçika, Hollanda, Almanya ve İspanya’daki kanun koyucular, yazılan haberlere göre, benzer araştırmalar yürütüyorlar.

2018 yılı Şubat ayında, global reklam veren çokuluslu Ünilever şirketi, Facebook ve Google gibi dijital platformları, uydurma haberler, ırkçılık ve aşırıcılık temizliğine gitmedikleri taktirde reklamlarını çekmekle tehdit etti.

Bunlar Güneydoğu Asya’nın irdelemesi için zengin örnekler içeriyor, ne tür bir kanun ve düzenleme olması gerektiğine dair fikirler de sunuyor.

Bir çok ülke, uydurma haberlerin veya trol ordularının finansman meselesine, ya da dijital dünyanın global devlerinin gerektiğinde göreve çağırılmasına atıf yapmak yerine yasal medya çalışmalarını zayıflatmak için kullanılan siber suç yasalarına sahip.

Online ortamdaki yanıltıcı bilgilendirmenin mimarisini bozmayı ve cezalandırılmasını gerektiren yasal önlemler, “Filipinler kampanya finansmanına dair kanun ve dijital platform regülasyonundaki büyük boşlukları” dolduracak cinsten önlemlerdir, diyor, ‘Architects of Networked Dışınformation: Behind the Sçenes of Troll Accounts and Fake News Production ın the Philippines’ (Şebekeleşmiş Yanıltıcı Bilgilendirmenin Mimarları: Filipinlerdeki trol hesaplarının ve uydurma haber üretiminin perde arkası). Şubat ayında yayınlanan rapor, Amerika’daki University of Massachusetts Amherst’de görevli Jonathan Corpuş Ong ve İngiltere’deki University of Leeds’de çalışan Jason Çabañeş’in imzalarını taşıyor.

Kamboçya Bağımsız Medya Merkezi medya direktörü Nop Vy, sosyal medyanın, özellikle kısıtlanmış çevrelerde haber medyası için halen bir “alternatif” olduğuna inanıyor. “Her zaman medyanın korunmasını zorlaştırdığı doğru değil. Ancak, bana göre, baskılamak ve ifade özgürlüğünü sınırlandırmak adına yalnızca yasalar üretmek yerine, bu (sosyal medyadaki) artışa vereceğimiz yanıtta ve destekte daha zekice bir tutum sergilememiz gerek,” diyor.

Filipinler hayli farklı bir örnek teşkil ediyor. Özellikle son bir yılda, Cumhurbaşkanı Rodrigo Duterte, başka meseleler de dahil olmak üzere, uyuşturucuya karşı açtığı savaşa dair yapılan eleştiriler ve medya kanallarının hükümeti hakkında yaptığı haberlerdeki “adaletsizliğe” karşı direnmekte.

Açıkça, ABS-ÇBN haber kanalını ve ‘Philippine Daily İnquirer’ gazetesini açıklamalarını çarptırmakla suçladı. 2017 yılı Kasım ayında, basında çıkan haberlere göre, ‘İnquirer’i 25 yıl önce kuran ailenin ayrılma kararı almasının ardından gazetenin çoğunluk hissesi işadamı Ramon Ang’e geçti.

Son olarak, manşetlerde Filipin hükümeti ve Duterte’nin “tamamıyla Amerikalıların sahip olduğu” kuruluş, “uydurma haber kanalı” ve “makaleleri doygun hayaller içeren ve yanlışlıklara gebe” şeklinde tanımladığı oldukça genç medya sitesi Rappler var.

11 Ocak tarihinde, Sermaye Piyasası Kurulu (SEÇ), Filipinler medyasının tamamen Filipinlilerin sahipliğinde ve işletiminde olması yönündeki anayasal zorunluluğu ihlal ettiği gerekçesi ile Rappler İnç’in kuruluş belgelerini iptal etti.

SEÇ, Amerika merkezli Omidyar Yayın Fonu LLC tarafından saklanan Filipinler Saklama Makbuzları (PDR)’nin bir hükmüne göre, Rappler’in “şirketsel meselelerde PDR sahiplerine danışması gerektiği”, makbuzları bulunduran kurumun grupta söz sahibi olduğu anlamına geldiğini belirtti.

Rappler İnç’in 98.77 hissesine sahip olan Holdings Corp’un, medya üzerindeki anayasal sınırlamanın aşılması ve yabancı yatırımın girişine imkan sağlamak iamacıyla kurulduğunu ekledi.

Kendini “sosyal haber kanalı” olarak değerlendiren Rappler, SEÇ’nin kararını, Cumhurbaşkanının devam eden eleştirilerini takiben, siyasi motivasyonla verilen bir “öldürme emri” olarak tanımladı.

Kararı temyiz mahkemesine götürdü. (28 Şubat tarihinde, Omidyar Kanalı Rappler adına 2015 yılından beri muhafaza ettiği toplamda, 1.5 milyon ABD doları tutarındaki PDR’leri organizasyonun 15 Filipinli müdürüne bağışladığını açıkladı. Bu gelişmenin Rappler’in yasal duruşuna etkisi, eğer ki varsa, PDR’ler SEÇ tarafından geçersiz kılınmışken, hangi yönde olacağı henüz netleşmiş değil.)

Cumhurbaşkanına yakın yetkililer ve Rappler yöneticileri, gazetecileri arasında, sosyal medya da dahil olmak üzere, kısasa kısas ağız dalaşı devam etmekte.

Deniz kuvvetlerinin savaş gemileri programı için satın alacağı silah sistemlerinin seçiminde cumhurbaşkanı danışmanlarından birinin rolünün haberlere yansıdığı dönemde, Duterte, Rappler muhabirinin cumhurbaşkanlığı etkinliklerine katılım izninin iptal edilmesini emretti.

19 Şubat’da, ‘İnquirer’ bir açıklama yayınlayarak söz konusu danışman Christopher Go hakkındaki iddialara dair raporların uydurma haber olduğunu belirtti. “İnquirer haberlerinde, adiliyet ve doğruluk ilkelerine riayet eder,” diyen gazete, ellerinde güvenilir kaynaklardan edindiği belgeler olduğunu da ekledi.

ÖZE-BAKIŞ

Bu cephelerden yükselen gürültüden uzak, Güneydoğu Asya’da medya ve ifade özgürlüğü üzerinde gezinen bulutlar, medya ve bilgi kullanıcıları tarafından belli bir seviyede öze-bakışı gerektiriyor.

Profesyonel medyanın, haber endüstrisinin profesyonel standartlarını da gözeterek, içinde kitlelerin güveninin pekiştirileceği medya alanını korumaya yönelik, daha akıllıca ve yenilikçi yöntemleri tartışmak ve oluşturmak üzere grupları bir araya getiren itici güç olması gerekiyor.

Bu standartlar, söz konusu kanal ne olursa olsun - web-doğumlu kanallar da dahil olmak üzere, doğruluk ve etik ve yapıya uygunluk ve haberleri irdelemedeki disiplinle sınırlı olmamalı. Aynı zamanda, sosyal medyada dolaşırken içinde kaybolmaya ve kültürüne sualsiz boyun eğmeye karşı durabilme yetişine sahip olmayı da içermeli ki viral içerik ve Facebook’un dopamin etkili paylaşımlarının, güvenilir ve kaliteli gazetecilikle bir tutulması tuzağına düşülmesin.

Bir taraftan yurttaş gazeteciliği teşvik ederken ve medya özgürlüğünü temin edecek yasal reformları zorlarken, “profesyonel olabilmeleri için gazetecilerin kapasitelerini geliştirmeye devam etmeliyiz,” dedi CCİM’den Nop Vy. “Medya sahipleri ve editörlerin, geçerli haber kaynakları ile medya etiğine dönük daha fazla sorumluluk almaları gerekiyor,” şeklinde konuştu BNİ’dan Zin Linn.

Bu arada, enerjik ve orijinal tartışmaların karşıt görüşlere rağmen sürdüğü, özgür ve açık bir internete sahip olma kültürünün geliştirilmesi etrafında tartışmalar belirmeye başlıyor.

Bu tartışmalar haber dağıtımı ya da kitlelerle iletişime geçmek için Facebook ve sosyal medya dışında yeni mecralar keşfetmekten, Güneydoğu Asya’da çoğu gazetecilik sitesinin yaptığı gibi veri-teyidi yeteneklerinin güncellenmesine kadar geniş bir yelpazede gerçekleşiyor. Başka yerlerde, örneğin Harvard Üniversitesi bünyesindeki John F Kennedy School of Government’a ait İlk Nüsha projesi tarafından hazırlanan Uydurma Haberlere dair Alan Rehberi ve Diğer Bilgi kirliliği Bozuklukları gibi araçlar var.

‘Medya okuryazarlığı’ anlamını, dijital alanda bilginin tüketimini, eleştirel düşünceyi kuvvetlendirmeyi, dijital kimliklerimizin ve dijital güvenliğin daha iyi anlaşılabilmesini kapsayacak şekilde genişletmenin zamanı. Bunlar gazetecilik müfredatında ve eğitim kurslarında yerlerini bulmalı.

Aynı zamanda, bir yayının fiziki bir mecra olmaktan çıkıp, bilgi paylaşımının süreklilik ve siber dünyada çok uzun süreden sonra bile aranabilirlik kazandığı günümüz online tartışma mecralarında, karalama ve iftira gibi kavramların nereye, nasıl uyarlanabileceğine bakmanın da zamanı gelmiş olabilir. Filipinler Yüksek Mahkemesi online karalamanın mevcudiyetini, 2012 yılında çıkarılan Siber suçlar Önleme Kanunu bağlamında siber suç olarak tanımlayarak resmen kabul etmiş oldu.

Bu, değişmiş koşullar içinde yeni araçlarla, medya özgürlükleri ve özgür ifade mücadelesinin verilmesi gereken yerdir.

“Ana akım medyada, kendi ürettikleri yasal, doğruluğu teyit edilmiş bilginin algoritmalar tarafından nasıl oyun dışına itildiğini görerek, sosyal medyaya, özellikle de Facebook’a, içeriklerini ulaştırmak adına koşulsuzca bel bağlanıyor olmasına dair büyüyen bir tartışma var,” diyor Chua.

Diğerleri ise sosyal medyanın popülerliğinin zaman içerisinde bir dengeye oturacağı inancında. “Facebook şu anda doyum noktası ile yüzleşiyor. Balayı/ medya-aracını-tanıyalım dönemi sona erdi,” diyor Manila’daki ABS-ÇBN Haber kanalının araştırma ekibinin başındaki Gerry Lirio.

Aynı zamanda, 2020 seçimlerine yaklaşılırken siyasi grupların online mecraları kendi çıkarları için kullanmaya hazırlandıkları görülen Myanmar’ın da aralarında bulunduğu yeni mücadeleler kapıda.

“İnsanlar işlerini demokratik değerler çerçevesinde yapan profesyonel gazetecilerin tutuklanmasına karşı çıkıyor,” şeklinde açıklıyor Zin Linn. “Ancak medyanın imajını zedelemek için (eski diktatörler tarafından görevlendirilen) sahte gazetecileri de hatırlıyorlar. Bu sahte gazeteciler, Facebook kullanarak, askerin yönettiği sektörler dışında kalan mevcut demokratik hükümeti karalamak için sahte ve yanlış haberler ürettiler.”

Karşıt gruplar ‘medya’ araçlarını siyasi alana kargaşa ekmek için kullandıkları taktirde, “profesyonel gazeteciler 2020 öncesi siyasi rakipler arasında sıkışıp kalabilirler”. Zinn Linn’e göre, “Kısacası, Myanmar’daki gazeteciler 2018’in ortasından 2020’ye kadar büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmak zorunda.”

BURADA KALICI MI?

2017 yılı Aralık ayı’nda yayınlanan “Birlikler, Troller ve Baş belaları: Organize Sosyal Medya Manipülasyonunun Global Envanteri raporuna göre, “Şüphesiz, sosyal medya kullanıcıları nefret söylemi yayabilirler, diğer kullanıcıları trolleyebilirler ya da otomatik olarak siyasi iletişim kampanyaları başlatabilirler.”

“Ne yazık ki, bu da büyük hükümetlerin ve siyasi partilerin, sosyal medya kullanımı üzerinden kamuoyunun manipüle edilmesi amacı ile önemli kaynaklar aktarttığı organize bir fenomen,” diyor raporun yazarları, İngiltere’nin Oxford Üniversitesi’nden Samantha Bradshaw ve Philip Howard.

Otoriter rejimlerde, sosyal medya üzerinden propaganda kampanyalarını fonlayan ve yürütenin genelde hükümet olduğunu söylüyor rapor. Demokrasilerde, sosyal medya manipülasyonunu organize edenlerin öncelikli olarak siyasi partiler olduğunu ekliyor.

Birçok ülkedeki siber birlikler evrimleşmeye devam edecek, ancak rapora göre, “bunun global bir fenomen olarak devam etmesi oldukça muhtemel.”

Belki de bu, Güneydoğu Asya’nın bazı bölgelerinde plüralizm ve medya alanı açısından tarihte yalnızca zorlu bir geçiş noktası.

Ancak dijital politikaların ne olabileceğine dair yankı odasından çıkıp, demokratik sistemin ve medya özgürlüğünün parçalarını bir araya getirme yolunda verilen uzun, zahmetli mücadeleyi, tümsekler dahil, yeniden gözden geçirmenin vakti geldi.

Filipinlerde, 1986 tarihli ‘Halkın Gücü’ devrimi Şubat ayında 32. yılına girdi. Kamboçya’nın 1990lardaki çatışma-sonrası yeniden yapılanması kalkınmaya dönük bir savaşım anlamına geliyordu. Elli yıldan uzun bir askeri yönetimin ardından, Myanmar zorlu bir yörüngede seyrediyor ancak Güneydoğu Asya Milletler Birliği de dahil olmak üzere uluslararası toplum üstesinden gelemediğini görmek istemez.