Trans Anma Günü: Sempatiden Dayanışmaya

2017 (Trans Cinayetleri İzleme Projesi) TMM Yıllık Raporuna göre: Ocak 2016 ve Eylül 2017 yılları arasında 325 trans birey öldürüldü. Bu sayı çoğunlukla kendilerini kadın olarak tanımlayan siyah, düşük gelirli ve göçmenleri temsil ediyor. Cinayete kurban gidenler arasında meslek sahibi olanların yüzde 62’sini seks işçileri oluşturuyordu ve trans cinayetlerinin 123 tanesi Avrupa’da işlendi, üçte birini ise göçmenler oluşturuyordu.

Bu iç açıcı olmayan istatistikler siyah translara ve tüm translara yönelik şiddetin dünya çapında kötücül doğasını gösteriyor ve kayıt altına alınmaya başladığından beri 2017’yi trans deneyimini yaşayan insanlar için en ölüm saçan yıl yapıyor.

 Trans Anma Günü (TAG) geçen 12 ayda anti-trans şiddetiyle hayatını kaybedenleri onurlandırır. Aynı zamanda var olma hakkı için her gün mücadele edenlerle dayanışma çağrısını canlandırır. Anti-trans nefret suçlarının kesişimsel doğasına dair bir anlayışın yanı sıra hukuk ve yasa yapma kararlarının tüm aşamalarında trans ve ‘cinsiyet çeşitli’ bireylere ait bilgiler mücadelenin merkezinde olmalıdır. Geniş çaplı sistemik eşitsizlikler, yüksek ihtimalle şiddetin hedefinde bulunan marjinal gruplarla trans deneyimini birleştirir. Farklılaşan yasal ve toplumsal bağlamlar bu tür bir şiddete verilen yanıtları bilgilendirip biçimlendirse de birleştirici konular da vardır. Transgender Avrupa (TGEU) dünya çapında yasallaştırma için üç önemli alanda çağrıda bulunur: Toplumsal cinsiyet kimliği/ifadesi, seks işçiliği ve göç.

Devlet zulmüne maruz kalmak

2013 yılında ‘Gay Propaganda Yasası’nı çıkaran Rusya gibi ülkelerde “uygun olmayan” toplumsal cinsiyet kimliklerine sahip olanlar devlet zulmüne uğruyorlar. ‘Anti-gay’ yasası olarak da bilinen yasa toplumsal cinsiyet kimliği, toplumsal cinsiyet dışavurumu, reşit olmayanların cinsel yönelimleri ile ilgili bilginin yayılmasını önlemek arayışıyla destekçilerinin ‘trans propagandası’ olarak niteledikleri şeye savaş açar. Devlet onaylı bu tür yasaklamalar trans örgütlerinin çalışmalarına engel olur, trans ve toplumsal cinsiyet çeşitliliğini yer altına iter ve ‘Occupy Paedolophia’ (Pedofiliyi Durdur) gibi anti-gay ve anti-trans grupları LGBTQI topluluklarına saldırmakta özgür bırakır.  Toplumsal cinsiyet kimliği/dışavurumunun yasalaştırılması etrafında küresel bir iletişim başlatmak bunun gibi bir yasayı çok daha güçlü bir uluslararası bir baskı altına sokarak rüzgârı doğdukları ülkede özgürce yaşamak isteyenlerden yana çevirebilir.

Görevimiz sempatiden sorumluluğa, suç ortaklığından düşünümselliğe, tanıklıktan eyleme geçmektir. Basitçe ölünün anısını onurlandırmak yetmez, yaşayanların pratiklerini dönüştürmemiz gerekiyor.

 Akademik ve Aktivist Sarah Lamble

 2017’de trans cinayetine maruz kalanların İtalya’da %78’ini, Türkiye’de %90’ını ve Avrupa’da, Orta ve Güney Amerika’da  %88’ini seks işçileri oluşturuyor. İş ve barınmaya dair engeller göz önüne alındığında trans ve seks işçileri topluluklarının örtüşmesi tesadüf değil. Trans göçmenler bir ülkeye varır varmaz yasal statü elde etme ve genel olarak bütünleşmede farklı engellerle karşılaşırlar ve var olan destek ağına katılmaları hemen hemen olanaksızdır. Acil ihtiyaçlarını gidermek amacıyla çoğunluğu birey ve devlet şiddetine karşı çok daha korunmasız oldukları seks işçiliğine girer.

ABD’de işin içine ırk girince konu çok daha sert bir görünüm alır. Öldürülen transların % 86’sı siyah ve/ya da Amerikan Yerlisi. Bu yıl öldürülen seks işçilerinin % 50’si siyah ve % 34’ü Latinlerden oluşuyordu. Suçlulaştırma yükselişe geçtiğinde seks işçilerine yönelik şiddet olasılığının arttığını, taciz ve istismarı rapor etme oranının ise azaldığını görüyoruz.

 

Trans Day Of Remembrance 2017: We remember, we resist. - TGEU

video-thumbnailWatch on YouTube

Seks işçiliğinin dünya çapında suç olmaktan çıkarılması (hala devlete özgü kurallara tabii olan yasallaşma modeli ile karıştırılmamalıdır) alanda çalışanlara taciz ve istismarcılardan hesap sorma imkanı verir. Geçtiğimiz yıl Avrupa’da trans cinayetine uğrayanların çoğunluğunu Latin Amerikan göçmenlerin oluşturmasına karşın, toplumsal cinsiyet kimliğine dayalı olarak yapılan çok sayıda mültecilik başvurusuna dair resmi istatistik yok. En çok şikayet edilenler ise çoğu göçmenin ülkeye varır varmaz karşılaştığı daha çok düşmanca davranan ya da yetersiz donanıma sahip göçmenlik bürosu çalışanlarıdır. Göçmenlik düzenlemeleri ve belgesiz göçmenlerin sınır dışı edilmelerine son verilirse, trans ve cinsiyet çeşitli bireylerin yeni ülkelerinde en temel sağlık hakkına erişmeleri ve yeni ülkeleriyle en hızlı biçimde bütünleşmeleri mümkün olur.

Yukarıda özetlenen küresel meselelerin üstesinden gelmek olayın gerçekleştiği yerde iyi kaynaklara sahip toplulukların etkili olduğu güçlü koalisyonların oluşturulmasını gerektirir. TGEU örneğin trans seks işçileri projesinde Berlin merkezli trans örgütü TransInterQueer (TrIQ) ile ortak çalışıyor.

Program, çoğunlukla evsiz ya da güvencesiz durumda yaşamak zorunda olan Doğu Avrupalı göçmenleri destekliyor, ihtiyacı olanlara yiyecek ve giysi dağıtıyor. Önceden var olan trans örgütleri arasındaki bu bağlantılar çok daha etkili bir kaynak dağılımı ve topluluk bağlarının güçlendirilmesinin bir yolunu gösterir. Aynı zamanda görünmez olan bir diğer katille, izolasyonla da savaşır.

Devlet-onaylı anti-trans nefretindeki artış

Ekim ayının başlarında Mısır otoritelerinin gay ve translara yönelik yeni bir tutuklama dizisi başlatmasından birkaç gün sonra ABD, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelime dayalı idam cezasının kaldırılması için çağrı yapan bir BM İnsan Hakları Konseyi önergesine karşı oy kullandı. Aynı zamanda Azerbeycan’ın başkenti Bakü’de saldırılara maruz kalan ve tıbbi muayeneye zorlanan gay ve trans bireyleri polis toplamaya başladı. Polis kendilerinin fahişelikle amansızca mücadele ettiklerini öne sürdü.

Bu devlet merkezli anti-trans nefrete karşı trans hakları savunucuları harekete geçerek mücadelenin görünürlüğünü artıran uluslararası koalisyon kurdular. Bugün çok daha fazla sayıda insan translarla dayanışmaya katılıyor. Artık farkındayız, hepimiz şu ya da bu şekilde; bir geçiş süreci içindeyiz ya bize doğuştan yüklenen toplumsal cinsiyet kimliğimizi yeniden onaylayacağız ya da ondan uzaklaşacağız.

Dayanışma, çok önemli bir şekilde şiddetin günlük pratiklerinden en fazla etkilenenlerin- kendini kadın hisseden siyah transların, seslerinin duyulmasını sağlayan bir yaklaşımı hayata geçirmek demektir. Siyasal ve toplumsal yaşamın her alanında bu tür bir varoluşta ısrarcı olmak demektir. Böylesi sesler yasama ve politik karar alma mekanizmalarında olmazsa – ve en başta- kaybedecek çok şey olur ve ölüm oranları yükselir. Anti-trans şiddetinin asla sadece trans karşıtı olmadığının bilincinde olmak anlamına gelir: Çoğunlukla ırkçı, göçmen-karşıtı, seks işçiliği karşıtı ve sınıf-eksenli. Bir baskı biçimiyle kurulan suç ortaklığı, bu şiddet suçuna da ortak olmak demektir. TDoR sadece bir uluslararası anma günü değil aynı zamanda bir eyleme çağrıdır da, nitekim hayatta karşılığı yoksa ölüyle dayanışmanın hiçbir anlamı yoktur.