“Bu cezasızlık kültürü, cinayetlerin meydana gelmesini kolaylaştırıyor”

Kâr amacı gütmeyen kuruluş Küresel Tanıklık, doğal kaynakların sömürüsü ve yolsuzluk temelli çevre ve insan hakları istismarlarını gün ışığına çıkarıyor. Kuruluş 2014’te yayınladığı “Ölümcül Çevre” adlı raporunda, 2002 ve 2013 yılları arasında doğal kaynaklar için rekabetin yoğunlaşmasıyla, çevreyi ve toprak haklarını koruyan insanların öldürülmesinin keskin şekilde arttığını ortaya çıkardı. Kuruluşun son raporu “Tehlikeli Zemin Üzerine”, 2015 yılında dünya çapında ölümü tespit edilen 185 çevre aktivistini belgeliyor. Bu, kayda düşülen en yüksek yıllık ölüm rakamı. Claudia Rolf, raporun yazarlarından Billy Kyte ile görüştü.

Claudia Rolf: Raporlarınız öldürülen toprak ve çevre savunucularına ışık tutuyor. “Ölümcül çevre” ortamında geçerli enformasyonu toplamak kolay bir iş değil. Kanıtları nasıl topluyorsunuz ve bunu yaparken karşılaştığınız temel güçlükler neler?

Billy Kyte: Toprak ve çevre savunucularının öldürülmesiyle ilgili yıllık raporlarımız için veri toplama işi, genellikle masa başı araştırması niteliğinde. Birleşmiş Milletler raporları, sivil toplum kuruluşlarının bilgi notları ve medya yayınları gibi kamusal kaynakları detaylıca tarıyoruz ve içlerinden kriterlerimizi karşılayan bilgilere veri tabanımızda yer veriyoruz. Kapsamanın metodolojisi, insan hakları ihlalleri tespitinde kullanılan kurumsallaşmış bir raporlama formatına dayanıyor (bkz. Huridocs). Ardından, mümkün olan her ülkede, aktivistlerin öldürülmesini takip eden yerel ortaklarımızla çalışıp vakaları teyit ediyoruz. Araştırmamızı tamamlayan ilk elden enformasyonu genellikle onlar bize sağlıyorlar. İncelediğimiz vakanın veri tabanımıza alınabileceğine karar vermek, bu karara yetecek kuvvette enformasyona sahip olduğumuzdan emin olmak, karşılaştığımız en büyük zorluk. Bir aktivistin ölümünün arkasındaki şüpheli motifin aslını öğrenmek zor olabiliyor. Son dönemde Etiyopya geneline yayılan iç çekişmeye bağlı geniş protestolar gibi kimi örneklerde, mağdurların isimlerine ulaşmakta dahi aşırı ölçüde zorlanıyoruz.

Yıllık raporların yanı sıra, Honduras gibi kati öncelikli ülkelerde yaşanan cinayetlerin nedenlerini de araştırıyoruz. Bu iş, esas olarak saha çalışması temelinde yürüyor ve “ölümcül çevrelere” seyahat etmeyi kapsıyor. Hem kendimizin hem de kaynaklarımızın güvenlik risklerinin son derece ciddi biçimde ele alınması gerekiyor çünkü bu tür durumlarda şüpheli faillerin çoğu muazzam güce sahip devlet veya firma aktörlerinden oluşuyor.

Çevre aktivistleri baskı altındalar. Burada devlet aktörleri veya devlet-dışı aktörlerin -örneğin şirketlerin ve silahlı sivil aktörlerin- ne tür rolleri var? İşin temelindeki stratejileri, örüntüleri ve dinamikleri kavrayabiliyor musunuz?

Hükümetlerin bu suçları işleyenler hakkında doğru düzgün araştırma veya soruşturma yürütme konusundaki başarısızlarından ötürü, aktivistlerin öldürülmesiyle ilgili az sayıda fail adalet önüne çıkarılabiliyor. Şirketler ve devlet çıkarları arasındaki örtülü anlaşmalar nedeniyle, otoriteler genellikle cinayetlere ya gözlerini kapıyor ya da bu cinayetlerin soruşturmalarını aktif şekilde sürüncemede bırakıyor. Bu sağlam cezasızlık kültürü yeni cinayetlerin yaşanmasını da kolaylaştırıyor, cinayetlerin sorumluları hesap vermekten muaf tutulacaklarını biliyor.

Guatemala’da çevre savunucusu Rigomerto Lima Choc'a yapılan küstah saldırı, bu durumun örneklerinden biri. Choc, yakınlarındaki bir nehrin kirletilmesini ifşa ettikten hemen sonra yerel adliye binasının merdivenlerinde vurularak öldürüldü. Hesap verme konusundaki bu eksiklik, faillerin raporlanmasını da zorlaştırıyor. Genellikle, cinayetlerin sorumluları hakkında herhangi bir detaylı bilgi veya polis soruşturmasıyla ilgili herhangi bir yayınlanmış haber bulunmuyor.

Katillerin tutuklandığı nadir durumlarda bile, cinayet emrini verenlerin soruşturulduğuna dair pek bir işaret alınamıyor. Bu, güçlü çıkar ilişkilerine dair şüpheleri kuvvetlendiriyor. Yine de biz 2015’te 97 vakada şüpheli failler hakkında kısmi bilgilere ulaştık. Elimizdeki bilgi, toprak ve çevre savunucularının öldürülmesine devlet ve şirketlerin dahli şüphesini güçlü biçimde destekliyor. Paramiliter grupların Kolombiya ve Filipinler’de 16 yargısız infaz işlediğinden şüphe edilirken, bu grupların bu ülkelerde ordu ve sermaye çıkarlarının desteğiyle operasyon yürüttükleri iddia ediliyor. Yine esas olarak Kolombiya ve Filipinler'de ordunun kendisi 13 cinayette yer almış görünüyor. Bu iki ülkede de iç silahlı çatışmalar, sermaye çıkarları doğrultusunda ordu desteğiyle toprağa el koymanın bir bahanesi olarak kullanılıyor. Myanmar ve Endonezya’da da ordu tarafından işlendiği iddia edilen cinayet raporlamaları bulunuyor.

Raporunuz, toprak ve çevre savunucularının korunmasını sürdürülebilir kalkınmanın kalbine koyma ihtiyacını bütünlüklü biçimde tasvir ediyor. Bu neden bu kadar önemli?

Toprak ve çevre savunucuları sürdürülebilir kalkınma için hayati önemde. Tüm dünyada madencilik, endüstriyel tarım, tomrukçuluk ve su barajı projeleri hükümetlerin, firmaların ve finansörlerin ajandalarında öncelikli sırada yer alıyor. Düşen emtia fiyatları kaynak çıkartımını kuvvetlendirmeye negatif teşvik sunarken, işleyişte çevre ve insan haklarına ilişkin kaygılara kısıtlı önem veriliyor. Bu sektörler yerli halklara ait  toprakları giderek daha fazla sömürüyor. Geleneksel pratikleri ile kaynakları korumanın en iyi yolunu ellerinde bulunduran yerli halklar, tam da bu noktada 2015’te öldürülenlerin neredeyse yüzde 40'ı ile cinayetlerden en çok etkilenenler arasında. Toprak ve çevre savunucularını korumak için acilen daha güçlü önlemlere ihtiyaç var. Hükümetler tehdit altındaki bireylere dönük korumayı artırmalı ve sorumluları her yönüyle araştırmalı. Ancak güdülenen şiddete temel teşkil eden meseleleri doğru adlandırmak da hayati öneme sahip. Bu, komünal toprak haklarının tanınmasının yanı sıra kaynak sömürüsündeki yolsuzluk ve yasadışılıkla mücadeleye öncelik verilmesi anlamına da geliyor. Benzer şekilde, çatışmaya neden olan projelerin acil olarak gözden geçirilmesi ve aktivistlerin itiraz etme hakkının desteklenmesi gerekiyor. Bu önlemler alınmadıkça, çevreyi koruma mücadelesinde ön cephede yer alanlar rekor sayılarda öldürülmeye devam edecekler -ve gelecek nesiller için sahip olduğumuz ne umut varsa onlarla birlikte ölecektir.

Çevre aktivistlerinin korunmasına katkıda sivil toplumun üzerine hangi sorumluluklar düşüyor?

Sivil toplum örgütleri hükümetlerin ve sermayenin pratiğini, çevre aktivistlerinin korunmasını teminat altına alacak biçimde değiştirmede önemli bir rol oynayabilir. Bu kapsamda öncelikle aktivistlere dönük saldırı vakalarını bildirme, onların korunmasını ve sorumluların soruşturularak bulunmasını ve sorumlu tutulmasını savunma görevini üstlenebilirler. İkincisi, tazminat ödeme ve tartışmalı projeleri gözden geçirme yükümlülüğüne sahip hükümetlere yasal çözüm yolları sunma konusunda baskı yapabilirler. Üçüncü olarak sivil toplum örgütleri, hak savunucularının kendi topraklarına dayatılan projelere karşı çıkma haklarını desteklemeleri gerekiyor. Son olarak, hak savunucularına uygulanan şiddetin temelinde yatan nedenleri ifşa etmemiz gerekiyor ve bu, kaynak çıkarımında yolsuzluk ve yasadışılıkla mücadelenin yanı sıra toprak haklarının yasalar nezdinde tanınması için çalışmayı da kapsıyor.

Çok teşekkürler!

Kişi hakkında:

Billy Kyte; topraklarını, ormanlarını ve akarsularını endüstriyel tarım, baraj, madencilik, tomrukçuluk ve benzeri tehditlere karşı koruyan toprak ve çevre savunucularının öldürülmesini durdurmak için faaliyet gösteren Global Witness (Küresel Tanıklık) kampanyasını yürütmektedir. 2009’da Global Witness’a katılmadan önce uzun bir süre Latin Amerika’da yaşadı, gazetecilik yaptı ve insan hakları örgütü Peace Brigades International için çalıştı. Doğal kaynak yönetimi sorunları odaklı bir çalışma yürütmek üzere bir dönem Myanmar’da yaşadı ve çalıştı. Latin Amerika’da insan hakları ihlalleri ve aktivistlere düzenlenen saldırılar üzerine yazılmış bir dizi raporu bulunmaktadır.