Büyük İş Dünyası: “TOPRAK GASPI”NA KARŞI MÜCADELE

Büyük yatırımcılar gelişmekte olan ülkelerde arazi satın alıyor. Ama yerli halk genellikle bu durumdan muzdarip oluyor. Zira hem topraklarını hem de gıdaya erişim haklarını kaybediyorlar. Toprak Atlasından bir makale;

Meta fiyatlarındaki patlama ve patlamanın peşi sıra gelen 2007-2008 ekonomik krizinin ardından verimli tarım arazileri yatırımcıların odağına oturdu. Gelişmekte olan ülkelerdeki ulusal yatırımcıların yanı sıra yabancı devletler ve şirketlerin de arazi alması ya da kiralaması sıklıkla yerli halklara zarar veriyor. Tam olarak ne kadar arazinin bu eğilimden etkilendiğini söylemek zor. Çünkü güvenilir bilgi kıt ve konuyla ilgili raporlamalar şeffaf değil. Bağımsız bir arazi izleme inisiyatifi olan Arazi Matrisi şu ana kadar 39 milyon hektarlık araziyi kapsayan anlaşmaları listelemiş durumda. Bahsedilen arazi miktarı Almanya’nın yüzölçümünden büyük, yaklaşık Zimbabve’nin yüzölçümü kadar. Oxfam ise 200 milyon hektarlık bir alan telaffuz ediyor ki; bu, Fransa, Almanya, İspanya, Polonya, İtalya ve İngiltere’nin toplam yüzölçümlerine eşit. Dünya Bankası ekonomistlerinden Klaus Deininger “toprak gaspı”nın dünya çapında ekilebilir tarım arazilerinin %10 ila 30’unu etkilediğini söylüyor.

Bu trendin sebepleri hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde yatıyor. Genişleyen şehirler, madenler, altyapı projeleri ve artan tarımsal ürün fiyatları tarım arazilerini kârlı bir yatırım aracı haline getiriyor. Suudi Arabistan’da olduğu gibi su yoksunluğu, Çin’de olduğu gibi değişen beslenme alışkanlıkları ve Avrupa Birliği’nde olduğu gibi biyoyakıt politikaları, devletler ve şirketlerin arazi açlığını körüklüyor. Gelişmekte olan ülkelerin hükümetleri hektar başına alınan verimi katlamak ve beslenme alanlarını geliştirmek amacıyla tarım sektörüne yapılan yatırımları teşvik ediyor. Otoriter hükümetler arazi satışlarını hazinenin kasasını doldurmak için kullanırken yolsuzluğa bulaşmış devlet görevlileri ise kendi ceplerini doldurmanın peşinde.

Arazi alım satımları bütün dünyaya yayılmış durumda. Özellikle de Afrika’da satın alınan ya da miras kalan araziler “bozunmuş” ya da kullanım dışı olarak kategorize edildiği için sadece verimli tarım alanlarını kapsayan istatistiklere giremiyor.

 

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre kırsalda yaşayan yoksullar açlık zamanlarında gıdalarının %80’ini, yasal olarak öyle bir hakları olmamasına rağmen yabani bitkileri toplayarak sağlıyorlar. Tanzanya hakkında yazılan 2009 tarihli Dünya Bankası Raporu’na göre kırsal nüfusun kullandığı geleneksel ilaçların, inşaat ve enerji malzemelerinin büyük kısmı “kullanım dışı” ormanlardan sağlanıyor. Arazilerin bu şekilde kategorize edilmesi gerçekçi olmasa da son derece siyasi bir tercih.

Toprak gaspları o bölgede yaşayan ve tarım yapan insanların tahliye edilmesine sebep oluyor. Resmi haklara ya da direnme gücüne sahip olmayan insanlar zarar görüyor. Bu durum en çok bölgenin yerlilerini, küçük çiftçileri, kadınları ve hayvancılıkla uğraşanları vuruyor. Şehre göç etmek ellerinde kalan tek seçenek oluyor ve bu da zaten artan şehirleşme hızını daha da ivmelendiriyor. Toprağa erişim insanların gıdaya da erişimini sağlıyor. Sosyal güvenlik ağları ya da başka gelir elde etme seçeneği olmayan insanlar için bu son derece önemli.

Mülkiyet transferlerinin etkisi bölgeden bölgeye farklılık gösteriyor. Etiyopya’da Gambella bölgesinin verimli arazilerinden sürülen Anuak halkı çorak topraklara yerleştirildi. Sonuçta gıdaya erişimleri azaldı ve beslenmeleri çarpıcı bir biçimde kötüleşti. Madagaskar’da hükümet Güney Koreli bir şirketler grubu olan Daewoo’ya 1.3 milyon hektar büyüklüğünde ekilebilir arazi satmaya çalıştı. Sonuçta çıkan toplumsal kaos 2009 yılında askeri darbeye sebep oldu.

Kenya’da 2007 yılının sonunda gerçekleştirilen seçimlerin ardından farklı kabilelere mensup kişiler arasında başlayan arazi anlaşmazlıkları kanlı çatışmalara dönüştü. Bu sorunlardan gelişmiş ülkeler de nasibini alıyor. Buralardaki küçük üreticiler dışardan gelen yatırımcıların arazi satın alarak fiyatları yükseltmesinden şikâyetçi.

Hindistan’da topraksızlar hareketi olarak bilinen Ekta Parishad, toprak reformu meselesini siyasi gündeme sokabilmek için bir dizi protesto gösterisi düzenledi. Uluslararası La Via Campesina Ağı (Çiftçilerin Yolu) topraksızların ve küçük çiftçilerin çıkarlarını temsil ediyor. Dünyada yaşanan toprak gasplarının ve tahliyelerin kaydını tutuyor; çok farklı çıkarlara ve motivasyonlara sahip çeşitli çiftçi hareketlerinin birbirine eklemlenmesini sağlıyor.

2007 yılı Şubat ayında Mali, Selingue’de ortaya çıkan tabandan örgütlü hareket de benzer hedeflere sahip. Küçük çiftçiler, balıkçılar, yerliler, sığır çobanları, tüketiciler, çevreciler, kadın hakları grupları ve şehirlerdeki çeşitli toplumsal hareketlere mensup olan 500 temsilci “Gıda Egemenliği için Nyeleni Deklerasyonu”nu benimsediler. “Gıda egemenliği” tabiri Via Campesina’da, gıda üretiminin demokratikleşmesinin bir yolu olarak ortaya atılmıştı. Ülkelerin kendi bağımsız tarım ve gıda politikalarını oluşturmaları gerek. Toprak, su ve tohum gibi üretim araçları küçük çiftçilerin elinde olmalı. Bu kaynaklar tarım endüstrisi devlerinin elinde tekelleşmemeli. Bu da hükümetlerin küçük üreticilerin çıkarını gözetmesi ve yatırımcıların çıkarlarına karşı durabilmesi ile mümkün.

 

-----------------------------------------

Kaynak bilgisi:

s.42: Sarah K. Lowder et al. What do we really know about the number and distribution of farms and family farms in the world? ESA çalışma makalesi No. 14-02, S. 5, 12, 17, http://bit. ly/1leWTAb. s.43: Via Campesina, http://bit.ly/1FsgO4v. Land Matrix Global Map of Investments, http://bit.ly/11uW1An. Oxfam, Poor Governance, Good Business. Oxfam Medya Brifingi 03/2013, http://bit.ly/15yJQF1.