Türkiye'de Toprak Gaspı: DÜŞMAN “DIŞARIDA” DEĞİL “İÇERİDE”

Türkiye’de toprak gaspı bizzat devlet eliyle mümkün kılındığının ve gaspçıların da çoğu kez “dışarıda” değil “içeride” aranması gerektiğinin altını çizmek gerek. Toprak Atlasından bir makale;

Toprak gaspı teriminin zihinlerde çağrıştırdığı fikirlerin, gasp sanki salt Türkiye’nin başka bir ülkede veya başka ülkelerin Türkiye’de yaptığı bir eylem olmak üzere Türkiye ve diğer ülkeler ikiliği ekseninde olması anlaşılabilir bir durum. Bu, aslında kavramın hem akademik literatürde hem de kamuoyunda çoğunlukla yabancı bir ülkenin hükümeti ve/veya şirketleriyle bağlantılı olarak kullanılmış olmasının bir getirisi. Ancak toprak gaspı, büyük miktarlardaki toprağın, onun üzerinde yaşayanlar ve/veya onu işleyenlerin onayları olmadan ele geçirme eylemi olarak tanımlandığı takdirde Türkiye’deki toprak gaspı bilançosunun gözler önünde olanın çok üzerinde. Böyle bakıldığında son yıllarda iyice hızlanan birçok süreci de bu resmin içinde konumlandırmak mümkün. Bu açıdan Türkiye’de toprak gaspı bizzat devlet eliyle mümkün kılındığının ve gaspçıların da çoğu kez “dışarıda” değil “içeride” aranması gerektiğinin altını çizmek gerek.

Aslına bakılırsa toprak gaspının, Türkiye’nin son on yıldaki büyüme stratejisine adeta içkin olduğunu söylemek abartılı olmaz. Bu dönemde, özellikle de ekonominin lokomotifi sayılan enerji projeleri, inşaat faaliyetleri ve maden yatırımları için tarımsal niteliği olan büyük miktarda arazilerin, kullanıcılarının söz hakkı olmaksızın eski kullanımlarından koparıldığına şahit olduk. Bu süreçlerin en temel aracı olarak ise karşımıza tartışmalı uygulamalarıyla kamuoyunda da yankı uyandıran Acele Kamulaştırma Kanunu çıktı.  Bununla birlikte kurulmak istenen termik santral için Yırca köylülerinin katledilen zeytinliklerinden, Peri Vadisi’nde planlanan Pembelik barajı için Akkuş köylülerinin gasp edilen topraklarından, Efemçukuru’nda köylülerin direnişine rağmen altın madeni arama faaliyeti yürütülmek istenen arazilerden Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı için gasp edilen topraklara kadar sayısız vakada sürecin hukuki imkânının acele kamulaştırma kararlarıyla yaratıldı. Bir örnek de İstanbul’dan: İnşaatına başlanan 3. Boğaz Köprüsü’nün bağlantı yolları ve Kuzey Marmara Otoyolu için ise İstanbul’un 8 ilçesinde acele kamulaştırma kararı verildi. Yani projenin inşaat ve hafriyat çalışmaları nedeniyle göl ve göletler, akar ve kuru dereler, tarım alanları, mera alanları ortadan kaldırılacak.

Çiğdem Toker’in Resmi Gazete arşivini tarayarak çıkardığı döküm ise acele kamulaştırmaların neye hizmet ettiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor: 2014 yılı başından temmuz ayı ortasına kadar geçen sürede 39’u HES, 5’i baraj ve HES, 35’i RES ve 41’i enerji iletim hatları için olmak üzere toplam 165 acele kamulaştırma kararı alınmış. Aslında istisnai durumlarda kullanılması gereken bu uygulamanın son dönemde çığ gibi büyümesinin nedeni ise yukarıda da anıldığı üzere acele kamulaştırmaya atıfla değiştirilen yasal mevzuatlar. Bu değişiklikler ile beraber, ulusal ekonomiye yarar sağladığına hükmedildiğinde tarımsal niteliği olan araziler devletin farklı kurumlarınca gasp edilerek piyasa kriterlerine göre daha kârlı kullanımlara açılabiliyor. Aynı değişiklikler eskiden az sayıda alanla sınırlı olan acele kamulaştırma yapabilme yetkisini de genişletiyor. Ancak gasp edilen toprakların kullanıcıları ne ulusal ekonominin kime ne şekilde yarar sağlaması gerektiği ne de kamulaştırmadaki “kamu”nun kimleri kapsadığı konusunda söz sahibi olamıyor. Acele kamulaştırma, geniş bir toplumsal mutabakat sağlanmasına gerek olmadan, toplumsal muhalefet kanallarına kapalı bir uygulama, sözlük anlamıyla  adeta gasp.

Acele kamulaştırma uygulamalarının dışında kalan birçok başka yasal düzenleme de benzer şekilde tarımsal üretim yapılan topraklara, eski kullanıcılarının söz hakkı olmadan el konulmasının yolunu açmakta. Bunların yakın geçmişteki en bilinen örneklerinden birisi 2012 yılında yapılan ve kamuoyunda 2B yasası olarak bilinen düzenleme ile Orman Kanunu’nda yapılan değişiklik. Bu değişiklik ile orman niteliğini yitirmiş arazilerin orman rejimi dışına çıkarılması ve hazine elinden çıkarılarak özel mülkiyete açılması kolaylaşmış oldu. Bu süreçte 2B arazilerinin satışı için belirlenen rayiç bedellerin çok yüksek olması, bu arazilerde yıllardır geçimlik tarım yapan orman köylülerinin üretim yaptıkları toprakların ağırlıklı olarak inşaat sektörüne açılması ve köylülerin topraklarından koparılmaları anlamına geldi. Benzer bir süreç, yine 2012 yılında yürürlüğe giren Büyükşehir Yasası ile hayata geçirildi. Büyükşehir olan merkezlere bağlı köylerin tüzel kişiliklerini kaybedip mahalle statüsüne geçmesi, köy taşınmazlarından olan tarımsal nitelikli arazilerin kentsel alan kapsamına alınmasını kolaylaştırıyordu ve bu toprakların eski kullanıcılarından gasp edilmesine neden oldu.

 

(Bayramin, 2011). Kaynak: TÜGEM (2011)

Öte yandan, günümüzde küçük kırsal üreticiyi ezen birçok süreç, yukarıda bahsi geçen yasal müdahalelerle birlikte yaşanıyor. Girdi fiyatları devamlı yükselirken küçük üreticiye verilen fiyatlarda eşdeğer bir yükselme olmaması, doğrudan pazar bulamayan üreticinin aracılık sistemine mahkûm edilmesi, endüstriyelleşen tarım sektöründeki büyük oyuncularla rekabette zorlanan küçük çiftçilerin artan borçluluğu kırsal alanda mülksüzleştirmenin katmerlenmesi demek. Piyasa ekonomisinin bizzat kendisi, bugün toprak gaspının yasal düzenlemelerden daha sinsi ama aynı derecede etkin yolu. 

----------------------------------------

Kaynak Bilgileri:

s.74 http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/94011/Alti_bucuk_aylik_bilanco_…