Feminizm Nedir Aslında

Teaser Image Caption
Konuşma aralarındaki horoz, civciv, cırcır böceği, Kumlu Tepe’nin su sesini hissetmek sizlere kalmış…

Bu yazıyı yorucu bir yılın ardından grupça yaptığımız bir haftalık tatil sırasında yazdık. Aslında tatil dediğimiz bir çeşit kamptı. Hem dinlenecek hem de bol bol konuşacaktık. KAMER’de bazen o kadar yoğun bir çalışma temposu içine giriyoruz ki, oturup doyasıya konuşamıyoruz. Bu kamp bizim için iyi bir fırsat olacaktı.
Birkaç konu belirledik konuşmak için. Bunlardan biri de “feminizm” oldu. Feminizm üzerine konuşmaya başlarken önce bir çerçeve çizdik. “Feminizm bizim için hayatın içinden ne anlam ifade ediyor. Bizim için feminizmin Türkiye’nin sorunları, kadın hareketinin sorunları, kendi hayatımızın içindeki sorunlar, fark ettiklerimiz, gözlemlediklerimiz üzerinden anlamı ne?” Bu çerçeve içinde konuşmaya karar verdik. Eğer feminizmi yaşanmışlıklar, deneyimler üzerinden somutlandırarak tartışırsak daha anlaşılır, daha çekici olur diye düşündük.
13 Temmuz Pazartesi sabahı kahvaltıdan sonra teybimizi açtık ve başladık feminizm üzerine konuşmaya. Gerçek isimlerimizi yazmak istemedik. İsmin ne önemi var ki! Önemli olan laflar. Konuşma aralarındaki horoz, civciv, cırcır böceği, Kumlu Tepe’nin su sesini hissetmek sizlere kalmış…

Yakan güneş: Ben bir konferansa katıldım. Gayrimenkul yatırımı üzerine yapılan bir konferanstı. Çok ünlü bir mimar olan konuşmacı, konuşmasının bir yerinde “Toplumun korunması gereken öğeleri kadınlar ve çocukları göz önüne alarak çalışmalıyız” deyiverdi. Ben delirdim. Kocaman bir salon, bir sürü mimar, yatırımcı, gayrimenkul şirketi sahibi, genel müdürler, banka müdürleri herkes orada. Ben dört dönüyorum ama doğrudan bir müdahalede de bulunamıyorum. Başkasının aracılığıyla oradayım, doğrudan davetli değilim. Sonunda konferans katılımcıları yemekte aynı masa etrafına toplandık. Bu cümleleri söyleyen konuşmacı bizim masamızda değildi ama öğrencilerinden bir kadın vardı masamızda. Ben lafı o konuşmaya ve o cümlelere getirmeye çalıştım. Konuşmacının cümlelerini aynen aktardım.
Bu cümledeki ayrımcılığı bilinçli olarak anlamadıklarını hissettim. Bana “Eee… Bunda ne var ki” diyemedikleri için, “Yok canım öyle bir şey dememiştir” şeklinde yaklaştılar. Ben konuşmacının mutlaka çalışma metni vardır, çıkartın konuşma metnini bakalım dedim. “Onu da konferans dışına veremeyiz” dediler. Ama sanırım konuşmacıya benim tepkimi iletmişler ki akşam yemeğinde beni buldu. Konuşmacıya cümlelerini tekrarlayarak “Siz böyle dediniz” dedim. Alanında bir duayen olarak kabul edilen konuşmacı çok şaşırdı ve “Bana yaz, sana metni göndereceğim, ben böyle bir şey demedim” dedi. Bana asla geri dönmedi.
Konuşmacıyı yakından tanıyan arkadaşım bir süre sonra “Hocamdan haber geldi mi?” diye sordu. “Hayır” dedim “metni göndermesi önemli değil, bunu onun fark etmesi önemliydi ve bence fark etti.”

Eski toprak: Biz, feminist diyenlerin kendimizi yeni farkındalıklara, eleştirilere kapattığını düşünüyorum. Biz bu işi anladık, doğru yerdeyiz artık, yanlış yapma riskimiz yok zannediyoruz. Oysa ben ömrümüzün her şeyi fark etmeye yetmeyeceğini düşünüyorum. Hatta bizden sonraki neslin de fark etmesi gereken çok şey olacak. Belki onlardan sonraki nesil daha iyi durumda olacak. Eğer bizler fark etmekten vazgeçersek, eleştirilmeyi kabul etmezsek hızlı bir geri dönüş yaşarız. Ayrıca kimse model olmak zorunda değil. Bir kişiyi model almanın kendisi bir hiyerarşi yaratmaktır. Hepimiz deneyerek öğreniyoruz.

Dumanlı dağ: Benim en son deneyimim şöyle, Dünya’nın bir yerinde kendine “feminist” diyen bir akademisyen, şiddetin ve yoksulluğun yoğun yaşandığı bir alanda bir çalışma yapıyor. Çalışmanın sonunda alandan bir takım eleştiriler alıyor ve kendini mutsuz hissediyor. Bu mutsuzluğun pek çok sebebi olabilir elbette. Doğru dil ve yaklaşım bulunamamıştır, çalışmanın çerçevesi iyi çizilememiştir, ilişkilerde bir sınırsızlık söz konusu olmuştur, alandan çalışmaya katılanların hassasiyetleri söz konusudur gibi… Ama akademisyen feminist kadın kendine bakmak, kendinde bir şeyler fark etmek yerine zaten şiddet ve yoksulluğun yoğun yaşandığı yerlerden mutlu dönmenin mümkün olmadığını söyleyerek geçiştirdi yaşanan durumu. Oysa önüne kendini fark etmek için önemli bir fırsat çıkmıştı. Bunu değerlendiremedi. Muhtemelen ben her şeyi fark ettim, ben hata yapmam noktasından yaklaştı meseleye.

Eski toprak: Şu sıralar Türkiye’de yeni siyasi partiler kuruluyor ya da kurulmalı. Çünkü bu alanda ciddi bir boşluk var. Biz feministler için hayatın bütün alanları siyaset yapılabilir alanlar, siyaset yapma biçimini yeniden tarif ettik ama yine de ben siyasi partilerin durumunu ve yeni çalışmaları merakla izliyorum.
Yeni oluşumlardan birinin sorumlusu bir TV programında diyordu ki, “sistemler çöktü, eskinin eleştirisini yapabiliyoruz artık. Öyleyse yeni dünyanın, yeni siyasi partileri kurulmalı. Biz bir oluşum başlattık. Katılımcı bir çalışma yöntemimiz var. Biz kurucular engellileri, çevre sorununu, ekonomik meseleleri, kadın meselesini gündemimize aldık” Bu cümle o oluşumun eskinin tekrarından ibaret olduğunu görmeme yetti.
Ben bekliyorum ki bir gün şöyle bir başlangıç yapılacak. “Biz toplumsal cinsiyet sorununu fark eden ve sorgulayan kadın ve erkekler yeni bir oluşum başlatıyoruz.” Kadınlar yeni oluşumların çalışma alanlarından biri değildir. Kadınların ve erkeklerin “kadınlık” ve “erkeklik” rollerini sorgulayarak birlikte başlatacakları oluşumlar ancak “yeni” olacaktır.”

Dalgalı su: Ben olduğum gibi kalmalıyım, diyen değişime açık olmayan daha üstten, daha hiyerarşik olan ve feminizm budur diyen, sorgulamayan, öğreten, öğrenmeye açık olmayan kadınlar yüzünden, “feminizm buysa ben değilim” diyen kadınlar da çıkıyor.”

Eski toprak: Ben hayvanların ve bitkilerin insanları mutlu etmek için var olduğunu düşünüyordum. Feminizmle birlikte ilk hiyerarşinin insanın doğaya hükmetmesi üzerinden başladığını düşünüyorum. Bir ağacın altındaki canlı iken, ağaçların yerinde göklere uzanan binalar yapıp oralarda yaşamayı becermişiz.

Yakan güneş: Ve o ağaçlardan izin almadan.

Eski toprak: Evet, bir yer küre ve içinde canlılar var. Canlılar insanlardır, hayvanlardır ve bitkilerdir. Bizim farkımız aklımız sadece. Aklımızı iktidar kurmak üzere kullanmışız ve dünyayı bu hale getirmişiz. Benim için son beş yılın en önemli farkındalığı bu. Şimdi biz yaşlanıyoruz, dünya da eskiyor. Dünyayı o kadar çok kirlettik ve eskittik ki ne olacağını bilmiyoruz.

Kumlu tepe: Ben her konuda fikrim olsun istiyorum ama bunu nasıl becereceğimi bilemiyorum. Mesela ben bir sayfa okuyorum ve düşünüyorum, okurken bir şeyler fark ediyorum ama fark ettiğim şeyin adını koyamıyorum. Onun sancısını yaşıyorum. Kendi başıma fikir oluşturamıyorum.

Eski toprak: Sen mi fikir oluşturamıyorsun? Hangi konuda mesela?

Kumlu tepe: Evet ben fark ettiğim şeyin adını koyup anlatamıyorum bazen.

Eski toprak: Bence gayet güzel fikir oluşturuyorsun. Bence fikir oluşturabilmek için önce öğrenmek lazım. Sen iyi öğrendiğin konularda hem çok iyi fikir oluşturuyorsun hem de aklına yatmayan uygulamaları tartışıyorsun. Örneğin şiddet çalışma teknikleri konusunda çok iyisin bence. Hatırlarsan bir bölge gezisinde şiddetinden kurtulmak için gelen bir kadınla görüşme odasına girilmeden yapılan görüşmeyi kesmiştin. Çünkü çok iyi biliyordun ki, her kadının hikayesi özel ve gizlidir. Bizim merkezlerimize gelen kadınlar bunu bilmeyebilirler ama biz biliyoruz ve görüşme odalarını bu nedenle hazırladık. Sen her şeyi bir anda öğrenmek ve her konuda fikir oluşturmak istiyorsun. Feminizm merak etmek ve öğrenmektir demiştik ama her şeyi aynı anda öğrenemeyiz. Ayrıca her şeyi öğrenmemiz ve bilmemiz de gerekmiyor bence.

Kumlu tepe: Evet dünyanın bütün sorunları ilgilendiriyor beni. Otların içinde yürüyen böcekler dahil. Feminizm öğrenmektir bence. Ama bazen anlayamıyorum veya eksik kalıyor.

Dumanlı dağ: Sen KAMER’e geleli on yıl oldu. Geldiğin zaman mantı yapıyordun. Şimdi mahalle çalışması yapıyorsun. Acayip bir yol kat ettin bence. Herkes her şeyi öğrenmek zorunda mı? Ya da her şeyi aynı anda öğrenebilir miyiz? Bence önce merak başlıyor sonra öğrenme süreci, sonra da oluşan bilgi ve deneyimi paylaşmak. Her şey bir anda olmuyor ki! Bir örnek ver hangi konuda fikir oluşturamadığını düşünüyorsun.

Kumlu tepe: Mesela bir Kürt sorunu ve çözüm yolları tartışılıyor son zamanlarda. Bazı tartışmaları dinliyorum ve doğru bulmadığım şeyler olduğunu görüyorum ama ifade edemiyorum.

Sessiz tufan: Bence ifade ettiğin sorun, fikir oluşturamamak değil. Farklı bir şey. “Söylersem ne olur” endişesi, bizde cinsiyetçi sistemin, hiyerarşik yapının öğrettiği bir davranış biçimi yaratıyor. Bence sen çok güzel fikir oluşturuyorsun.

Kumlu tepe: Hayır, anlatamıyorum.

Kabuklu fıstık: Bu bir soru, feministlerin her şeyi bilmek veya öğrenmek zorunda olduğunu mu düşünüyorsun? Veya her toplantıda ille de bir söz söylemek zorunda mıyız?

Eski toprak: Ama bunu bence hepimiz yaşıyoruz. Mesela ben insan doğa ilişkisini fark ettikten sonra okumaya, gözlemeye ve izlemeye başladım. Ayrıca öğrenmenin de sonu yok. Yeter ki biz öğrendiklerimizle her şeyi bildiğimizi zannedip, mutlak bir dil kullanmayalım. O zaman kendimizi kapatıyoruz.

Parlayan yıldız: Çok iyi biliyorum ki, bir feminist olmak istiyorum ve kalan hayatımı birey olarak yaşamak istiyorum. Gerçek çabam bu doğrusu. Ne kadar kendimi, yaşadıklarımı, toplumu sorguladım, değiştirdim diye düşünsem de farkındalık sürecim bitmiyor. Bunca yıldır bana öğretilenler, arkadaşlık, dostluk, karı-kocalık, annelik rolüm bana neler yaptı? Her birini sorgulayıp değiştirmeye çalışıyorum ama düşüncelerim ve davranışlarım bir bütünlük içinde olmadığı zaman ikilem yaşıyorum. Değiştiremediklerim olduğunu görüyor ve kendimle çatışıyorum. Belki aykırı düşüp yalnızlaşmaktan korkuyorum.

Eski toprak: Bence feminizm aykırı düşmektir aynı zamanda. Yoksa sistemin dışına nasıl çıkabiliriz ki? Aykırı düşünüp sonra ilkelerimize uygun olan davranış şeklini bulmaya çalışıyoruz.

Parlayan yıldız: Ya ben sabırsızım ya da bulunduğum ortam çok geniş ve değiştirmek zor, bilemiyorum.

Eski toprak: Zor elbette. Ama fark ettiklerimizi geliştirdiğimiz yeni dil ve davranışları hızlı bir şekilde kabul ettirmeye çalışmıyoruz ki. Diğer insanların farkındalık yaşamadığını düşünüyoruz, evrensel düşünüp yerel çalışmak gibi önemli bir ilkemiz var. Bunları önümüze koyarak fark ettiklerimizi nasıl fark ettireceğimizi bulmaya çalışıyoruz. Yöntem geliştiriyoruz. Yoksa dünya ile kavga etmeye başlarız. Niyetimiz üzüm yemek, bağcı dövmek değil. Tüm farkındalıklarımıza rağmen değişmeyen bir çevre içinde yaşamak zor elbette. Ama biz bir tercih yaptık, bütün zorluklara rağmen fark ettirmeye çalışacağız. Bu bir sabır işi, yöntem işi…

Parlayan yıldız: Bir yıl önce “herkes neden beni anlamıyor” diye düşünürdüm. Şimdi o noktada değilim. Aynı dili konuşmamızın zaman alacağının farkındayım. Önemli olan oluşturduğumuz değerlerden ödün vermemek.

Yakan güneş: Ben teslim olmakla ilgili düşündüm. Çatışma, tartışma aykırı duruş her neyse bunları bırakmak teslim olmaktır diye düşündüm.

Parlayan yıldız: Çabamın zorluklarını biliyorum. Çok yorulsam bile kast ettiğim teslim olmak değil. Tam tersine mücadele, ruhumu güçlendiriyor. Daha çok insan beni haklı bulmaya başladı.

Kumlu tepe: Zorluk bizim çelişkilerimizden doğuyor. Kafamızdaki çelişkileri bulup çözmemiz lazım.

Yakan güneş: Belki de toplumun kuralları yerine savunduğumuz değerleri öne çıkarmak bir çözüm olabilir. Demek istediğim toplumun onayladığı hiyerarşiye karşı görünen davranışlarım olduğunda – yaşı büyük, ünvanı büyük birisine – benden beklenen davranışın dışında, tepki görecek bir söylemim olduğunda, dürüstlük ve insan sevgisi gibi değerleri ortaya koyarak çatışmayı azaltmaya çalışıyorum. Ama bir yandan bu mücadeleyi göze alırken, diğer yandan suya yazı yazmak değil amacım. İlerlemeyi fark edersek bu yorgunluğu daha az yaşayabiliriz.

Dalgalı su: Belki bir gün “oldu artık” diyebileceğimiz günler de olacak.

Yakan güneş: Ama o yetmiyor. Yorgunluk ve sonrasında ortaya çıkan yalnızlık duygusu bir insan için çok fazla.

Dalgalı su: Zaten fark etmeye başladığın zaman yalnızlaşıyorsun. Her birimiz fark ettiklerimiz yüzünden zaman zaman yersizlik yurtsuzluk duygusu yaşamıyor muyuz?

Eski toprak: Evet ama bence kurduğumuz yeni bir dünya var. Giderek çoğalıyoruz. Yersizlik yurtsuzluk duygusunu yenebileceğimiz yer birbirimizle girdiğimiz dayanışma ortamlarıdır. Yoksa diğer dostluklar, arkadaşlıklar, kardeşlikler, akrabalıklar yetmeyecektir. Başta dostluk olmak üzere bunların her birini yeniden şekillendirmemiz gerekecek.

Parlayan yıldız: Bütün zorlukların üstesinden birlikte ve çoğalarak geleceğimize inanıyorum.

Eski toprak: Senin bir şansızlığın var. Çok içi içe geçmiş akraba ilişkileriniz var ve sen bu ilişkileri dışlamıyorsun, dışlamak istemiyorsun. Bu ilişkiler yorucu oluyor. Her gün yanında gerçekleşen onaylamadığın bir duruma şahit oluyorsun ve sürekli mücadele içindesin. Bu durumda çok yoruluyorsun. KAMER’i diğer işlerden ayıran şey de bu. Vergi dairesinde çalışmak gibi olmuyor. İşten çıktım evdeyim, mesai bitti diyemiyorsun. Sürekli bir çalışma bu. Çünkü biz hayata dair bir şey yapıyoruz.

Sessiz tufan: Akademisyenler için daha da zor feminist olmak, fark etmeye ve fark ettiklerini kabul etmeye devam etmek. Her insanın aşması gereken egosu, çizdirmekte zorlandığı karizması vardır. Toplumda belli bir yere konunca daha da büyük bir sorun oluyor bu. Soğan gibi soyulması gereken egomuzu koruyan katlar daha çok, bunları soyup atmak daha zor. Bilirkişi olarak görüyor toplum seni, televizyonlara, gazetelere demeçler veriyorsun. Feminizmde mesele sadece başkalarının uyguladığı, yaşadığımız şiddet ve ayrımcılığı fark etmek değil, kendimizin uyguladığı ayrımcılık ve şiddeti de fark etmek, fark etmeye devam etmek. Feminizm bir süreçtir, yoksa ben feminist oldum bitti değil.

Eski toprak: Aslında iki durum var bence. Biri gerçekten fark etmediği için öyle davranmak, diğeri fark etmiş olduğu halde davranış ve düşünce bütünlüğü içinde olmamak. Birincisi bana kötü gelmiyor, ikincisi kötü.

Yeşil yaprak: Sahtekarlık gibi.

Yakan güneş: Ayrıca o kişi aynı zamanda bir bilirkişi tavrı içinde de olabilir.

Dumanlı dağ: Sahtekarlık demeyelim bence. Feminizmden önceki hayatlarımıza bakın, biz de sahtekarız Anne başka bir yalan söylüyor, sevgilinle buluşmaya gidiyorsun sınava, ders çalışmaya gidiyorum diyorsun. Şartlar yalan söylemeye zorluyor. Kimse bir diğerine karşı açık ve dürüst olamıyor.

Yeşil yaprak: Evet ben annemle konuştum bunu. Ben ona doğruyu söylüyorum. O bana bir daha yapma diyor. Böyle olunca bir sonraki sefer yalan söylemek zorunda kalıyorum.

Eski toprak: Hah işte, bütünlüğümüzü bozuyorlar. Planın, programın, düşüncen ve duygun bambaşka; yaptığın şey daha başka. Öte yandan kendi bütünlüğünü kurabilmiş, kendi kararları doğrultusunda yaşayan feministler de acımasızca eleştiriliyorlar. Ben kadınların özgürlüğü için çalıştığımız bu alanların bizim özgürlük alanımız olamadığını biliyorum, öyle yaşadım. Bu bir tercihtir. Zaman zaman kadın hareketinin yarattığı bu alanları öncelikle kendi özgürlükleri için kullananlar oldu ve bunun sıkıntısını hepimiz yaşadık. Keşke bunları içerde konuşabilsek. Ama konuşamadığımız için “herkesin feminizmi kendine” deyip geçiyoruz.

Dalgalı su: Bütün bu davranışlar yüzünden de “feministtir yapar” düşüncesi hakim oldu.

Sessiz tufan: KAMER’in feminizminde çok önemli iki nokta var benim için. Birincisi, hiç bitmeyen bir fark ediş ve sorgulama sürecini teşvik etmesi. İkincisi de başka kadınlara hakları olan özgürlük alanlarını yaratabilmek için çoğu zaman kendi özgürlük alanlarını sınırlaması. Burada da yerel özellikler ve hassasiyetlerin farkında olarak ve saygı göstererek çalışmak büyük önem taşıyor.

Kumlu tepe: Veya benim baktığım pencereyle annemin baktığı pencere aynı değil, onun baktığı yere bakarak onu anlayabilmek.

Dumanlı dağ: Empati kurarak.

Kumlu tepe: Çünkü annemi değiştirmek o kadar kolay olamayacak.

Parlayan yıldız: Feminist davranışlar sergilemek adına yargılayıcı bir üslup kullanarak sadece erkekleri suçlamak ya da herkesi hiçe sayan davranışlar içinde olmak, indirgemeci bir yaklaşım, konuyu küçültüp basitleştiriyor. Feminizm önce kendimizin sonra bütün bir toplumun değişimi ve gelişimi içindir. Bunu unutmadan çalışmak lazım.
Eski toprak: Marjinalleştiriyor, toplumsallaşmanın önünü kesiyor.

İşleyen demir: Ben şu sıralar kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum. Bilmiyorum nasıl bir duygudur. Yakınımda üç erkek var. Babam, kardeşim ve kocam. Beni seviyorlar iyi davranmaya çalışıyorlar diye bazen cinsiyetsiz olduklarını düşünüyorum. Ama sonra bakıyorum birbirlerine öyle çok benziyorlar ki! Kocam evlenmeden önce çok farklıydı.

Kabuklu fıstık: Ben otuz yıl önce evlendim. Evlenmeden önce bir buçuk yıl birlikte yaşadık. Evlendiğim zaman kocam “Dünyayı da kurtaracak, beni de” diye düşünürdüm. Benim kahramanımdı. Bana hep “Gitme. Evde kal, sen hastasın, ameliyatlısın, dışarısı tehlikeli” derdi. O kendi için iş kurdu, ticaret yaptı, ben onun için üniversiteyi bıraktım, evde oturdum. Sonra ben KAMER’e gidip gelmeye başlayınca bozulduğunu, kızdığını fark ettim. Ona oturup KAMER’i anlattım. Yeni dünya bunun üzerine kurulacak dedim. Gerçekten çok güzel filan dedi. O harika adam nerde, şimdi dümdüz oldu.

Yeşil yaprak: Ben KAMER’de çalışmaya başladıktan bir süre sonra caddenin karşı tarafında yürümekte olan eski kocamı gördüm. Boşanmadan önce bana kocaman bir adam gibi görünüyordu. Baktım o boylu poslu adam nasıl küçülmüş, benden ufak görünüyor. Anneme dedim ki “Anne kocam ne kadar küçülmüş, benim boyumda bir şey olmuş.”

Sonra anladım ki ne o küçülmüş ne de ben büyümüşüm. Feminizm, her şeyi gerçek boyutlarında görmemi sağlamış.